Kapitalizmin dünyada tohum üretimleri üzerinde kontrolünü sağlamasıyla birlikte GDO’lu ve hibrit tohum adeta zorunluluk haline geldi. Ayçiçeği örneğinde bu gerçek çıplak gözle görülebilmekte
Monsanto şirketi, Arjantin Cordoba’da halkın yüzde 70’inin karşı çıkıp mücadele yürütmesine karşın dünyanın en büyük GDO’lu tohum üretim tesisini kurdu. Bir başka GDO üreticisi şirket olan Limagrain ise Bursa Karacabey’de bir tohum fabrikası kurdu. Bu fabrikayı kurarken ayçiçeği yağı üretiminde tekel haline gelmiş olan Trakyabirlik ve Karadenizbirlik adlı 2 koopeatif birliğini yanına alması dikkat çekiciydi. Şirket ortağı yapılan birliklerin işlevi ise çok önemliydi, ancak bugünkü işlevi ile dünya tekellerinin planlarına eklenerek üreticiyi köleleştirme amacına hizmet eder hale geldi. Dünya gıda devlerinden biri olan Limagrain Group dünyanın belli başlı tarım tekellerinden birisidir. Bu grup tarafından kontrol edilen Vilmorin Şirketi ise GDO’lu ve Hibrit ürün geliştiren bir şirket. Vilmorin, daha çok Kuzey Amerika ve İsrail’de faaliyet yürütüyor.
Vilmorin ve Hazera tohum
Vilmorin’in İsrail’deki ortağı ise Hazera Genetics adlı bir biyoteknoloji şirketi. Bu şirketin Türkiye’de kurulu yapısı ise Hazera Tohumculuk. Bir dönem Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile ortaklaşa bir proje yürütmek istediler. Projenin adı Hazera Trophy’di. Proje, Türkiye’deki tüm Ziraat Fakültesi öğrencilerine açıktı. Öğrencilerden Anadolu’nun her bölgesinde ulaşabildikleri “yerel tohumları” bir rapor halinde paylaşmaları istendi. Karşılığında ise öğrencilere bilgisayarlar vermeyi ve 5 yıldızlı otellerde birer hafta tatil yaptırmayı vaat ettiler. Projenin hangi amaçla yürütüldüğü ve toplanan tohumlara ne yapılacağı bilgisi ise paylaşılmamıştı. Ancak yürütülen karşıt mücadele sonucunda bu amaçlarını yerine getiremediler. Ancak bu hedefi farklı yollarla sürdürdüklerini söylemek için çok fazla nedenimiz var.
Sebzelik tohumda 345 milyon euro satış cirosuyla dünya ikincisi olan Vilmorin’in yerel tohumları neden toplamaya çalıştığı önemli. Üniversiteler üzerinden yürütmek istediği projeyi gerçekleştiremeyen Hazera Tohumculuk, tohum toplama işinden vazgeçmiş olamaz. Bazı fonlanan yapılar eliyle yürütülen tohum takas faaliyetleri üzerinden aradığı tohumlara ulaşması mümkün olma olasılığı yüksek. Bir diğer yol ise iktidarın biyoçeşitliliğin kayıt altına alınması amacıyla 4-5 yıldır sürdürdüğü ve elde ettiği verileri şirketlere açarak satışına yönelmesinin Vilmorin ya da diğer gen şirketleri için önemli bir havuz niteliğinde olduğunu hatırlatalım.
Birlikler ihanet içinde!
