“İntihar, insanın kendi varoluşu üzerine söyleyebildiği son sozüdür…” Karl Marx
Genç bir arkadaşımız intihar ettiğinde ya da vefat ettiğinde mezar başında “yazık oldu” sözünü duyarız. Vefat eden dostumuz yirmi yıl daha yaşasa yazık olmayacak mıydı? Yaşamı anlamlı kılamayan toplumsal ortamlarda uzun yaşamak ezaya ve hatta cezaya dönüşür. Var olmak yalnızca hayatta olmak değildir, toplumsal alanda anlamlı ve onurlu bir varlık hakkı tanınmayanlar için zaman yalnızca dipsiz kuyuda bir düşüş halidir. Her canlı yaşama içgüdüsü taşısa da sosyal ve bilinçli varlık olan insan sosyal alandan dışlandığı ölçüde yaşama sevincini, isteğini kaybediyor. Ekonomik krizin sosyal hayatı parçalayıcı baskısı artarken, diğer yandan AKP denen heyula, karabasan gibi toplumun üzerine çöktü. Onurlu bir var olma arayışı içindeki insanların mevcut baskıdan kaçış yolları kapatıldı. Ülke sınırları içindeki herkes bir gaz odasının içindeymiş gibi sosyal zehirlenmeye tabi tutuluyor. “Herkes” sözcüğü iktidar yanlılarını da kapsıyor, çünkü oluşturulan ortam korona virüsü gibi kimlik sormadan vücuda yerleşiyor. Her dönem yaşanan klasik intihar vakıalarından öte ekonomik-sosyal-siyasal cinnet hali yaşanıyor şu an.
Yeni Yaşam gazetesindeki ilk yazımda, akademisyen Dicle Koğacıoğlu’nun “çok acı var, dayanamıyorum” notunu bırakarak intihar etmesini hiç unutmayacağımı yazmıştım. Dicle Hoca sosyal araştırmalar yaparken tanık olduğu acıları, adaletsizliği yüreğinde hissetmiş ve acıları dindirecek gücü olmadığını düşünerek 2009 yılında ölümü tercih etmişti. Dicle Hoca’nın intiharından bugüne toplumsal adaletsizlik, ekonomik bunalım, siyasi baskı, acılar katmerlenerek arttı. Tek tek intihar vakıaları yerini toplu intiharlara, normalde bir yılda gerçekleşen intihar sayısı bir haftada gerçekleşmeye başladı. “İşsizim, çocuklarım aç” diyerek intihar eden vatandaş sadece kendini ateşe vermedi aslında, bu ateşle, toplumun duyarlı her bir bireyinin içi yandı. OHAL ile işinden edilen Dr. M. Fatih Traş’ın intiharı sesiz bir isyan bıraktı geride. Gelinen noktada intiharlar yalnızca sosyolojinin araştırma sahasında kalamaz artık. İntiharlar AKP tarafından topluma giydirilen deli gömleğine karşı “bireysel” isyanın bir parçası olmuş durumda. Toplumsal mücadelenin yolları silah ve süngüyle kesilmişken, toplum içe doğru bir çöküş yaşıyor.
Ekonomik çöküşe, faşist baskıya isyan bireysel alanlarda kaldığı ölçüde çaresizlik yaratıyor, çaresizlik intihara dönüşüyor.
Havuz medyası, “AB bizi kıskanıyor, ihracat arttı, enflasyon-faizler düştü, dindar nesil yetiştiriyoruz” dese de bu yaşanan intihar-cinnet-cinayet olayları gizlenemeyecek boyutlara ulaştı. İflaslar, mali kriz ve en temel yaşam gereçlerine ulaşamama durumu; yeni tipte zengin zümre yaratan AKP elitinin dilinden düşürmediği “aile, muhafazakârlık, dindarlık” İslâmcı-muhafazakâr kesimlerde sınıfsal yarılmanın büyümesiyle çöküş yaşıyor. Yarım imamın cemaati dinden etmesi gibi, AKP siyasal İslamın tahayyüllerini boşa çıkararak kutsal sayılan her şeyi bayağılaştırıyor. “Allah ile kandırma”nın yıkıcı sonuçları ortaya çıktığı anda “aile kurumu çöküyor, deizm yayılıyor, din elden gidiyor” yaygarası da başlıyor.
Tarihçi-sosyolog Osman Özarslan; “AKP iktidarında, dinsel olan o kadar dünyevileşti, dünyevi olan o kadar dinselleşti, pek çok hayati kaynak gibi din de AKP ve neoliberalizm için o kadar kolonize edildi ki, ahaliye şükredip tevekkül edecek bir yer bile kalmadı… İşte bu yüzden insanlar, kaybetmiş/tutunamamış insanlar gibi değil de sevdiklerini ve kendilerini kapıya dayanmış düşmana teslim etmek istemedikleri zamanlardaki gibi, intihar ediyorlar veya sevdiklerini öldürüyorlar” tespiti yaparak tam isabetle tanımlamış yaşanılan trajediyi.
E. Durkheim’in “Anomik İntihar” tanımında olduğu gibi, AKP iyi ve kötü arasındaki farkı muğlaklaştırdı, insanlar geleceksizlik korkusuna saplandı, en temel insani ihtiyaçlar karşılanamaz oldu. Sosyal-siyasal krizin iyi ve kötünün ne olduğu konusundaki standartları muğlaklaştırması geleneksel davranış kalıplarını yol gösterici olmaktan çıkarttı. Adalet duygusu örselendi, kendini ifade etme, protesto etme gibi edimler zapturapt altına alındı. Toplum, AKP kapanından kurtulamadığı ölçüde çürüyerek içe doğru çöküyor. İntiharlara engel olmak için yapılacak ilk şey, çürümeye sebep verenin (yani AKP’nin) toplumsal alandan tecrit edilmesi iyi bir başlangıç olacaktır.