Depremde kendilerini yalnız bırakan iktidardan kurtulmak için gün sayan Semsûrlular, ‘Bizler de daha önce AKP’ye birçok defa oy verdik. Ama ampul patladı. Ne olursa olsun o kırık ampulden kurtulacağız’ dedi
Ferhat Çelik/Sadık Topaloğlu
Kommagene Krallığı’na ev sahipliği yapmış Semsûr (Adıyaman) üzerinde şüphesiz onlarca ağıt yakılıp, şarkılar söylenmiştir. Birçoğu da hala halkın dilinde. İsmail İlknur ve İlkay Akkaya gibi besteci ve müzisyenlerin 1990 yılında kurduğu Kızılırmak isimli grup, konser vermek için Semsûr’a giderken bindikleri otobüsün kaza yapması sonucu beş yaşında küçük bir kız çocuğu hayatını kaybeder. Gruba yeni katılan Yaşar Aydınbaş, bu olaya şahit olduğu için “Adıyaman Türküsü”nü yani bir diğer deyişle “Adıyaman yolu yaman, Vay vay yavrucağım” türküsünü yazar. Yaşar Aydınbaş 6 Şubat’ta Pazarcık merkezli yaşanan depremde en büyük felaketi yaşayan kent olan Semsûr’un yeni halini görse eminim ki çok daha ağır bir ağıt yakardı. Bugün Semsûr’un yolları acı ve kederle dolu.
6 Şubat’ta yaşanan depremde yetkililerin yaptığı açıklamalara göre en az 50 bin insan yaşamını yitirdi. Fakat Semsûr’a gelip virane olmuş halini görüp insanlarla konuştuğunuzda, bu rakamdan daha fazlası sadece Semsûr için telaffuz ediliyor. Bizler de Semsûr ve çevresinde yıkılmış binalara baktığımızda ve dışarıda elle sayacak kadar insan gördüğümüzde, bu rakamı da aşan bir sayıda kişinin yaşamını yitirdiğini ifade edebiliriz.
Sağlam bina yok
Kent merkezine gitmek için Kolik (Kahta) ilçesinden bindiğimiz aracın Semsûr’un bir ucundan diğer ucuna gitmesi 10 dakikayı falan alıyor. Bu süre boyunca başımız dışarıda ve yıkılan binalara bakıp duruyoruz. Aynı yolu bu defa geri dönerek yaşanan yıkıntılara bir kez daha şahitlik ediyoruz. Yarım saat boyunca araçla sadece anayolunda gidip geldiğimiz güzergah üzerinde sadece iki binanın sağlam kaldığına tanıklı ediyoruz. Bu binaların biri PTT, diğeri ise yaklaşık 2 yıl önce yapılmış valilik binası oluyor. Onun dışında depremden önce 300 binden fazla insanın yaşadığı Semsûr’un evlerinden sağlam olanını görmek imkansız. Ayakta duran çok sayıda bina var fakat bu binaların neredeyse hepsinde devasa yarıklar, çatlaklar ve yıkıntılar mevcut. Bazı binaların duvarları tamamen yıkılırken bazılarında ise sadece merdivenleri sağlam kalmış durumda.
Yüzde 30’u yaşamını yitirdi
Depremin üzerinden 70 gün geçmiş ve hala Semsûr’un birçok yerinde yıkılan binaların enkazları olduğu gibi duruyor. Sadece anayolda trafiğin aktığı cadde üzerinde enkazlar kaldırılırken ara sokaklara daldığımızda ise depremin yıkıcılığına bir kez daha şahitlik ediyoruz. Kocaman kent adeta hayalet bir kente dönüşmüş durumda. Kentin merkezinde bulup konuştuğumuz insanlar depremle birlikte halkın yüzde 30’undan fazlasının yaşamını yitirdiğini ifade ediyor. Yüzde 40’ının da depremle birlikte başka yerlere göç ettiğini, geriye kalan kısmın ise bazılarının köylere, bazılarının Kolik başta olmak üzere diğer ilçelere dağıldığını ifade ediyor. Geri kalanlar ise kentin birkaç noktasına kurulan çadır ve konteyner kentlerde yaşıyor.
Konteyner kent
Kenti biraz dolaştıktan sonra yönümüzü konteyner ve çadır kentlere veriyoruz. Yeni yeni bitirilip insanlara verilen konteyner kentlerde insanların çaresizliğine tanıklık ediyoruz. Konteyner kent içerisinde kurulan küçücük parklarda çocuklar oyun oynarken ailelerde son iki gündür bahar havası sunan güneşin karşısında ısınmaya çalışıyor. Konteyner kentte biraz dolaştıktan sonra iki gün önce konteyner kentte bir yer alabilen Mehmet amcayla karşılaşıyoruz. Her şeye rağmen güler yüzle bizleri karşılayan Mehmet amcadan kaldığı konteynerin içini bizlere göstermesini rica ediyoruz. Mehmet amca güler yüzüyle bizleri konteynerin içine buyur ediyor. 4 insanın düzgün bir şekilde sığamayacağı konteynerin içerisi iki bölmeden oluşturulmuş. Bir bölümü banyo ve lavabo olarak kullanılırken diğer bölüme ise içerisine çift katlı bir ranza konulmuş bir tanede koltuk yer alıyor. Mehmet amca da eşi ve biri engelli olmak üzere iki oğluyla birlikte bu küçücük alanda yaşamını idame ettirmeye çalışıyor. Mehmet amcanın kendisi de diyaliz hastası. Depremin üzerinde 2 ay geçtikten sonra anca İstanbul’a giderek gerekli ilaçları alabildiğini ifade ediyor.
