Kurulan ‘Ulusal Su Kurulu’ ile birlikte Erdoğan’ın su tahsislerinde sermaye yararı için tek karar verici olması dikkat çekerken, Muğla’da suyun üzerinde kurulan tahakküme karşı su inisiyatifi kuruldu
Geçtiğimiz yaz Bodrum Yarımadası’nda yaşanan şiddetli susuzluk sonrasında STK’ler harekete geçmiş ve kasım ayında 72 örgüt ortak basın açıklaması düzenlemişti. DSİ Muğla 213. Şube Müdürlüğü önünde toplanan STK’ler ve yurttaşlar, DSİ’nin Su Tahsisi Yönetmeliğine göre öncelikle halkın içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarını karşılaması gerekirken baraj ve yeraltı sularını termik santrallere tahsis etmesini protesto etmiş ve bir basın açıklaması yapmışlardı. Açıklamada Bodrum’un ihtiyacı olan su miktarının iki katından fazlasını kullanan termik santrallerin kapatılması talep edilmişti. Eyleme katılan örgütler Muğla genelinde su hakkına el konulmasına karşı tüm boyutları ile mücadele kararı alarak, örgütlenme çalışmalarını tamamlayarak, 28 Aralık 2023 tarihli kuruluş bildirgesi yayımladı.
Suda devlet-sermaye kuşatması
Hazırlanan bildirgeyle ilgili yapılan açıklamada, suyun tüm canlıların ortak varlığı olduğu hatırlatılarak, “Suların sermaye tarafından kuşatılmasıyla, dünyanın su kaynakları hızla yok edilmeye ve kirletilmeye başlandı. Tüm canlıların yaşamı için gerekli olan suyun azalmasından en çok etkilenen halklar ayağa kalktılar ve suyun insan hakkı olarak tanınması için büyük bir mücadele başlattılar. 2010 yılına gelindiğinde, Birleşmiş Milletler nihayet su hakkını insan hakkı olarak tanıdı. Ancak bu yasal kazanım, su kaynakları etrafında devlet sermaye işbirliğinde yürütülen kuşatmanın önüne geçmek için yeterli olmadı. Bu kuşatma kaldırılamadığı sürece, gelecekte dünyayı çok daha kötü günlerin beklediği de ortada. Su savaşları çoktan başlamış durumda” denildi.
‘Sular şişelenerek özelleştirildi’
Muğla bölgesinde yaşayan yurttaşlar olarak adaletsiz su yönetiminin sonuçlarını somut olarak her geçen yıl daha derinden hissettiklerine vurgu yapılan açıklamada, “Geçtiğimiz yaz Milas ve Bodrum bölgesi, insan hakkı olan yeraltı ve baraj sularının DSİ tarafından termik santrallere tahsis edilmesi nedeniyle şiddetli bir susuzluk yaşadı. Su hakkımıza el konulması yalnızca termik santrallere su tahsisleri ile sınırlı değil. Kamusal varlık olan suyun özelleştirilerek metaya dönüştürülmesinin başka birçok boyutu var. Su kaynaklarının suyu şişeleyerek satmak üzere özelleştirilmesi, maden şirketlerine sınır tanımaksızın verilen ruhsatlarla akiferlerin, onları koruyan ormanların, akarsuların yok edilmesi, endüstriyel kullanımla suyun kirletilerek doğaya geri bırakılması gibi birçok sorunu bir arada yaşıyoruz” diye belirtildi.
‘Suyun ticarileştirilmesine karşı’
Termik santrallerin suya el koyması üzerine bir araya geldiklerinin hatırlatıldığı açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Bu çok boyutlu el koymaya karşı güçlü bir mücadelenin gerekliliğini değerlendirerek, birlikteliğimizi örgütlü bir mücadeleye dönüştürmek üzere çalışmalarımızı sürdürdük. Kuruluş çalışmalarımızı tamamladığımız bugün itibarı ile mücadelemize Muğla Su İnisiyatifi ismi ile devam edeceğimizi kamuoyu ile paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Amacımız; Muğla, Türkiye ve dünya genelinde suyun ticarileştirilmesine, sulara, sucul sistemlere el konulmasına, zarar verilmesine karşı, politik bir perspektifle mücadele etmek, yaşamı savunmaktır. Talebimiz, bir parçası olduğumuz doğanın, canlıların somut yaşam içindeki karşılığı Muğlalılar olarak, Muğla’nın suyunun bugünü ve geleceği hakkında, yörede yaşayanlarla birlikte karar vermektir.” EKOLOJİ SERVİSİ
Mücadelede temel ilkeler
Yürütülecek mücadeledeki temel ilkeler şu vurgularla sıralandı: “Su, insan dahil tüm canlıların yaşam unsuru ve doğanın hakkıdır; satılamaz, su ve su havzası ticarileştirilemez, el konulamaz, su kaynaklarına zarar verici faaliyetlere izin verilemez. Ekosistemleri besleyen su havzalarının suyu, ekosistemlerin dengesini bozacak şekilde başka yere taşınamaz.
Suyun yönetimi politiktir. Su eylemliliğinin politik yönünü insanların ve ekosistemlerin ihtiyaçları belirler; hiçbir siyasi parti, oluşum, gerçek veya tüzel kişi belirleyici değildir. Suyun nasıl yönetileceğine halkın karar vermesi esastır. Muğla Su İnisiyatifi, işleyişinde katılımcılığı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alır, katılımcı demokrasi ilkeleri doğrultusunda kararları birlikte üretir, çoğulcu anlayışla çalışmalarını yürütür.
Suyun ticarileştirilmesinin, su kaynaklarına el konulmasının yalnızca Muğla’nın yerel sorunu olmadığının da farkındayız. Devletin sermaye ile el ele belirlediği politikalarla, müştereklerimiz sermayenin kullanımına sunuluyor. Kamusal varlık olan su kaynaklarına yalnızca Muğla’da ya da ülkemizde değil, dünyanın her yerinde aynı şekilde el konulmaya çalışıldığını biliyoruz.
Suyun ticarileştirilmesinin, su kaynaklarına el konulmasının yalnızca Muğla’nın değil ülkemizin, dünyanın sorunu olduğunun farkındayız. Bu anlamda yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde “yeryüzünün tüm canlıların ortak yaşam alanı olarak kalması için” yürütülen mücadelelerden ayrı durmamız da söz konusu olamaz.
Muğla’daki tüm sivil toplum örgütlerini ve yurttaşları ortak su hakkı mücadelemizi büyüterek bir ‘kent savunması’na dönüştürmek üzere omuz vermeye davet ediyoruz.”
EKOLOJİ SERVİSİ