Beyza Üstün
Küçükçekmece Lagünü, Durusu, Kilyos havzalarını İstanbul Kuzey Ormanları’nı, Marmara Denizi’ni, Karadeniz’in kıyılarını orada yaşayanları rahat bırakın.
Yorulduk, siyasi aktörlerinizle yürüttüğünüz sömürülerinizden saldırılarınızdan bıktık. Dayatmalarla ve halklara rağmen bir ülke yönetilemez, yönetilemiyor da.
Geçen hafta yazdığım yazıda suyu, su havzalarını sermaye birikimine açmak için saldırıların yoğunlaşacağını, süreci kaldıkları yerden hızla yürüteceklerini yazmıştım. İktidar yetkililerinin sözlerinden planlamaları hızlandıracağı net anlaşılıyordu. Son iki haftadır çok sesli koro halinde bu sözleri büyütmeye, yürürlüğe sokmaya çalışıyorlar.
Kamuoyunda Kanal İstanbul olarak simgeleşen aslı Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Yapılanması olan yapılacağı bölgede gölleri, lagünü, onu besleyen dereleri ormanları sulak alanları, tarım alanlarını yapılaşmaya, sermaye birikimine açan siyasi projeyi el birliği ile meşrulaştırmaya çalışıyorlar. İstanbul halkının Ya Kanal Ya İstanbul Platformu’nda buluşan örgütlerin karşı duruşuna rağmen cumartesi gece yarısı siyasi iktidarın adım adım yaşama geçirdiği bu mega kent inşası sürecini hızlandırıcı bir hamle daha geldi. Bu mega projenin içinden sadece “Kanal”ı öne çıkaran daha da ileri giderek yaşam alanlarını üzerine yapılan ekonomi politik saldırıyı Montrö Sözleşmesi’ne indirgeyip tartışan imza metni Kanal projesini öncelikli gündem haline getirdi. Ve beklenen açıklama siyasi iktidarın sözcülerinden yükseldi. “Kanal İstanbul yapılacaktır.”
Gerçekten kime neye hizmet ettiği belirsiz bu metin pazar gününden itibaren tartışılmaya başlandı. İktidarın doğal alanlar üzerinden vazgeçmediği en önemli sermaye projesi tartışılmaz zorunluluğa bir kez daha kavuşturuldu.
Siyasi iktidar zaten sıkıştığı finansal ve siyasi krizden çıkışını yaşam alanlarını sermaye birikimine açarak çıkmayı sürdürüyordu başından beri yürüttüğü bu stratejilerinden vazgeçmediğini / vazgeçmeyeceğini her defasında (Her “yeni” “başlangıç” döneminde!) vurguluyordu birden ortaya atılan bu gereksiz yazı ile yok olmakta olan demokrasinin, adaletin sorun olan ekonominin önüne gündemde “Kanal İstanbul” projesi geçiverdi.
Geçen yazıda önümüzdeki günlerde hız kazanacağını belirttiğim ekonomi – politik projelerden biri suya ve su havzalarına planlanan sermaye projeleri idi. Diğeri nükleer ve yenilenebilir enerji politikalarının hızlanacağı idi. Geçtiğimiz günlerde her ikisi de eş zamanlı yürürlüğe yeniden sokulmaya başlandı.
Örneğin Mersin Nükleer Enerji Santrali ile nükleer üzerinden öncesinde doğal gaz boru hatları ile başlayan Rusya ile ortaklık şimdilerde Rusya menşeli şirketlerin Türkiye’de katıldıkları toplantılarda yeni nükleer santrallerle birlikte rüzgar enerji santrallerinin (RES) yapımı için de hazır olduklarını belirterek sürüyor. (Nisan 2021 Rosetom Ortadoğu ve Kuzey Afrika direktörü ve Bölge Başkan Yrd. Alexender Voranikov )
Kısaca durum şöyle: Avrupa Birliği’ne bağlı ülkeler nükleer santralleri kapatma kararı aldı kapatıyor. Nükleer enerji santralleri, Türkiye’de kurulacak uranyuma bağlı çalışmalar yapılabilir ve radyoaktif atıklar da Türkiye’de her yere gömülebilir olacak.
Ekoloji politik mücadeleyi yürütenler için bu durumun şaşırtıcı olmadığından eminim. Sinop’ta hatırlayacaksınız nükleer enerji santrali yapılmasını istemeyen Sinop Nükleere Karşı Platformu’nun karşısına sermaye siyasi iktidarın RES yapımı için verdiği izinlerle çıkmıştı.