4 gün sonra geldiler
Depremin acısını hala yüzünde hissedilen Mehmet amca yaşadıklarını anlatmaya koyuluyor. Deprem yaşandıktan 4 gün sonra devlet yetkililerini şehirde anca gördüklerinden dert yakınıyor. İnsanların yıkılan binaların altından gelen çığlıklarını 3 gün boyunca dinlediklerini fakat ellerinden bir şey gelmediğini, insanların soğuktan ve nefessizlikten yaşamını yitirdiğini anlatıyor. Mehmet amcayı dinledikten sonra kentin içerisini dolaşmaya koyuluyoruz. Fakat kentte yıkıntılar ve yıkılmak üzere olan binaların dışında bir şey görmek mümkün değil. Depremden kurtulup başka şehirlere göç etmek zorunda kalan insanlar da yeni yeni kente gelerek ve yıkılmak üzere olan evlerinden çıkarabildiği kadar eşyasını çıkarmaya çalışıyor. 2 aydır cenazeleriyle ve onların acılarıyla eşyaları almayı akıllarına dahi getiremediklerini ifade ediyorlar.
Bir mezarlıkta 7 bin cenaze
Onların yaşadığı acıları dinleyerek tekrardan aracımıza binip kentin merkezinde yer alan bir mezarlığa doğru gidiyoruz. Vardığımız mezarlıkta ağıt sesleri yükseliyor. Yeni mezarlık olarak tarif edilen bu mezarlıkta depremde yaşamını yitirmiş 7 binden fazla cenaze getirilerek defnedilmiş. Bu cenazeler ise başlarının üzerine gömülü bir tahta parçasıyla numaralandırılmış. Mezarlıkta çalışan ve gömme işleriyle uğraşan işçiler halen cenazelerin geldiğini ifade ediyor. Ne kadar cenazenin bu mezarlığa getirdiğini sorduğumuzda ise sayıyı kendilerinin de bilmediğini ifade ediyor. Fakat numaralandırılmış tahtaları göstererek bunların yalan olduğunu dile getiriyor. Numaralandırılmış her mezarda birden fazla cenazenin olduğunu, bazen bir ailenin bir mezara gömüldüğünü ve bir numara ile işaretlendiğini ifade ediyor. Kette insanlar da yeni mezarlığa 35 binden fazla insanın gömüldüğünü anlatıyor bizlere.
Mezarlıkta ağıtlar
Yakınlarının mezarı başında ağıt yakan insanlar ise yaşadığı acı ve üzüntüyle ayakta duramıyor. Yaşadığı acıyla yere oturup yaşamını yitiren yakınlarının mezarlarının üzerine başını koyan bir anneye yanaşarak yaşadığı acıya tanıklık ediyoruz. İçimizden gelmeye gelmeye depremde ailesinden kaç kişiyi yitirdiğini soruyoruz. Ağabeyi, yengesi ve 2 tane çocuğunun yanı sıra birçok akrabasını yitirdiğini ifade ediyor. Depreme geç müdahale edilmesinden dert yakınan anne, “Tam 5 gün boyunca birilerinin yardım getirmesini bekledik. 3 gün boyunca da yıkılan binanın altından ağabeyimin ve yengemin sesi geliyordu. Fakat 3. günden sonra sesler kesildi. 5. günün akşamında ise gelen kepçeyle birlikte cenazeleri çıkarabildik. Yıkıntıların altında kimsenin hayatta kalmadığını düşünerek hızlı bir şekilde molozları kaldırmasını istedik kepçe operatöründen. Ancak bu şekilde cenazelerimizi alabildik” diyor. Mezarlıkta dinlediğimiz diğer insanlar da yardımların geç geldiğinden, eğer erkenden arama kurtarma ekipleri gelseydi binlerce insanın sağ çıkarılabileceğini söyleyerek iktidara dert yakınıyor.
Radyodan gelen ses
Mezarlıkta aracımıza binip yol alacağımız sırada ise aracın radyosundan “Bir telefon kadar yakınınızdayız, acılarımızı birlikte saracağız. 0535 …. numarayı arayın, dilediğiniz yerde ve şekilde mezarlıklarınızı yapalım” anonsu yapılıyor. Radyodan gelen bu ses adeta Semsûr’un yaşadığı acıyı gözler önüne seriyor.
