Mehmet Bayram’ın ‘Sekvan’ın ardından’ anlatısı, naif bir aşk hikayesi aslında. Söz konusu aşk hikayesinin fonunda bir üniversite, onun da içinde bir tıp fakültesinin koridorları, kantini, amfisi ve bahçesi var
Hüseyin Aykol
Bu hafta sonu kendime bulabildiğim minik bir arada bir novella okudum. Adı “Sekvan’ın ardından”. Roman da diyebileceğimiz bu eseri bu ayın başlarında Vesta Yayınları yayınlamış. Kitabın çıktığını Pirha Ajansı haber yapmış ama benim bundan haberim olmamıştı. Böyle bir kitap yazdığını haber veren ve kitabı bana gönderen Dr. Mehmet Bayram sayesinde novelladan haberim oldu. İyi ki de haberim olmuş!
Mehmet Bayram, bir Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş ve halen hekimlik yapan biri. Muhtemelen tanık olduğu kimi olaylardan hareketle bu kitabı yazmış olmalı. Kitaba ortalama bir roman uzunluğunda olmasına rağmen novella dememin sebebi, bir ağaçsa bu eser, dallardan biri fazla uzamış ve oraya gözümüz sık sık takıldığında, esas ağaca olan ilgimizi azaltmasa da onu gölgeliyor. Yani bu anlatıdan iki ayrı novella çıkarmak daha doğru olurdu gibi geliyor bana.
Mehmet Bayram’ın “Sekvan’ın ardından” anlatısı, naif bir aşk hikayesi aslında. Söz konusu aşk hikayesinin fonunda bir üniversite, onun da içinde bir tıp fakültesinin koridorları, kantini, amfisi ve bahçesi var. Evinde kaldığı teyzesinden sadece okuluna giden, okulun çevresinden pek de ayrılmayan, ayrılamayan ‘köylü’ bir gencin ilk kez sosyalleşmeye başladığı ortamda görüp, giderek aşık olduğu bir genç kadın Sekvan.
Kitabın adı “Sekvan’ın ardından” ya, ben daha çok Sekvan sonrasında yaşanan özlem, acı ve yokluk-eksikliği dinleriz sandım anlatıcıdan. Yönünü dağlara çeviren Sekvan’ın ardında bıraktığı boşlukta roman-novella kahramanlarının yaşadıkları biraz anlatılmış ama ismin bize vaat ettiği daha fazla bir dönemde yaşananlar oysa. Sekvan’ın gittiği yerde yaşadıkları falan değil de, kalanların onun anısını nasıl yaşadıkları…
Son yıllarda, her geçen gün daha da büyüyen ekonomik kriz içinde insanlar en önce kitap almaktan-okumaktan vaz geçiyorlar. Bizim cenahın ‘büyük’ yayınevleri hangi kitabı yayınlayacakları konusunda kılı kırk yararken, Vesta gibi görece yeni-küçük yayınevlerinin çıkardığı-çıkaracağı kitaplar konusunda daha da titizlendiğini sanıyorum.
O nedenle, yayınevinin böylesi bir ilk roman yayınlamaya karar vermesi kolay bir tavır olmasa gerek. Yanlış bir seçim mi olmuş; sanmıyorum. Genelde Alevi kitlesine yönelik yayın yapan bu yayınevinin külliyatına yaraşan bir eser olmuş “Sekvan’ın ardından”.
Bu arada, romanda adı geçen iki türkünün okurlar tarafından da dinlenebilmesi için QR kodu konması, ne kadar çağa ayak uydurma arayışı bakımdan şık olmuşsa, “döpiyes” kelimesi hakkında dipnot koymak da o kadar amatörce bir iş olmuş.
Vesta Yayınları’nın yayınlamakta iyi bir seçim yaptığı Mehmet Bayram’ın “Sekvan’ın ardından” anlatısı naif bir aşk hikayesi. Sizin de seveceğinizi umuyorum. Herkese iyi okumalar…