İbrahim Kaypakkaya, 1949 yılında Çorum’un Sungurlu ilçesinin Karakaya Köyü’nde yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğdu. İlkokulu üç ayrı köyde okuyup bitirdi. Devlet parasız yatılı sınavlarını kazanarak Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na girdi. Devrimci düşüncelerle tanıştığı Öğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra sınavlarını kazandığı İstanbul’daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na başladı. Orada devrimci çevrenin önde gelen kişilerinden biri haline geldi.
İlk bildirisini, Çetin Altan’a bir gezi sırasında gericiler tarafından saldırılması üzerine kaleme aldı. Ders çalışmaya çok az vakti olmasına rağmen başarılı bir öğrenciydi. Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) bağlı olarak Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü kuruldu ve Kaypakkaya başkanlığa seçildi. İbrahim Kaypakkaya, derneğin kuruluş bildirisini kaleme aldı ve bu bildiri okulda dağıtıldı. Okul yönetimi hemen harekete geçti. İbrahim Kaypakkaya ve diğer kurucu üyelere “1 ay okuldan uzaklaştırma” cezası verildi; dahası savcılığa ihbar edildiler.
Artık dergilere yazılar yazmaya başlamıştı. Öğrencilik dönemi boyunca sırasıyla Forum, Ant, Türk Solu, Aydınlık gibi dergilerde yazıları çıktı. FKF’nin 2. Kurultayı’na Çapa’dan delege olarak katıldı. Çapa Fikir Kulübü’nün başkanı olan Kaypakkaya, 6. Filo’ya karşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968’de okuldan atıldı. Okuldan atılma ile ilgili kararı Danıştay bozdu. Fakat yönetim dokuz öğrenciyi geri alırken, Kaypakkaya için bu kararı uygulamadı.
FKF ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim (MDD) tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü gazetesinin İstanbul’daki bürosunda çalışan İbrahim Kaypakkaya, Aydınlık ve Türk Solu dergilerine yazılar yazdı. Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada Doğu Perinçek’in başını çektiği PDA kanadında yer aldı.
Türkiye’de 1970 yılında şehirlerde ve kırlarda kitlelerin devrimci mücadele ruhu gittikçe yükseliyordu. İbrahim Kaypakkaya, Trakya Değirmenköy’de toprakları için ağaya karşı mücadele eden köylülerin arasındaydı. Kaypakkaya ve bu direnişte yer alan diğer devrimci önder Cihan Alptekin, buradan dönerlerken gözaltına alındılar ve işkenceden geçirildiler.
Yükselen mücadele 15-16 Haziran 1970’te doruğa ulaştı. İbrahim Kaypakkaya, bu büyük direnişin sıra neferlerinden biriydi. Gece sabahlara kadar bildiri basıyor, gündüz kavganın en yoğun olduğu yere koşuyordu. Bu mücadeleden çıkarılması gereken dersler bağlamında yürütülen tartışmalarda, Kaypakkaya o döneme kadar içinde bulunduğu PDA-TİİKP’in merkezi ile ters düştü.
İbrahim Kaypakkaya, 1971 başlarında Çorum ve köylerinde araştırma çalışmalarına çıktı. Bu tarih aynı zamanda 12 Mart faşist cuntasının tezgâhlandığı tarihti. Yükselen devrimci başkaldırıyı durdurmakta yetersiz kalan göstermelik parlamenter araçların bile çok görülmesi üzerine, sıkıyönetim ilan edildi. Grevler, kitle eylemleri, mitingler yasaklandı, bütün devrimci dergiler, kitle örgütleri kapatıldı. Devrimci avına başlandı, binlerce devrimci tutuklandı, onlarcası katledildi. Kaypakkaya da arananlar arasındaydı.
1972 yılına kadar Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) saflarında çalıştı ve DABK üyesi olarak görev yaptı. Sonra Doğu Perinçek ve çevresinin revizyonist ve oportünist olduklarını belirten Kaypakkaya, 15 kadro ve 20 civarında sempatizanla, 24 Nisan 1972’de Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu’nu kurdu.
TKP-ML faaliyetlerinin yoğunlaştığı Çemişgezek bölgesinde mücadele ederken, 24 Ocak 1973’te Dersim-Çemişgezek ilçesi Vartinik köyü Mirik mezrasında bulunduğu köyün etrafı sarıldı. Çatışma sırasında TİKKO’nun ilk liderlerinden Ali Haydar Yıldız yaşamını yitirirken, Kaypakkaya yaralı olarak çatışma alanından uzaklaştı. Beş gün sonra, kendisinin saklandığı köydeki bir öğretmenin ihbarıyla yakalandı.
İbrahim Kaypakkaya, Gökçe Karakolu’na kadar buzlu derelerin içinden yaya sürüklendi. İlk ifadesi karakolda alındı. O’nu hemen konuşturup işini bitirmek istiyorlardı. Fakat Kaypakkaya örgütsel konuda ifade vermedi. Bundan sonra, bitmek bilmeyen işkenceler başladı. Şubat başında önce Dersim’e, oradan Elazığ’a, oradan da Diyarbakır’a götürülüp Savcı Yaşar Değerli’ye teslim edildi. Kaypakkaya, burada gittikçe ağırlaşan yaraları yüzünden ölüm tehlikesinin belirmesi sonucu askeri hastaneye yatırıldı.
Kaypakkaya’nın onlara gerekli bilgileri vermeden ölüp gitmesine razı değildiler. İbrahim Kaypakkaya, burada donma/kangren sonucu iki ayağını da kaybetti. Şubat ayı başlarında Kaypakkaya iyileştikten sonra tekrar sorgular başladı. O’nu konuşturmak için akla gelebilecek her türlü işkence yöntemini deniyorlardı; fakat tüm çabaları boşa çıktı. Kaypakkaya şaşmaz bir kararlılıkla hiçbir örgütsel faaliyeti hakkında bilgi vermedi; işkenceciler bu durum karşısında çılgına dönüyorlardı.
İbrahim Kaypakkaya, bazı özel istekler yüzünden ve görüşebilmek için babası Ali Kaypakkaya’ya da mektup yazmıştı. Babası, oğlunun mektubunu alınca çok sevindi. Aylardır haber alamadığı oğlunun yaşadığına sevinmişti. Hemen onun istediği şeyleri yerine getirip 19 Mayıs 1973 günü Diyarbakır’a doğru yola çıktı. Bundan önce de Diyarbakır’a gitmiş fakat onu oğluyla görüştürmemişlerdi.
Ancak baba Ali Kaypakkaya’yı Diyarbakır’da oğlunun ölüm haberi karşıladı. Oğlunun intihar ettiğini söylediler. Oğlunun cesedinin üzerindeki kurşun izlerini gördü. Bunların ne olduğunu sorduğunda, görevliler bir cevap veremediler. Kaypakkaya’yı konuşturamayacağını anlayan işkenceciler onu 18 Mayıs günü kurşuna dizmişlerdi. İbrahim Kaypakkaya’nın mezarı, doğum yeri olan Karakaya’dadır. Kaypakkaya’nın yazılarının toplandığı Seçme Yazıları adlı bir kitabı vardır.