Şengal’de gelinen aşama itibariyle ne okkalı herhangi bir sözün ne de yüksek perdenden kurulacak herhangi analitik bir tezin anlamı var artık çünkü Şengal Anlaşması’nın kısa tercümesi Êzidîler nazarında yeni bir fermandır ve ferman Êzidîlerin toplumsal hafızasında 73 parçalı kanlı bir puzzledir. Onun için parçalarının en sonuncusu olan 73. Fermanın hayatımızda ne tür yer kaptığını sıradan bir anlatıyla dinleyelim:
Güneşli yaz günlerden biriydi hayatımızı karabasana çeviren o ilk “kara haber” dünyamızı sarmaladığında. Bir halkın en mazlum cemaati bir kes daha çağın kapanına düşmüştü ve çember gittikçe daralıyordu dünyanın gözleri önünde. Ağustos ayının 3’nuncu günüydü, sabahın ilk nurunun doğumuyla gelen yakın tarihin en kara haberiydi Êzidî anayurdundan dünyaya yayılan görüntülerin ibreti. Aklımı tarumar eden binlerce görüntü parçacıklarından geriye kalan en canlı kare gazeteci arkadaşım Berfin Hezil’in kadrajına girmemeye gayret gösteren Pêşmergelerin can havliyle Şengal’den kaçma anıydı. Her şey olağanın dışında bir hızlı hareket ediyordu, geriye sadece göğe yükselen toz ve meleklerin masumiyeti kalmıştı. Kameraların yönü sürekli değişiyor ve plan sürekli yakından uzağa eveliyordu ama Berfin’in o öfkeli avazı kaçan Pêşmergelerin kulaklarına çarpıp duruyordu. Kaçışın hızına yetişemeyen genç gazeteci arkalarında yüksek bir bağırışla “halkı bırakıp nereye gidiyorsunuz” diye sesleniyordu ama emir “büyük evden” gelmişti. Arkalarını güneşin çocuklarına dönerek uzaklaşan Pêşmerge güçleri yerlerini ‘ölüm meleklerine’ bıraktıklarını biliyorlardı ama bilmedikleri bir şey vardı ki o da güneşin hep yeniden doğacağıdır. Güneş evreni aydınlattığında toprak acının en kesin yüzüyle baş başa kalmıştı meleklerin yurdunda. Güneş yükseldikçe insanın ruhunu bezdiren kara haberler acının sessiyle gelmeye devam ediyordu her yandan. Yaşam acısının çığlığı ilk ürpertiyi aşan vahşi bir iniltiye dönüşüyordu her geçen saniyeyle. Titreyen kalbimizin evi ve evimizin kalbi evrenin en şiddetli depremine sahne oluyordu Şengal’in ağrısıyla. Belki de “Weltschmerz” (dünya ağrısı) denilen esas acının hissi kardeşin kardeşe olan hıyanetinin adıydı sözün sırrında. Ondan daha ağrı bir acı yoktu o gün televizyon ekranlarına düşen çaresizliğin resimleriyle dünyaya servis edilen imgesel ziyan. Ve Berfin’in feryadı kaderin gamı kadar ağır düşüyordu vicdanların kuyusuna ama kaçanların yürekleri çoktan kurumuştur masumların günahıyla.
Onun için 3 Ağustos 2014 günü Şengal’de meydana gelen o büyük felaketin enkazı hala bir medeniyet çöküşü olarak vicdanlarda durmaktadır. Vicdan sahibi herkesi huzursuz eden 73. Êzidî Fermanı esnasında kırımdan kaçarak kendilerini çöllere vuran ve ölen çocuklardan birinin narin bedeni toprağa verirken bir Êzidî pirinin bilgeliğin saf naifliğiyle söylediği bir sözü hatırlatmanın konu bağlamında da üretici olacağını düşünüyorum. Gökyüzünün şahitliğinde susamış toprağa masum bir çocuğun bedeniyle kalbini de toprağa sunan Êzidî piri şöyle diyordu: “Toprak imanın, irfanın ve onurun mayasıdır, ondan geldik, ona döneceğiz ve onun için bedellerin en ağırını ödemek ilahi bir azizliktir meleklerin divanında.” Bu sözün anlam derinliğine akıl erdirenler Êzidîlerin toprakla ilişkilerin ne denli içli ve sözün ne kadar irfanı olduğunu da anlayacaktır. Şengal’in Êzidîlerin iman dünyasında ne anlama geldiğini ve insanla toprağın kısa tercümesi o Pir’in yeminle kapanmış o sözünde saklı olduğunu görür, şayet körlük taklidi yapmıyorsa.