Kentimizi terk etmeyeceğiz
Buradan ayrılıp belki daha fazla insan buluruz düşüncesiyle kentin içerisinde bulunan kıraathaneleri ziyaret ediyoruz. Çok az insanın bulunduğu bu kıraathanelerde keyif yerine acı hakim. Yaşadıkları acıları dinlediğimiz herkesin dilinde de geç gelen yardımlar oluyor. Şimdilerde de kendilerine yardımların gelmediğinden dert yakınan depremzedeler, “Bizler depremden sonra yeni yeni akrabalarımıza gidiyoruz. Onların durumunu soruyoruz. Kendi aramızda bir şekilde ihtiyaçlarımızı gidermeye alışıyoruz. Devletten şimdiye kadar bir şey görmedik. 15 günde bir, bir koli gıda veriliyor bizlere. Verilen gıdalar da 1 kiloyu geçmiyor. Onun dışında kalan her şeyi bu şartlarda kendimiz halletmeye çalışıyoruz. İnsan işi değil bu yaşadığımız. Bu şartlarda insanlar burada kalamaz. Ama burası bizim memleketimiz, hiçbir şekilde buraları terk etmeyi düşünmüyoruz. Aç da kalsak açıkta da kalsak kentimizi terk etmeyeceğiz” diyor.
Ampul patladı
Yaşadıkları acı üzerine yaklaşan seçimleri hatırlatıyoruz. Kentin içerisinde kime sorduysak duyduğumuz cevap hep “Her şekilde sandıklara gideceğiz” oluyor. Ama nasıl, nerede ve ne şekilde oy kullanacaklarını bilmediklerini de ifade ediyorlar. Ölen yakınlarından söz açarak, “Sizlerin de gördüğünüz gibi buralarda insan kalmadı. İnsanların çoğu toprak altında. İfade edilene göre halen şehir merkezinde 500’den fazla cenazenin kayıp olduğu belirtiliyor. Semsûr eskiden beri AKP’ye oy verirdi. Burada yüzde 70’lere varan oranda oy alıyorlardı. Bizler de daha önce AKP’ye birçok defa oy verdik. Ama ampul patladı. Ne olursa olsun, nerede olursa olsun, hangi şartlarda olursak olalım gidip o kırık ampulden kurtulmak için elimizden geleni yapacağız” diyerek seçimlerdeki tercihlerinin ne olacağını açıklıyorlar.
Tarihin çöp sepeti
Depremden sağ kurtulmayı başaranlar “Oy kullanacaklarımızdan daha fazlasını toprağa gömdük” diyorlar. Yaşar Aydınbaş, Adıyaman Türküsü’nde “Gözlerin nereye bakar, Gör gör yavrucağım, Sana neler alacağım, Dön gel dayanamam” diyor. Depremzedeler de aynı feryadı yakıyor, fakat yakınlarını geri getiremeyeceklerinin de farkında. Ama onlara bu acıları yaşatan AKP’yi tarihin çöp sepetine atmaya çoktan hazırlar.
Yeşil Sol bayrakları
Semsûr’den çıkıp bu kez Kolik’e doğru yol alıyoruz. Semsûr’dan göç edenlerin büyük çoğunluğunun geldiği Kolik’te insan yoğunluğu ilk olarak göze çarpıyor. Seçim çalışmalarının giderek yoğunluk kazandığı diğer kentlere nazaran Semsûr ve Kolik’te herhangi bir çalışma yok. Fakat hem Semsûr’de hem de Kolik’te Yeşil Sol Parti ve HDP depremin vurduğu yerlere giderek depremzedelere her konuda yardımcı olmaya çalışıyor. Kolik’e geçtikten sonra Yeşil Sol Parti adaylarının tanıtılacağı HDP Kolik İlçe Örgütü’ne geçiyoruz. İlçede adeta parti cümbüşü var. Dışarıda Yeşil Sol Parti’nin bayrakları asılıyken büronun içerisi HDP, DBP bayraklarıyla süslenmiş durumda. Bina içerisinde bir tarafta önceki dönem HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın fotoğrafları, bir tarafta HDP’nin şimdiki Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın fotoğrafları, diğer bir köşede ise Yeşil Sol Parti’nin Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın’ın fotoğrafları asılı. Bunlarla da yetinmeyen yöneticiler HADEP’te yöneticilik yapmış kişilerin fotoğraflarını da binanın bir köşesine asmışlar.
Semsûr’da hedef 3 vekil
Yeşil Sol Parti adayları ilçede yoğun bir ilgiyle karşılanıyor. Ardından Yeşil Sol Parti adayı Ali Kenanoğlu neden Semsûr’da aday gösterildiğini anlatıyor. Ardından söz alan Yeşil Sol Parti görünümlü HDP ve DBP’liler sandıklara giderken isme bakmayacaklarını ve partileri kimi aday göstermiş olursa olsun ona oy vereceklerini ifade ediyorlar. Bu süreç zarfında çalışmalarına hız vereceklerinin sinyalini veren partililer ev ev dolaşarak Semsûr’de Yeşil Sol Parti’den en az 3 kişiyi vekil olarak Meclis’e göndereceklerinin sinyalini veriyorlar.