Yerine kayyım atanıp tutuklanan Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Dr. Selçuk Mızraklı ile konuştuk: Bu seçimin de bir daha ‘Em li vir in’ seçimi olduğunu, bütün seçimlerde olduğu gibi varlığımızın, birliğimizin, kimliğimiz, kültürümüz ve paradigmamızın gücünü ortaya koyan bir harita nakşetmemiz gerekiyor. Sonuçları hem ülke hem de bölge siyasetini etkileyecektir
Hüseyin Kalkan
AKP iktidarı belediyeyi gasp etmekle kalmadı, Amedlilerin Selçuk abisini cezaevine gönderdi. Bu nedenle Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Dr. Adnan Selçuk Mızraklı, Edirne Cezaevi’nde yanıtladı sorularımızı. Verdiği yanıtlardan Mızraklı’nın sadece Amed değil, bütün Türkiye için düşündüğünü ve fikir ürettiğini anlıyoruz. İlk sorumuz yerel yönetimler için programatik önerileri ile ilgili oluyor. Mızraklı, bir dönem tahlili üzerine oturttuğu düşüncelerini şöyle açıklıyor: “Sekiz yılın ardından belediyelerimiz yeniden halk iradesi ile buluşacak. Bu durum adeta harabeye çevrilmiş bir yerin, yeniden bina edilmesine tekabül ediyor. Birçok kirliliğin; rüşvet, yolsuzluk, peşkeş çekme, kayırma gibi belediye bürokrasisi ve yönetimlerinde yer ettiğini bilerek kararlı bir rafinasyona tabi tutulmalı. Böylece belediye demokrasinin üretkenlik, verimlilik, yaratıcılık, sorumluluk ve fedakârlık zihniyetiyle organizasyonunu ve dolaşım ağını kurmak acil işlerin başında geliyor. Eşzamanlı olarak belediye meclisi ve kent konseyinin bir an önce toplanması ile tesis edilecek komisyon ve meclisler üzerinden bürokrasiye demokratik işleyişi zerk etmek ve uyumu sağlamak gerekecek. Açıkça ifade etmeliyim ki belediye meclislerinin zayıf kalabileceği bazı ihtisas alanları gözüküyor. Bu nedenle kent konseylerini bir an önce toplayıp bu zayıflıkları telafi edecek eş güdümü sağlamak gerekecek.”
‘Belediyeler halkın evidir’
Mızraklı’ya göre yeni seçilecek yönetimlerin önemli görevlerinden biri, kayyımların halka yabancılaştırdığı belediyeleri tekrar halkın evi haline getirmek olmalı. Bu konu ile ilgili şunları söylüyor: “Bizlerin ilk elde atacağı adımların toplumsalın yerel yönetim sürecine dahli, belediye yönetimlerinin toplumsala duyarlı hale getirilmesi üzerine olacağı açıktır. Kayyımlar eliyle topluma yabancılaşmış bir kurumu yeniden halkın evi, açık kapısı yaptığımız gibi örgütlü sivil yapılarla da sağlam iş birlikleri ile biriken enerjiyi sinerjiye dönüştürmek faydalı ve hızlı sonuçlar üretebilecektir. Bizler stratejik plan ve programlarımızı yaparken asgari 25 yıllık erimin ilk 5 yılı esprisi ile yapacağızdır. Bugün doğanların 25’lerine geldiklerinde doyabildikleri, kendilerini yaşayabilecekleri, mutluluk ve kıvanç duyacakları bir kent anlayışını, bir toplumsal kültürü hedeflemeliyiz. Bu çerçevede stratejik plan hazırlama süreçlerine en geniş toplum kesimleri ve kurumları katarak ortaklaştırılmış bir gelecek yol haritası çıkarmalıyız. Yarın, ertesi gün ile 25 yıl sonrası arasında ilinti, her adımı birikim üreten, israf, talan-rantiyeyi sıfırlayan, elini ilk önce kentin en alttakine uzatan bir akıl ve vicdanla yön belirlemeliyiz. Belediyeler arası işbirliği ve deneyim aktarımı açısından GABB (Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği) işlevsel kılınması gereken bir kurum. Yurt içi ve yurt dışı erimleri de olması gereken işbirlikleri, değişim programları ve karşılıklı desteklemeler olabilecektir. Diğer yandan belediyeler Birliği içinde de çalışmasını yaparak merkezi bütçeden yerel yönetimlere aktarılan mevcut %6’lık payın ilk aşamada %10’a çıkarılması gündeme alınmalı ve basınç oluşturulmalıdır. Mali özerklik faslı açısından önemli bir başlıktır. Yerel yönetimlerin idari özerkliğini zedeleyici hükümleri de telafi edecek şekilde yasal düzenleme için partimiz konuyu parlamentoya taşımalıdır.”