Hazera’nın bağlı olduğu Limagrain Grup Türkiye’de, ayçiçeği dışında ayrıca konala, soya ve mısır tohumları üretiyor. Ayçiçeği dışında kalan bu tohumların ekim alanı olarak da Karadeniz bölgesini hedefledikleri şirketin paylaştığı bilgiler arasında. Limagrain Karacabey’deki fabrikasında ayçiçeği, mısır, soya ve kanola tohumları üretiyor. Trakya Birlik’in ve Karadeniz Birlik’in bu işe ortak olması ise üreticilere bir ihanet olarak yorumlanıyor. Trakya, Türkiye’nin en önemli ayçiçek ekim alanıdır. Trakya Birlik’e Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, İstanbul, Sakarya, Ankara, Kütahya, Afyon, Aydın, Bursa, Çanakkale, Balıkesir ve bu illere bağlı ilçelerde kurulu bulunan toplam 48 adet satış kooperatifi üye. Karadeniz Birlik’e ise bölgedeki il ve ilçeler ile doğu bölgelerinde bulunan 18 kooperatif üye. Limagirain’e ortak olan 2 birlikte, ayçiçeği yağı üretimlerinin ve tohum satışlarının gerçekleştiriliyor olduğunu belirtmek gerekiyor.
Trakya Birlik ve Karadeniz Birlik’te Limagrain’in tohumları ile Pioneer’in tohumları satılmaktadır. ABD’li dev tohum şirketi olan Pioneer, GDO konusunda üretim yapan belli başlı 3-5 şirketten biridir. Limagrain’in 2 tip ayçiçek tohumu vardır ve fiyatları 840 TL/ton ve 925 TL/ton olarak piyasalaşmaktadır. Pioneer’in ise 870 TL/ton ile 1120 TL/ton arasında değişen 7 tip tohumu satılırken, Türkiye’nin kadım tohumları artık yok edilmiş durumda olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Burada dikkat çekmek istediğimiz önemli bir nokta ise bu tohumlarda tekel olan bir şirketin tohum fiyatlarındaki artışlarla bir ilgisi olabilme ihtimalidir. Ayrıca farklı ülkelerde GDO’lu tohum üretimi yapan şirketin yüksek fiyatlarla bu tohumları ithalat yoluyla Türkiye’ye sokma ihtimali de atlanmamalıdır.
Ayçiçeği tohumu
Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü Tarım Havzaları Daire Başkanlığı her ay yayınladığı raporlardan biri olan kasım ayı raporunu geçtiğimiz günlerde yayınladı. Raporda, 9 ürün yer alırken, bu ürünler; mısır, buğday, pamuk, ayçiçeği, nohut, mercimek, kuru fasulye, patates ve kuru soğandı. Raporda, bu ürünlerin dünya piyasalarında ve Türkiye’de yaşanan gelişmeler paylaşıldı. Dünya ayçiçeği ithalatında Türkiye’nin yüzde 37 pay ile açık ara dünya lideri olması ise dikkat çekiciydi. Türkiye’nin ayçiçeği tohumu ithalatı 2016 yılında 382 bin ton iken 2019 yılında 1.1 milyon olarak gerçekleşirken, 2020 yılının ilk dokuz ayında toplam 905 bin ton tohum ithalatı yapıldı. Ayçiçeğinde yüksek seyreden tohum fiyatları dikkat çekerken, geçtiğimiz ağustos ayında uluslararası piyasada tonu 390 dolar olan ayçiçeği tohumu, Eylül’de 476 dolara, Ekim ayında ise 530 dolara yükseldi. Kasım ayı itibariyle bu fiyat 640-650 dolara ulaşmış durumda.
Dünyada ayçiçek tohumu üretimi 2009 yılında 32 milton ton olurken, 2018’de bu rakam 52 milyon tona ulaşmıştır. Buradaki artışa rağmen ayçiçeği yağında karaborsa oluşturulup fiyatlarının 3 ay içinde ikiye katlanmış olması dikkat çekicidir. Tarım Bakanlığı tarafından açıklanan, Türkiye’de ayçiçeği tohumu üretimi 2019 sonu verilerine göre 1 milyon 450 bin ton. Yine aynı verilerde 2019 sonu itibariyle yıllık 944 bin ton ayçiçeği yağı üretimi yapılırken, Türkiye’nin yıllık yağ ihtiyacının 900 bin ton olarak açıklanmış olması üretimin yeterli olduğunu göstermesine karşın bu rakamın 350-400 bin tonu ihraç edilmektedir. Bu durumda ortaya çıkan ihtiyaç ise yağ ithalatıyla çözülürken, fiyatların anormal artıyor olması arasında çelişki açıklanmaya muhtaçtır.
