Şengal’de genelde de Êzîdîxan’da halkın iradesini kim temsil ediyor? Bu sorunun yanıtı tartışmalıdır ve herkes “ben temsil ediyorum” iddiasında. Êzîdî halkını kim temsil ediyor sorusuna yanıt aranırken esas olan Êzîdî halkımızın özgür iradesinin temsiliyetini belirleyecek mekanizmanın yaratılmasıdır
Sinan Çiftyürek
Şengal’e esas Şengal Dağı’na, uzun süredir Kürt siyasetini aşan bir ilgi var. Fakat son üç aydan beri Kürt ve bölge siyasetinin yanı sıra BM ve kimi küresel aktörlerin daha yoğun gündemine girdi. Bölgesel ve küresel güçlerin stratejisinde Şengal Dağı, Êzîdîxanê aşan stratejik bir önem kazanmış durumda. Soru şu; İran, Türkiye ve ABD’nin bölge siyasetinde, Şengal Dağı neden böylesine önem kazandı?
İran stratejisinde Şengal Dağı; Kuzeyde Kandil-Şengal Dağı-Suriye-Lübnan yani Şii Hilali’n Akdeniz bağlantısında temel halkalardan biridir. Ama aynı zamanda Kürdistan’ın üç parçasını denetleme köprüsü olarak da işlev yüklüyor. Hatta İran, birden fazla nedenle bu güzergahın kendisine kapatılacağından hareketle Güney’de alternatif olarak; Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut-Akdeniz karayolu bağlantısını kurmuş durumda.
Zaten DSG’nin Deyr Ez Zor-Heccin-Ebu Kemal hattında IŞİD’i çıkarıp denetlemesine İran’ın şiddetle karşı çıktığının (ki halen de çıkıyor) nedenlerinden biri, Kuzeydeki Şii Hilali hattı tıkanırsa Akdeniz’e Güney’den ulaşma bağlantısını korumak.
Türkiye’nin ilgilisi malum! Şengal Dağı’nın Rojava, Güney ve Kuzey Kürdistan’ı birleştiren coğrafik konumu, Kürt ulusal mücadelesindeki bu stratejik önemi ve Kürt siyasetine manevra sağlayıcı özelliği nedeniyle Irak egemenliğinde kalmasını sağlamak başından beri izlediği politikalardan biri oldu. Özelde de KCK’nin bölgedeki varlığıdır. Zaten Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Hükümeti ile Irak Hükümeti’nin Şengal anlaşmasını Türkiye’nin alkışlamasının asıl nedeni de budur.
ABD politikasında Şengal ve Şengal Dağı’nın önem kazanması yenidir ve İran’a yönelik politikasıyla doğrudan bağlantılıdır. İran’ın kuşatılmasının yanı sıra, İran’ın Akdeniz’e ulaşma ve Kürdistan parçaları üzerinde denetim kurmasını engelleme hedeflerini içermektedir. Şimdilik KBY, Irak ve ABD’nin Şengal üzerinde hesapları geçici olarak keşişti ve 9 Ekim anlaşmasında uzlaştılar. Türkiye anlaşmayı desteklemekle birlikte istediği tam olmadı, KBY resmen de Şengal’e döndü. Bu nedenle Irak başbakanı Ankara’ya davet edildi.
Kısacası, 9 Ekim 2020 tarihinde KBY Hükümeti ile Irak Hükümeti arasında varılan anlaşmayla Şengal Dağı daha da önem kazandı. Bu durum Êzîdîxan halkımızın güvenliği ve refahı açısından yeni kapılar da açabilir, tersine başına yeni felaketler de getirebilir. Bunların ışığında baktığımızda; Yönetim, Güvenlik, Yeniden İmarı içeren 9 Ekim anlaşmayla KBY ile Irak Hükümeti arasında Şengal üzerinde bıçak sırtı dengesinin kurulduğunu söyleyebiliriz. Yani anlaşma, Şengal ile 140. Madde kapsamındaki diğer kentlerin Kürdistan’a resmi katılımının yolunu da açabilir, tersine Irak’ın parçası olma konumunu pekiştirebilir de.