Selçuk Mızraklı, deprem gibi doğa olaylarına karşı hazırlık yapılmadığı için afet haline geldiğini belirtiyor. Bu hazırlıklar için ise kentin imkanlarının seferber edilmesi gerektiğini vurguluyor. Mızraklı bu konu ile ilgili şunları belirtiyor: “Doğa olaylarını afet haline getiren öngörüsüzlük ve hazırlıksızlıktır. Bu nedenle kurumlar düzeyinde azami yetkinleşmeden, yapı güvenliğine yurttaş bilincine, ekoloji ve jeoloji endeksli yerellere özgü risk haritalamasına kadar her düzey gözetilmelidir. Yerel yönetimler ellerindeki bütün imkanlarla kör hırs ve rantla mücadele etmeli, kentlerde doğası gereği ortaya çıkan rantı da kente adalet ve hakkaniyetle yayabilmelidir. İlk elden sağlam bir bütçeleme yapılmalı ve acil durum yedek akçeleri oluşturulmalı, öz kaynak oluşum ve teminini öncelikli bir başlık olarak değerlendirmeliyiz. Bu doğrultuda enerjiden, gıdaya, emek yoğun kooperatif atölyelerinden sanayi tesislerine kadar geniş bir yelpazede olanakların olduğunu görmeliyiz. Geçmişte oldukça önemli, değerli çalışmalar yapmış ama kayyımlar marifeti ile lağvedilmiş ya da kapatılmış olan kültür-sanat kurumlarımız ve kadın daire başkanlıkları yeniden hızla tesis edilmelidir. Belediye mülkü olup devredilmiş her yer için hızla hukuksal süreç başlatılmalı, kamu yararı olmayan bu peşkeş çekilmelerin önüne geçilmeli ve halkın kullanımına tekrar sunulmalıdır. Zamanın ruhu ile örtüşük olarak halkın belediye işleyişine katılımına imkan verecek bilişim altyapısı oluşturulmalı, bu uygulama üzerinden öneriler, katkılar almanın yanı sıra dijital referandumlar da yapılabilmeli yani kıssadan hisse bir tür dijital demokrasi penceresi açılabilmelidir.”
Amed için öneriler
Selçuk Mızraklı, belediyeye ayak basar basmaz kayyımların foyası meydana çıktı. Süper lüks odalar, altın kakmalı klozetler teşhir oldu. O yüzden Mızraklı’nın yerine kayyım atamakta acele ettiler. Ama Mızraklı, Amed için düşünmeye, fikir üretmeye devam etti. Mızraklı, önümüzdeki dönemle ilgili önerilerini şöyle sıralıyor: “Seçilmiş bütün eşbaşkanlarımız sorumluluk ve borçlarının farkındadırlar. Halkımızın bizlerden beklediği her işi samimiyet, fedakarlık, inanç, bilgi ve maharet ile yapmamızdır. Halkımız seçtiklerinden sevgisini ve ilgisini esirgemez, yeter ki seçilmişlerimiz aynı göz hizasından bakma ve kulak verme halinden sapmasınlar. Arkadaşlarımız iyi, doğru ve güzel olanı yaptıkça güven daha da artacak, daha çok destekleneceklerdir. Amed söz konusu olunca üç büyük deprem geçirmiş yaralı, hasarlı bir durumu devralacaklar. Covid epidemisi, 6 Şubat depremi ve kayyım yönetimleri biyolojik, jeolojik ve politik büyük hasarlar vermiş sarsıntılardır. Hal böyle olunca arkadaşlarımız birçok yeteneği, kapasiteyi, orkestrasyonu ve organizasyon becerisini göstereceklerdir. Seçilmiş arkadaşlarımıza güveniyorum, gönüllü danışmanlarıyım. Gözlerinden umut, yüzlerinden gülümse eksilmesin, başarılar diliyorum.”
