Hakikatten uzak, yanlış kurgulanmış bir yaşamın doğru yaşanmayacağını yaşanan bunca zulümden sonra Alevilerin bilmesi gerekiyor. İktidarlaşan inançlar sermaye haline gelir
Zeynel Kete
Toplum, kendi kendine hakikatini yitirmez. Toplumsal politikayı geliştiremeyen her toplum zamanla özgürlükten yoksun kalır, kendi hakikatini esas alarak tercihte bulunamaz. Bunun sonucunda ise öz kimliğinden uzaklaşmak durumu ile karşı karşıya kalır ki, bir toplum için bundan daha büyük bir hakikat yitimi, düşüş ve katliam söz konusu olamaz. Toplumlar ahlakî ve politik mücadelede aktif yer aldıklarında hakikatlerine uygun bir yaşamı inşa edebilirler, özgürlük talebinde bulunabilirler.
Alevi inancında birey, toplum ve doğanın ikrarlı yaşamı ve bu alanlarda baskı ve sömürüye yer bırakmamak özgürlük anlamına gelir. Yani anlam ve hakikatin baskı altına alınmadan gerçekleşmesi özgürlük için belirleyicidir. Özgürlük için anlam ve hakikat olmazsa olmazdır; dolayısıyla özgürlüğü olmayanın kimliği, anlamlı ve hakikatli bir yaşamı ve tercihi de olmaz. Bu gerçeklik aynı zamanda ahlak ve özgürlük arasındaki ilişkiyi de belirler. Ahlak özgürlüğü gerektirir, özgürlük ise seçimde bulunma durumuyla ilgilidir.
İkrar verme, şartlar ne olursa olsun ikrarında dönmeme bir ahlakî duruştur ve özgürlük ölçüsüdür. Bu hakikat Alevi inancında “Öl ikrar verme, öl ikrarında dönme” şeklinde dile getirilmiştir. “Enel Hak” diyen Mansur’un, derisi yüzülen Nesîmî’nin, “Dönen dönsün ben dönmesem yolumdan” diyen Pir Sultan’ın, tekçi zihniyete karşı darağacını miraç bilen Pir Sey Rıza’nın duruşu hakikat ve özgürlük için ikrarından dönmeyenlerin duruşudur. Bu dik duruşları ile Alevilikte “pir” olmanın her demdeki modelleri olmuşlardır, toplumsal politikanın da öncüleridirler.
İkrarında dönmek tercihinden dönmektir, toplumsal politikanın inkarıdır. Toplum kendi toplumsal hakikati ile baş başa bırakılırsa, içten ve dıştan iktidarcı zihin kodları ile müdahale edilmezse en zor şartta bile kendini inşa edebilir, hakikati ile bütünleşme gücünü kendinden bulur. Aslında kriz ve kaos aralığında özgür bir yaşamın olanakları da mevcuttur. İkrarından dönmek iktidarcı zihniyete biat etmektir; dolayısıyla hakikati inkar etmek, yalan söylemek, nahak zihniyetten emir almak, iktidarın sözünü dinlemek, teslim olmak anlamına gelir.
Mevcut Alevi kurumları, kurum yöneticileri, isimlerinin arkasında Alevi inancının kutsal sıfatlarını taşıyanlar, Alevi canlar, Alevilikle ilgili söz kuranlar özgür bir yaşam için demokratik siyasetin neresindeler? Yapılması gereken ve yapılmayan nedir? Zamanın ve mekânın ruhu kendilerinden ne bekliyor? sorularını bir daha kendilerine sormaları gerekiyor. Dernekleşme hattının yeniden gözden geçirilmesi, yeniden yapılanma, değişim ve dönüşümün sonuçlarının nelere mal olduğu ile ilgili bir tartışma surecini başlatmaları bir hakikati açığa çıkaracaktır. Böyle bir durumda sadece yapılanlardan değil, yapılması gerekip de yapılmamış olandan dolayı da topluma hesap vermeleri Dar-Didar olmalarının gereğidir. “Halk deryadır yüzleşebilene aşk olsun.”
Yeniden yapılanma, örgütsel aygıtları oluşturmak değildir. Kongre, toplantı, seçim, görev değişimi gibi aygıtları Aleviliğin kültürel direniş hattıyla, inancın kemaleti ile demokrasi mücadelesi veren güçlerle birleştirmek Alevilere kazandıracaktır. Bunun yapılmaması politikanın bittiği anlamına gelir, böyle bir durumda ise çoklu iktidar ve demokratik teamülleri kabul etmeyen devlet iş başında olur. İktidarın meydan açtığı yerde yalan olur, söz anlamını yitirir, kavramlar ruhsuz ve manasız kalır.
Genel seçimlerin yaklaştığı, birçok Alevi kurumunun seçimlerini yapacakları bir dönemden geçiyoruz. Milyonlarca insanın inancı ile ilgili söz söylendiği unutulmamalıdır. Her şeyden önce “birey” kültünün aşılması komünal kültüre yol aldıracaktır. Bir birey çok kötü değil, çok iyi de değildir.
Güçlü kurum ne anlama geliyor? Alevi inancında güç neyi ifade ediyor? Bu yolda serinden geçenler gücünü nereden aldılar? Sorun zayıf ya da güçlü olmak değil, kurumlarda görev alıp almamak, cemevlerine, çeşitli kurumlara sahip olmak değil; paşa, vali, kaymakam, başbakan, cumhurbaşkanı olup olmamak değil; Hak bilen ile Hak’tan cüda olma meselesidir. Hakikatten uzak, yanlış kurgulanmış bir yaşamın doğru yaşanmayacağını yaşanan bunca zulümden sonra Alevilerin bilmesi gerekiyor. İktidarlaşan inançlar sermaye haline gelir. Alevilerin “sermayeleşen Aleviliği” kabul etmemeleri, toplumsal politikada ısrar etmeleri anlamına gelir. Sermayeleşen ve iktidar aygıtı haline getirilen bir Alevilik her türlü iktidar aygıtının müdahale alanına dönüşür.
Sermayeleşen bir Alevilikte toplumun özgürlük alanı yok olur, toplum susturulur, komünal yaşam yadsınır, anlamsız hale getirilir. Tarihsel değerler gözden düşürülür.
İktidarcı yapıların kontrol ve denetiminde kurtulmak için, rıza toplumunun yaşam biçimi olan “özgür yaşam” formuna kavuşmak Alevilerin temel perspektifi olmalıdır.