Anlaşma ile KBY fiilen olduğu gibi resmen de Irak Hükümeti ile birlikte Şengal’ın idari, güvenlik ve ekonomik yeniden inşasına ortak oldu. Zaten iki hükümetin ortak yönetiminin altını çizen Başbakan Mesrur Barzani, “İki taraf da yönetim, güvenlik ve hizmetin ortak bir şekilde yapılacağı konusunda anlaştı. Bu anlaşma 140. maddenin uygulanması için bir başlangıçtır” diyor. Başlangıç olabilir ve olması için de Kürt siyaseti, Kürdistan Hükümeti’ne destek vermeli. Fakat bıçak sırtı dengesi Irak lehine de işleyebilir çünkü iki hükümetin Şengal üzerine ortak yönetimi sürgit devam edemez. Tamamıyla iki tarafın ve bölgesel güçlerin, güç dengelerine bağlı olarak Şengal’in geleceği belirlenecektir.
Örneğin, Kürdistan Başbakanı “bu anlaşma 140. maddenin uygulanması için bir başlangıçtır” derken; Şengal anlaşmasının imzalandığını duyuran Irak Başbakanlık Sözcüsü Ahmed Molla Talal ise “Başbakan Mustafa Kazimi’nin himayesinde, Şengal’de hükümetin kontrolünü güçlendirmek ve dışarıdan gelen grupların gücünü kırmak için idari ve güvenlik açısından tarihi bir anlaşma yapıldı” diyecekti. Yani Kazimi açıkça “Şengal’de hükümetin kontrolünü güçlendirmek”ten söz eder. İşte tam da bıçak sırtı dediğimiz ve güçler dengesine göre anlaşma süreçte yol içerik kazanacak dediğim budur. Çok açıktır ki iki başbakan, anlaşmaya kökten farklı hedeflerle imza koymuşlardır.
Ayrıca anlaşmada, “İlçesinin yeninden inşası için Irak ve Kürdistan Bölgesel hükümetleri tarafından ortak bir komisyon kurulacak, Irak ve Kürdistan Bölgesi başbakanları ile Ninova Valisi tarafından bu komisyonun düzeyi ve amaçları belirlenecek” denilmesi Irak Hükümeti’nin Şengal’in Ninova’ya bağlı ilçe olması konumunu pekiştirecek ince hesapları anlaşmaya nakşettiği görülüyor. Yoksa ‘komisyonun düzeyi ve amaçlarını belirlenmesi’nde neden iki başbakanın yanı sıra Ninova Valisi ortak ediliyor? Özetle Ninova Valisi’nin anlaşmanın taraflarından birisi yapılması Şengal’i Irak’ın bir parçası yapma hesabını içeriyor.
Kürt siyaseti açısından Şengal meselesinin çözümünde, üç anahtar yaklaşım üzerinde düşünülmeli…
Şengal Dağı’nın stratejik konumu ve yukarıda aktardığımız anlaşma, Kürdistan siyasetinin iç dengeleri açısından da önemlidir. Genel olarak Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, özellikle Kürdistan’ın Güney ve Rojava parçaları; gerek Astana Üçlüsü’nün, gerekse sömürgeci rejimlerin koordineli yeni saldırı planlarıyla yüz yüzeyken ve tam da Rojava’da PYNK ile ENKS arasında ulusal birlikte tarihi önemde adımlar atılırken, Şengal üzerinden bir gerilim ve hele hele çatışmayı kesinlikle kaldıramaz. Kürt siyasetinin bu kritik durumu dikkate alarak kendi arasında diyalog ve uzlaşma ile çözüm için bir yol haritası belirlemesi gerekiyor. Yol haritası açısından şu üç yaklaşım ya da anahtar önemlidir.
Birinci anahtar; Anlaşmanın güvenlik ile ilgili kısmında; “Yalnızca yerel polis ve Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı ile Ulusal İstihbarat Servisi ilçenin güvenliğinden sorumludur ve diğer tüm silahlı güçler Şengal’den uzaklaştırılacak” deniliyor. Yani Haşdi Şabi ile YBŞ Şengal’den çıkarılacak güçler olarak aynı kategoride ele alınıyor. Bu doğru değil. Şengal, Kürdistani tüm partilerin vatanıdır ve örgütlenme hakları vardır. Haşdi Şabi ise Irak ve İran sömürgeci rejimlerinin silahlı örgütü olup ana hedefi Kürdistan ulusal mücadelesini ortadan kaldırmak!
