İlham Bakır
Yalnızlık gittikçe büyüyor. Yalan, yağma, yolsuzluk, ihtişam, zevk u sefa, gösteriş, zulüm, adaletsizlik büyürken bir yanda, öbür yanda yokluk, yoksunluk, açlık, sefalet katlanarak büyümeye devam ediyor. Ama en çok yalnızlık büyüyor. Tek adam, tekliği arttırdıkça yalnızlığı daha da büyüyor. Yalnızlığı büyüdükçe paranoyası ve gadri daha da büyüyor. Tek bir kere kaybetse korkunç ve dehşetengiz bir yalnızlığın derin, kanlı, irinli çukuruna düşeceğini bilmenin yarattığı korku çare olmak bir yana yalnızlığın çukurunu gittikçe daha da derinleştiriyor. Yoksulun, mazlumun yani halkın yalnızlığı azalıyor mu peki? Aç gezdikleri sokaklarda, başlarını soktukları evlerde, aç yattıkları gecelerde çoğalan bir yalnızlık bu halkın vebası olarak dolaşmıyor mu orta yerde? Herkes kendi yoksulluğunun yalnızlığında nefessiz değil mi? İktidarın ortalığa saldığı ötekinden korku ve nefret etrafına örülen yalnızlık duvarını daha da kalınlaştırmıyor mu? Bunca zulmün ve yoksulluğun ortasında kalanların tek limanı birbirileri değil midir oysa? Sokulsalar birbirlerine, nefesleri değse birbirine, el ele tutuşsalar, sırt sırta verseler parçalama umudu bu karanlığı artmaz mı? Zengini daha da zengin etmek için fabrikalarda, tarlalarda akıtılan ter, sırt sırta mücadelenin bedenden bedene akan yakıtına dönüşmez mi?
Bizi en çok bu yalnızlık öldürecek. Yoksulluğumuzu en çok bu yalnızlık, acılarımızı en çok bu yalnızlık arttıracak. Bizi en çok bu yalnızlığın bizi öldürdüğünü bilmeme, bilip de bilmezden gelme hali öldürecek. El ele tutuşmaktan, göz göze gelmekten, sırt sırta vermekten başka bir çıkış olduğunu bilmemek, bilip de yapmamak öldürecek en çok bizleri.
Sokaklara akmalı oysa bizi kuşatan evlerimizin kapılarını, pencerelerini açıp. Bir panayır yerine çevirmeli sokakları. Ancak ve ancak sokakta çoğalabiliriz, sokakta kurtulabiliriz yalnızlığımızın karanlığından. İktidarlar en çok sokakların regarenkliğinden, coşkusundan, sarsıcı, aydınlatıcı iradesinden korkarlar. Sokaklar çoğalmanın döl yatağıdır çünkü. Sokaklar zulmün karanlığını yırtan iradenin, birleşmenin, çokluk, farklılık içinde bir olmanın tohumların ekildiği tarlalardır. Parlamentoya, egemenlerin binlerce yıldır oynadıkları piyesleri muhalefet diye yutturdukları büyülü salonlara, şehvetle konuşulan kürsülerine, TV ekranlarına hapsedilmiş kravatlı muhalefeti iktidarla baş başa bırakalım. Birbirimizin soluğunda soluklandığımız sokaklarda buluşalım. Sarılalım koklaşalım. Sırt sırta verelim, el ele tutuşalım. Bakın görün o zaman nasıl kocaman bir çiçek bahçesine çeviririz bu ülkeyi. Nasıl yatağa aç giren bir tek çocuk komayız bu ülkenin hiçbir evinde, ocağında. Yalnızlık bizi koyu karanlığa gömen, ruhumuzu, bedenimizi tutsak eden bir pranga olmaktan çıkıp, güzel günleri anlatan güzel bir şiir yazmak için çekildiğimiz bir tenhanın adı olur sadece o zaman…