Kürt sorunu ve yerel yönetim
Mızraklı, Kürt sorunu konusunda yerel yönetimler rolunun tali olduğunu belirtiyor. Bu önermesini ise şöyle açıklıyor: “Baştan hemen söylemeliyim ki yerel yönetimler Kürt sorununun çözümünde başat değil tali aktörlerdir. Şüphesiz ki her toplumsal yapı gibi barışçıl demokratik çabalara güç aktaran bir akla sahip olacak ve olumlu adımların bünyeye taşınmasına katkı yapacaklardır. Yerel yönetimlerin asıl başat olacakları fasıl ise başta Kurdistan olmak üzere Kürtlerin, toplumun farklı kesimlerinin iç bünyelerindeki sorunların giderilmesi, aşılması, genel olarak iyilik halinin hissedilmesini sağlamak olacaktır. Tarihsel, toplumsal, kültürel ve siyasaldan kaynaklanan ve iç bünyeyi kemiren ayrışma ve uzaklaşmalara çözüm üretmesinin yanı sıra başta cinsiyet eşitliğinin toplumsala nüfuzunu sağlamak ve asimilasyon politikalarının birinci hedefi olan çocuklar için emek vermek ve çözümler üretmek durumundayız. Bu noktada kadının ve sanatın üretimleri, emeği çok çok etkili olacağı kanaatindeyim.”
Yoksulluğa karşı mücadele
Hemen bütün veriler Kurdistan’da büyük bir yoksulluğun yaşandığını gösteriyor. Evet bütün Türkiye’de emekçiler yoksul, ama Kürtler bile isteye yoksulluğa itiliyor. Selçuk Mızraklı, kıt imkanlara rağmen, yoksulluğa karşı yapılacak bir şeyler olduğunu söylüyor. Mızraklı geçmiş deneyimlere atıfta bulunarak yoksullukla mücadele için şunları öneriyor: “Toplumcu yerel yönetim anlayışı ile kır-kent yolu temelli birçok başlıkta politika programlar üretilecektir. Bunların içinde kategorik olarak kadın ve çocuk yoksulluğu hedefli politikalar öncelikli olacaktır şüphesiz. Ama bir gerçekliğin altını çizmek istiyorum. Güncel itibari ile Kurdistan nüfusunun %90’ından fazlası rakamsal olarak yoksul kategorisindedir. Bu durumda tamamen rejimin ince çalışılmış politikalarının sonucudur. Bu noktada merkezi olan bir durumu yerel yönetimlerin mevcut kıt imkanları ile aşmak mümkün değildir. Bütün bunlara karşın destek sağlanmadığı taktirde aç yatması muhtemel en alttakileri hedefleyen destek ve dayanışma ağları oluşturulmalıdır. Geçmişte bu durumu hakkaniyet ve açıklıkla yapmış olan Sarmaşık deneyimine sahibiz. Buradan da edindiğimiz birikimle kentinde yeteneklerini katarak derdimize deva olabiliriz. Bunu sadece bir gıda bankacılığının ötesine geçirecek eğitim, beceri ve iş edinme programlarının yanı sıra giysi ve ev eşyası yenileme boyutları da mümkündür. Bütün bunların ötesinde yoksulluğun ürettiği yoksunlukların eğitim-sağlık-barınma-fırsat eşitliği gibi telafisine dönük desteğin sağlanması gereklidir. Bunları yaparken kent bileşenleri kadar kent dışında yaşayan kesimlerin de katkı ve desteklerini sağlayarak sorunu sahiplenme katsayısını arttırmak gerekecektir. Akademi ve sivil toplumun yaratıcı öneri ve çözümleri ile kent sorumluluğu ve yardım değil hak sahipliği bilinci ile onurlu dayanışma köprüleri kurulabilecektir.”
‘Her yerde oyumuzu arttıralım’
Bu seçimin kayyımları gönderme seçimi olduğu kayyım atandığı her kentte söyleniyor. Ancak, Selçuk Mızraklı, “Oyumuzu en az 3-5 puan attırarak gönderelim” diyor. Böyle bir sonuç hem kayyımların tekrar atanmasını engelleyecek hem de kötücül adımlar atmak isteyenlerini caydıracaktır. Mızraklı, şöyle bitiriyor sözlerini: “Bu seçimde bir daha ‘Em li vir in’ (Buradayız) seçimi olduğunu, bütün seçimlerde olduğu gibi varlığımızın, birliğimizin, kimliğimiz, kültürümüz ve paradigmamızın gücünü ortaya koyan bir harita nakşetmemiz gerekiyor. Bunun tescillenmesi barışçıl demokratik çabalara güç kattığı gibi tarihsel, toplumsal gerçekliğin bir kez daha altının çizilmesidir. Sonuçları hem ülke hem de bölge siyasetini etkileyecektir. Seçim sonuçları itibarı ile eğer hemen her yerde 3-5 puan arttırarak (31 Mart 2019’a göre) çıkmamız karşımızdakileri atacakları kötücül adımları düşünmeye sevk edecek tecrit başta olmak üzere geniş anlamda rejim politikalarını revizyona zorlayabilir düşüncesindeyim.”