Tecridin birçok alanda olduğu gibi sendikal alanı da etkilediğini belirten sendika temsilcileri, tecrit kırılırsa toplumun nefes alacağını vurguladı
Ercan Kaplan
Aralarında yazar, aydın, akademisyen, siyasetçi ve sendikacının olduğu 78 isim, 28 Ekim’de Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesi için “Barışa Çağrı” deklarasyonunu imzalayarak kamuoyuyla paylaştı. Deklarasyonda, “Çabamız, barışı aramak üzerinedir ve barış yolcusu olabilme cesaretine dairdir” vurgusu yapılırken İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 32 aydır haber alamama halinin ve ağırlaştırılmış tecridin ortadan kaldırılması gerektiği belirtildi.
Deklarasyon imzacılarından Gemi Yapımı ve Deniz Taşımacılığı, Ardiyecilik ve Antrepoculuk İşçileri Sendikası (Limter-İş) Genel Başkanı ile Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Başkanı Özgür Karabulut konuya dair değerlendirmelerde bulundu.
Tecrit ve savaş: ‘Suç ekonomisi’
Kürt sorununun demokratik çözümü için savaşa karşı insan onuruna yakışır bir yaşama ihtiyacının olduğunun altını çizen Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı, iktidarın yıllardır sürdürmüş olduğu inkar, imha ve tecrit politikaları nedeniyle Kürt sorununun çözümsüz kaldığını kaydetti. Savaş ve tecrit politikasını fırsata çevirenlerin refah içinde yaşadıklarını, işçi sınıfı ve yurttaşların ise baskı ve yoksullukla boğuştuğunu söyleyen Saygılı, “Bugün yaşanan ekonomik krizin işçi sınıfı ve halklarımıza dayattığı açlığın yürütülen savaş ve tecrit politikasından ayrı düşünülemez. Her gün basına yansıyanlardan ve yaşadıklarımızdan görüyoruz ki yozlaşmanın, çürüme ve düşkünlüğün en dibini içinde barındıran bir suç ekonomisi oluşmuş durumda. Bu tesadüfü bir durum değil, aksine tam da savaşta ısrarın sonucu” diye belirtti.
Savaşta alın terinin gaspı
Her yıl oluşturulan bütçelerde savaşa ayrılan payın işçilerin “alın teri” olduğunu ifade eden Saygılı, “Fakat savaş ve tecrit politikasının devamı için ‘Vatan bölünmez, ezan susmaz, bayrak inmez’ üzerinden yürütülen yalan üzerine kurulu politika, işçi sınıfının bu çıplak gerçeği görmesini ve buna karşı örgütlenip mücadele etmesini engelliyor. Böylece patronların sömürü çarkı daha hızlı ve kârlı dönmesini beraberinde getiriyor. Sendikal bürokrasi ise ölü taklidi yaparak bu durumun devam etmesinde bir rol oynuyor” şeklinde konuştu.
‘Tecridin sonlanması işçilerin talebidir’
Savaştan beslenen iktidarların işçi sınıfının örgütsüzlüğünden güç aldığını ve bu yüzden işçilere örgütsüzlüğü dayattığını dile getiren Saygılı, iktidarların örgütlenmek isteyen işçilere çeşitli zorluklar yaşattığını vurguladı. AKP’li yıllarda iş cinayetlerinin arttığına dikkati çeken Saygılı, “Savaşa ayrılan para İşçi Sağlığı ve Güvenliği’ne (İSİG) aktarılsaydı, sonuç bu mu olurdu?” dedi. Savaş ve tecridin her alanda olduğu gibi işçi sınıfında da ayrıştırmayı, kutuplaştırmayı artırdığını belirten Saygılı, işçi sınıfının barışa ihtiyacı olduğunu söyledi. Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün işçi sınıfında büyük sorunlara yol açtığını dile getiren Saygılı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dolayısıyla zaman Kürt halkının yıllardır uzattığı ama boşta kalan barış elini tutma zamanıdır. Ortadoğu’nun iki kadim halkı Filistin ve Kürt halkı üzerinden yürütülen savaş politikasına son verilmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü için tecridin en yoğunlaşmış halinin yaşandığı İmralı’daki tecridin son bulması talebi işçi sınıfının ve emek örgütlerinin de talebi olmalıdır. Tecrit insanlık suçudur, kabul dilemez!”
‘Krizlerin nedeni tekçi anlayış’
Ülkede yaşanan sorunların çözümünün tecridin kalkmasıyla bağlantılı olduğunu belirten Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut, tecridin kalkmasının önemli olduğunu ve bunun için mücadele edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. Ülkedeki temel çelişkilerin sınıf ve kimlik çelişkileri olduğunu dile getiren Karabulut, “Türkiye’nin kuruluşundan beri farklılıkları reddeden tekçi anlayışının yarattığı kimlik sorunu bugün yaşanan krizlerin asıl nedenidir. Çözümsüz bırakılan ve çözümsüzlükte ısrar edilen Kürt sorununun bir sonucu olarak da bugün tecridi yaşıyoruz. Bugün tecrit derinleşip mutlak iletişimsizlik hali aldığı için ülkede krizler derinleşerek büyüyor. Kürt sorununa demokratik bir çözüm getirmek yerine güvenlikçi politikalarda, askeri müdahalelerde ısrar edildiği için çatışmalar devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Çözüm süreci ve sonrası
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yürütülen çözüm süreci ve sonrasında yaşananlara değinen Karabulut, o dönem barış ikliminin oluşmasıyla toplumsal refahın arttığını vurguladı. Çözüm sürecinin sonlanmasıyla birçok sorunun ortaya çıktığını ifade eden Karabulut, “Müzakereler bitmesinin ardından büyüyerek devam eden ekonomik, siyasal, toplumsal krizlerle baş başa kaldığımızı görüyoruz. Krizden çıkış tecridin kalkması ve Kürt sorununda demokratik bir çözümün oluşmasıyla mümkün. Bunun için de tüm toplumsal dinamiklerin sorumluluk alması ve mücadele etmesi gerekiyor. Emek, barış ve demokrasi güçleri üzerine düşeni yapmalıdır. Özetle tecridin kalkması bu ülkeye adaleti ve barışı getirir. Toplumun gelecek kaygısı duymadan yaşamasını sağlar” diye konuştu.
Temel haklara yasaklama
Tecridin sendikal hareketi de etkilediğini belirten Karabulut, örgütlenmenin önünde engeller çıkartıldığını ve kriminalize edildiğinin altını çizdi. Karabulut, “Tecridin kendisi bir olağanüstü halin olağanlaştırılması olduğu için işçilerin en temel hakkı olan grev hakkı yasaklanıyor. Toplumu bölen, parçalayan, kutuplaştıran dil emekçilerin bir araya gelmesine ortak mücadele yürütmesine engel oluyor. Sendikaya üye olan işçi ‘teröristlikle’ suçlanıp işten atılıyor” dedi. Anayasaya da değinen Karabulut, sözlerini şöyle tamamladı: “Bırakalım mevcut Anayasanın daha demokratik hale getirilmesini mevcut anayasal hakların kullanılması bile engelleniyor. Tecrit ve tecride bağlı savaş politikasının olduğu yerde demokrasi ve adalet olmaz. Sendikal örgütlenme de hak mücadelesi de işçilere dönük saldırılara cevap olacak şekilde yürütülemez.”