Yağ piyasasında 5 şirket
Satışı yapılan tohumların tamamı genleriyle oynanarak elde edilmiş hibrit tohumlardır. Türkiye’de son aylarda ayçiçeği yağı fiyatında görülen inanılmaz artışların nedeni dünya ayçiçeği tohumunu ve yağını kontrol eden bir avuç şirketin yaratmış olduğu bir durumdur. Türkiye’deki bitkisel yağ sektörünü kontrol eden yabancı ve yerli ortaklı dünya tekelleri şunlardır: Unilever, Henkel, ADM Doysan, Marsa Kraft Jacobs Suchard-Sabancı ve Soros Investmend Capital. Üretimin ve satışın her noktasını tüm dünyada kontrol eden bu şirketlerin halkların ya da çiftçilerin çıkarlarına uygun hareket etmesi beklenemez. Türkiye’de yerel tohumların yasaklanıp patentlenerek şirketlere devredilmesiyle birlikte tarımsal her ürünün her aşaması dünya tekellerinin kontrolüne ve hizmetine verildiğini göstermektedir.
Ayçiçeğinde vergi oyunları
Ham ayçiçeği yağında gümrük vergisi 3 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 1 Şubat’tan 30 Haziran 2020’ye kadar geçerli olmak üzere yüzde 36’dan yüzde 30’a düşürülmüştü. Ardından sadece 15 gün sonra 18 Nisan’da yayınlanan ikinci bir kararla 31 Mayıs 2020’ye kadar (bu tarih dahil) yüzde 30’dan yüzde 18’e düşürülmüştü. Yine aynı tarihte yayınlanan kararda ayçiçeği tohumunda yüzde 13 olan gümrük vergisi yüzde 9’a indirilirken, Bosna Hersek ve Kosova’dan yapılacak ayçiçeği tohum ithalatında gümrük vergisi sıfırlanmıştı.
Geçtiğimiz kasım ayında Resmi Gazete’de yayımlanan bir başka Cumhurbaşkanlığı kararıyla tüm ülkelerden yapılan ayçiçeği tohumu ithalatında uygulanan gümrük vergisi 30 Haziran 2021’e kadar sıfırlandı. Bu kararların alınmasına neden olan şeyin acil ihtiyaç vurgusu işlendi. Ancak bunun gerçek dışı bir karar olduğu sıfırlanan gümrük vergilerine rağmen fiyatların inanılmaz düzeylerde yükselmiş olması iktidarın tekellerin elinde bir oyuncak ya da bir ortak konumunda olduğuna işaret etmektedir.
Çiftçilerin borçları
Çiftçilerin de içinde yer aldığı iddiası ile çıkarılan toplam 500 milyar liralık kamu alacağının yeniden yapılandırılmasını öngören Torba Yasa’da çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası borçlarının yeniden yapılandırılması ile ilgili bir düzenleme yer almadı. Çiftçileri de kapsadığı iddialarının aksine sadece Tarım ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü’nün ‘kooperatiflere’ kullandırdığı ve daha önce iki kez yapılandırılan ve ne kadar olduğu bile bilinmeyen kredilerle ilgili bir düzenleme olduğu görüldü.