Proje seçiminde seçici değiller. O olmazsa öbürü de portföylerinde hazır. Siyasi iktidar buradan var olmayı sürdürecek bunu da inkar etmiyor zaten.
Bugünlerde 2000’li krizlerde karşılaştığımızdan farklı iktidar sermaye projelerinin tümünü birlikte yürürlüğe sokuyor (enerji maden yapılaşma). Krizlerle ortalık toz duman olunca (korona ile sağlık krizi, işsizlik, ekonomik kriz, siyasi kriz) 2020 ve devamında siyasi saldırılar da daha şiddetli ve çoklu sürüyor.
Bu çoklu sermaye projelerinden biri de Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Yapılanması bu mega proje içinde tüm sermaye alanlarını barındırıyor. 2011 yılından beri de adım adım yaşama geçiriliyor.
Erdoğan 2011 yılında yaptığı açıklama ile halkların bilgisine İstanbul’a yeni bir kent yapacaklarını belirtmiş ve kendince çılgın bulduğu önerisini duyurmuştu. Sonrasındaki kronolojik gelişmeler Çevre Mühendisler Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi’nin Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Projesi Teknik Raporu’ndan (2020) okumanızı salık veririm. Bu yazıda size kısaca birkaç hatırlatma yapacağım.
Kanalı ile havalimanı ile marinaları limanları ile lüks konutları ile projenin yapılacağı bölge Küçükçekmece Lagünü, Durusu Gölü, Kilyos havzaları İstanbul’a Balkanlardan ve Türkiye’nin pek çok bölgesinden ekonomik ve siyasi nedenlerle gelen halkların bir arada yaşadığı geçimlik yaşamlarını tarım ile balıkçılıkla yıllardır sürdürdüğü işçilerin emekçilerin çoğunlukta olduğu bir bölge.
İçinde dünyada az sayıda olan lagünlerden birini barındırıyor. Lagün deniz bağlantılı olduğu için hem deniz hem tatlı su canlılarının beslenme ve üreme alanı lagünü besleyen derelerden Sazlı Dere’nin üstüne DSİ tarafından yapılan baraj halen İstanbul’un içme suyunun bir kısmını (%5,49) karşılıyor aynı zamanda aynı zamanda bölgedeki tarım alanlarının sulaması da bu barajdan karşılanıyor. Bölgede yaşam Küçükçekmece Lagün Havzası, Kuzey Ormanları’ndan Istrancalar’dan oksijen su açısından besleniyor. Bölge ormanları ile sulak alanlar ile birlikte canlıların (yabanilerin, göçerlerin su ve kara canlılarının büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının) beslenme barınma üreme alanı. Doğal yapısının yanı sıra kültürel varlıkları ile güçlü belleğe sahip.
Kuzey Ormanları’ndan ve Istrancalar’dan beslenen ve proje alanı içinde kalan Durusu (Terkoz) Gölü ise İstanbul’a (%25,36) su sağlayan (halen sağlamakta olan) ve projenin tamamlanması durumunda kimliği yok olacak olan sucul sistemlerden biri. Marmara ve Karadeniz kıyıları ile yavaş yavaş doldurulmaya başladı. Deniz canlılarının üreme beslenme alanı dolayısıyla bu yeni ve lüks kent yapılanması ile birlikte bölgede yaşayan tüm canlıların (bölge İstanbul ve Trakya halkları dahil) yaşamları ciddi etkilenecek, yok olacak ormanlar tarım alanları sucul sistemlerle birlikte ekolojik kriz yaşamları yok ederek derinleşecek türler dahil yok oluşlar hızla yaşanacak. Bölge halkı yerinden zorla edilecek. Hayvancılıkla geçinenlerin ahırları yıkılmaya başladı bile.
Bu mega – lüks kent projesi, siyasi hırs ve hızla yürürlüğe sokulalı epeyce oldu. 3. Köprü ve bağlantıları Marmaray ve bağlantıları tamamlandı. 3. Havalimanı inşası en az 55 işçinin yaşamını yitirmesi, yüzlerce işçinin iş yapamaz hale gelmesi pahasına bitirildi. 3. Havalimanı’nın tamamlanması ile nerelerin yok oluşu 3. Havalimanı işçilerin mücadelesini sürecini ve sonuçlarını aktardıkları kitapta bulmak mümkün.
Mart 2021 de (geçtiğimiz ay) doğal alanları imara açan 1/5000 ve 1/1000’lik uygulama imar planları proje alanında askıya çıkarıldı. Kısaca adım adım mega proje yaşama geçiriliyor. Sözleşme üzerinden tartışma açıp işi sulandırmasın kimse, yaşam yok oluyor yaşam.