Dolayısıyla son Şengal Anlaşması’nın neyi kapsadığını ve esasen neye yönelik olduğunu anlamak açısından Pir’in söylediği o mühim metaforu bugünün olgularıyla toplumsal hafızamızda canlandırmak kafidir. Yanı “cihad’ın yarım kalmış” projesini harekete geçirme çabasından başka bir şey değildir “BAAS’çılarla KDP” arasında imzalanan anlaşmanın esas anlamı Êzidîlerin idrak dünyasında. Êzidîlerin toplumsal belleğindeki Êzidî imgesi ferman demektir ve bu hakikat neredeyse kara bir yazgı gibi tarihine ve “talihine” yerleşmiştir. Yani 73’üncü ferman deyince öncesinde 72 kez bu fiil yaşanmış demektir. Nitekim 73 kez yok edilmeye çalışılan, bütün bir tarihi bu saldırı silsilesi etrafında örülen bir topluluk olduğunu bilen bir cemaattir Êzidîlik. Ne acıdır ki bütün fermanlar en yakın komşuları tarafından yapılmış, hem de Allah adına canlarına kıyılmıştır. Bugün yapılanlar da dünün bir benzeri ve 73. fermanın bir devamı olduğunu en iyi Êzidîler bilir. Onun için Şengal’in sürekli hedef haline getirilmesi ne bir medeniyet bunaması ne de bir tesadüftür, dini saiklerin dışavurumudur. Özellikle 73. Ferman‘dan sonra Şengal direnişi özgünlüğünde tekrar iradeleşen otokton Êzidî güçlerine karşı bu tür saldırıların yoğunluk kazanması dikkat çekicidir. Asırlardır fermanlara tabi tutulan, etno-kültürel ve inançsal olarak aşağılanan, sürgünler dayatılan bir halkın iradi olarak güçlenmesini hazmedemedikleri için küresel oyuncuların desteğini alarak ‘yerel hinlikleriyle’ hedeflerine ulaşmak istiyorlar. Yani DAİŞ’le yapamadıklarını, bizzat kendileri yapmak üzere bu tür anlaşmalarla Êzidîlere açıkça savaş ilan ediyorlar. Êzidîler açısından bir varlık meselesi olan kendi kaderini tayin etme bağlamındaki özerklik talebi onlar açısından bariz bir “cihat” karşıtlığı olarak algılandığı görülmektedir. Onun için son anlaşmanın amacı, DAİŞ’ın bırakmak zorunda kaldığı yerden süreci tekrardan başlatmaktır ve her şeyden önce Êzidîlerin dinine, inancına, tarihine ve kültürüne karşı sömürge güçlerine alan açmaktır.
Bugün Şengal’de olanlar budur ve hedefinde Êzidî inancı ve kültür mirası vardır. Ecdatlarının başaramadıklarını hep birlikte başarmak istiyorlar, onun için içlerindeki cihat canavarlarını Êzidî anayurduna salıyorlar. Hedefinde sadece Êzidî inancının kutsal saydığı Şengal yoktur, sistematik bir kültür katliamı ve bellek talanı vardır. Unutulmamalıdır ki kültür, kültürel olanın yanı sıra zamanlar arası bellek ve aktarım geçişleri sağlayan yegâne mirastır ve evrenselliğe evirebilmesi için özerk olmak zorundadır. Êzidîlerin bugün özerk bir Şengal’i talep etmelerinin esas nedeni bu kültürü yaşatmaktır. Anlaşmanın ana hedefinde bu noktayla ilgili genel kazanımlar vardır ve onun yayılmacı ruhunun arkasında modern Kürdün hak talebini bastırma refleksi ve düşmanlık teorisi yatmaktadır. Onun için harici güçlerin bölgesel planlarına uyumlu olarak meydana gelen Şengal Anlaşması Êzidîler için yeni bir fermandır ve bir yandan Saddam’ın bölgeyi Êzidîsizleştirme projesinin bir devamı diğer yandaysa 73. Ferman’ın nihai planıdır. Dolayısıyla hem içerik hem de retorik anlamda eski fermanların bir türevidir ve harici (Güneyli Kürtlerin Suni kesimi dahil hiçbir güç otokton Şengal ahalisi değildir) güçlerin Êzidîleri elimine etmek, cezalandırmak ve iradelerine ket vurma anlayışının bir parçasıdır. Onun için Êzidîlerin bu harici fermanı ve ona bağlı gelişen müdahaleyi kabul etmemenin yanı sıra esaslı bir karşı duruş sergileyecekleri herkes bilmelidir. Şengal özelinde Êzidîleri süreğen bir ferman ve katliam döngüsüyle baş başa bırakan zihniyetin “ev içindeki” izdüşümünün Şengal’de olan bitenler karşısındaki tutumu bugün tarihsel bir imtihanla karşı karşıya. Êzidîliği kadim ortak kültürün kurucu unsuru olarak gören anlayış, dönemsel ve kişisel çıkarlarını, siyasi geleceklerini sömürgeci ülkelerle yaptıkları işbirliği ve ittifaklarda bulabilir. Bu anlayışın bugüne kadar Şengal’de kök tutmadığına tarih şahit olduğu gibi, bugünden sonra da olacaktır. Şengal’in kolektif direniş ruhu ve deneyimi, çağların fermanlarına, padişahların seferlerine karşı direnmiş bir dirilikle bu döngüyü kıracaktır.