Anadolu Ajansı, 11 Kasım 2020’de abonelerine geçtiği ve kendi internet sayfasında yayınladığı haberde, “Yapılandırmadan çiftçi ve orman köylüleri de faydalanabilecek” başlığını kullanırken bunun doğru olmadığı ortaya çıktı. Tarım Kredi Kooperatifleri’ne borcu olan çiftçiler ile kredi kullanan orman köylüleri de düzenlemeden yararlanacak ifadesinin gerçek olmadığını Tarım Dünyası yazarı Ali Ekber Yıldırım ortaya çıkardı. Tasarı görüşülürken özellikle AKP milletvekilleri çiftçi borçlarının da yapılandırılacağını, bu konuda çalışma yaptıklarını açıklamıştı.
Meclis görüşmelerinde bir önerge verilerek çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası’na olan borçlarının yapılandırılacağı belirtilirken, daha önce iki kez yapılandırılmak üzere yasa maddesi olarak kabul edilen ancak istenilen oranda tahsil edilemeyen Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından kooperatiflere verilen kredilerle, Orman Genel Müdürlüğü’nün tarımsal kalkınma kooperatiflerine kullandırdığı kredileri kapsadığı görüldü. Yasa ile yapılandırılması öngörülen kooperatif borçlarının ne kadar olduğunun belirlenemediği Sayıştay tarafından raporlanmıştı.
Arpalık kooperatifler!
Bu yıl yayınlanan Sayıştay’ın 2019 Tarım ve Orman Bakanlığı Raporu’nda “Tarım ve Orman Bakanlığı Bütçesinin “Borç Verme” tertibinden T.C. Ziraat Bankası aracılığı ile Tarımsal Amaçlı Kooperatiflere kullandırılan sabit yatırım ve işletme sermayesi niteliğinde krediler ile kredi geri dönüşlerinin anapara, faiz vb. ayrıntısına ve vade yapılarına göre muhasebeleştirilmedikleri gibi bunların takip ve tahsilinin usulüne uygun gerçekleştirilip gerçekleştirilmedikleri idare kayıtlarından teyit edilememektedir” ibaresi yer aldı.
Sayıştay raporunda borç miktarları ile ilgili yapılan değerlendirme ise özetle şöyle: “Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgiler göre; Bakanlıkça 1990-2017 yılları arasında 1739 kooperatife toplam 1 milyar 238 milyon 898 bin 530 lira kredi verilmiştir. 6736 ve 7020 sayılı Kanunlar kapsamında 1343 kooperatif yapılandırmaya gitmiştir. 2019 yılı içinde tahsili gereken 54 milyon 476 bin 096 liranın 41 milyon 270 bin 797 lirası tahsil edilmiştir. 1343 Adet Tarımsal Amaçlı Kooperatiften tahsili gereken miktar ise anapara ve faiz toplamı olarak 628 milyon 979 bin 242 lira.”
İnsanlığa ipotek
Birleşmiş Milletler’e bağlı olarak faaliyet gösteren Dünya Gıda Programı’nın (WFP) başındaki isim David Beasley, “2021’de korkutucu boyutlarda kıtlık yaşanacak. 2021 yılı, 2020’den kötü olacak” açıklamasında bulundu. Bu açıklamayı, “Milyarlarca dolarımız olmadan, 2021’de korkutucu boyutlarda kıtlık çözülemez” ifadeleriyle süslemesi ise kıtlığın sorumlusunun kapitalizm olduğu gerçeğini açıkça göstermektedir. Her şeyin parayla açıklandığı ve paraya endekslendiği bir dünya da kıtlığı yaratan sistemin, kıtlığı çözmesi imkansızdır. Yukarıda göstermeye çalıştığımız tüm gerçekler kapitalizmin ve onun her türden uygulayıcılarının ortadan kalkması gerektiğini gösterme çabasını içermektedir. Yakın geleceğimiz dahil tüm geleceğimiz kapitlizm tarafından ipotek altına alınmak istenmektedir. Buna izin vermenin ise sadece bir kölelik ya da intihar anlamına geldiğini görmemiz gerekmektedir.
Dosyanın birinci bölümü için: https://yeniyasamgazetesi6.com/turkiyede-tarim-hizla-tekellesiyor/
BİTTİ