“Yerel polis ve Ulusal Güvenlik Müsteşarlığı”nın güvenlikten sorumlu olması anlaşılır ama Şengal’de IŞİD karşıtı savaşta aktif yer alan güçler somutta bugün YBŞ güçleri; oluşturulacak yeni güvenlik gücünde yer almalarının engellenmesi yanlıştır. Örneğin “İç güvenlik güçlerinin desteklenmesi amacıyla 2 bin 500 kişilik bir güvenlik gücü oluşturulur”ken neden YBŞ de dahil edilmiyor? Bunun için diyalog ve uzlaşma aranmıyor?
Irak Ulusal İstihbarat Servisi, Şengal güvenliğinde yer alırken dün Şengal’in IŞİD’ten kurtarılmasında Peşmerge ile birlikte yer alan DSG ve bugün YBŞ güçleri dışlanırsa bu izah edilemez. Ve önemlisi, Şengal üzerinde egemenlik hesaplarıyla gerek PDK gerekse PKK’nin zaman zaman birbirlerine karşı Irak rejimi ile ittifak kurmaları sorunludur. Elbette Irak ile geçici ittifaklar kurabilirler ama herhangi bir Kürt partisine karşı olmamak kaydıyla.
İkinci anahtar; Şengal elbette Kürdistan toprağıdır. Parçalanmış Kürdistan’da ise KBY’nin parçası ve onun yönetiminde. Kürdistan Bölgesi’nde siyasal, örgütsel faaliyet sürdüren bütün Kürdistani partiler öncelikle KBY’nin Şengal’deki yönetimini ve egemenlik haklarını tanımalı. KBY Hükümeti ile diyalog-uzlaşma içerisinde ve elbette geçmişe dayalı anlaşmalar (PDK ve PKK arasında) temelinde faaliyetlerini sürdürmeleri izin konusu ya da izne tabi bir konu değil.
Vurgulayarak belirteyim; Şengal Kürdistan coğrafyasında ve siyasetinde kilit bir konuma sahiptir. Tıpkı Kürdistan parçalarını birleştiren Şengal Dağı gibi ulusal birliğin köprüsü de olabilir, bu başarılamazsa gerilim ve hatta çatışmanın tetikleyicisi de olabilir. Bu tarihi evrede Şengal Dağı’nı Kürdistan siyasetinde uzlaşma ve diyalog köprüsü yapmada herkese görev ve sorumluluklar düşüyor.
Üçüncü anahtar; Şengal’de genelde de Êzîdîxan’da halkın iradesini kim temsil ediyor? Bu sorunun yanıtı tartışmalıdır ve herkes “ben temsil ediyorum” iddiasında. Êzîdî halkını kim temsil ediyor sorusuna yanıt aranırken esas olan Êzîdî halkımızın özgür iradesinin temsiliyetini belirleyecek mekanizmanın yaratılmasıdır. Bu mekanizma federal Kürdistan Bölgesi bünyesinde Şengal’in bir an evvel il statüsüne getirilerek Şengal başkentli Özerk Êzîdîxan’ın kurulmasıdır. O zaman Şengal halkının iradesini kim temsil ediyor tartışması seçimle belirlenir ve herkes de bu iradeyi tanır.
Sayın Mesut Barzani’nin, “Bir ulus devlet kurmak istemiyoruz; biz demokratik, çok bölgeli, çok dinli vatandaşlık temeli üzerine bir devlet kurmak istiyoruz” demesi zaten Özerk Êzîdîxan’a açıkça kapı aralamaktadır. İlgili açıklamayı bulamadım ama yanılmıyorsam Barzani’nin Kürdistan idari yapısında Şengal’in il yapılacağı ve Êzîdî halkına Özerklik vadettiğini hatırlıyorum. KCK de 9 Ekim anlaşması ile ilgili: “Şengal Êzidî halkının kendisini yöneteceği ve savunacağı özerk bir yönetimin kendi geleceklerini ilgilendiren tartışmalarda esas aktör olması kadar doğal bir şey yoktur” beyanı da özerkliğe vurgu yapar.
Sonuç olarak; Şengal meselesinin Kürt siyasetinde uzlaşma ve diyalogla çözümü dışında bir çıkış yolu yoktur. Gerilim ve çatışma felaket getirecektir.