AKP-MHP faşizmi yetmiyormuş gibi, son zamanlarda görünür olmaya başlayan “seküler ırkçı” bir güruh peyda oldu. Ümit Özdağ ve “Haber sitesi” görünümünde provokatif paylaşımlar yapan sosyal medya hesapları seküler ırkçılığın belli başlı merkezlerini oluşturuyor. Göçmen düşmanlığı yaparak kitle kazansalar da, esasen beyaz ırkın üstünlüğünü savunan “Ku Kluks Klan” tarzı ırkçı bir retoriğe sahipler. AKP’ye karşı muhalefetleri “plana sadık kalan” Sinan Oğan’ın pratiğiyle birebir aynı. AKP’yi geçmişte “çözüm süreci” yapmakla suçlayan, “pis Araplar bizi arkamızdan vurdu” ırkçı söyleminin yanında Arap coğrafyası üzerinde egemenlik hakkı isteyen, AKP’nin savaş siyasetine itiraz etmeden göçmen karşıtlığı yapan amorf bir yapı ile karşı karşıyayız.
AKP-MHP, zaman zaman “çizgiyi aşan” bu ırkçı gruplardan rahatsız görünse de denetlenebilir oldukları ölçüde durumdan gayet memnun. Gezi Direnişi’nden bugüne solu tasfiye operasyonları sonucunda ortaya çıkan bu tür ırkçı adacıklar, gençliğin bir muhalefet odağı olmasını engelleyen aparatlar olarak görülüyor. Yoksulluğa, adaletsizliğe karşı mücadele eden, Kürt-Türk eşitliğini savunan bir gençlik yerine, AKP-MHP’yi daha ırkçı olmaya davet eden ırkçılık belki de uyulması söylenen asıl ‘plan’. İşçi sınıfının siyaset meydanından kovulduğu, sosyalistlerin cendereye alındığı, Kürt hareketinin kapsamlı saldırı altında olduğu bu zamanda kentsoylu üç-beş şımarık züppenin ırkçı hezeyanları elbette “beterin beteri var” duygusu yaratması açısından da işe yarıyor.
Kürtlere ve Alevilere karşı Türk-İslam Sentezci egemen zihniyet tarihsel olarak hep ikili bir çizgi izlemiştir. Birinci çizgi, “Hepimiz Türk’üz-Hepimiz Müslümanız” argümanı Kürtleri Müslüman potasında, Alevileri Sünnilik potasında eriten bir işlev gördü. Kürtlerin ve Türklerin Müslüman ortak kimliği Türklük lehine asimilasyona hizmet ederken, Alevilerin çoğunluğunun Türk olması, Alevi inancının milliyetçilik üzerinden örtülmesi amacıyla istismar edildi. İkinci çizgi ise, “Türksen övün değilsen itaat et – Tanrı dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” söylemleri eşliğinde Kürtlerin ve Alevilerin “katli vacip” görülmesine kadar vardırıldı.
AKP’ye tepkiymiş gibi ortaya çıkan ama temelinde “Ari ırk” saplantısı, Kürt düşmanlığı ve demokrasi düşmanlığı olan “seküler ırkçılık” muhalefet arasına kolayca sızabilme yeteneği açısından ciddiye alınmalı. En yakınımızdaki insanların göçmenlere karşı bariz ırkçı sözlerini duyduğumuzda, solcu kimliğiyle bilinen bazı insanların sosyal medyada “pis Araplar” yazdığını, yer yer Enver Paşa’yı avatar yaptıklarını gördüğümüzde, sosyal demokrat geçinenlerin AKP’yi “Diyarbakır’da Megri Megri” diyerek güya eleştirdiğinde “seküler ırkçılığın” aramıza sızma sinsiliğini daha net görebiliyoruz.
Geçen hafta şahit olduğumuz birkaç olay, AKP-MHP faşizmine esastan bir muhalefet yapmak yerine, AKP-MHP ile milliyetçilik yarıştıran sahte muhalefete müstesna örnekler ortaya çıkardı. Suudi Arabistan’da GS-FB arasında oynanması planlanan “Türkiye Kupası” öncesinde ortaya çıkan “Atatürk Posteri Krizi” nedeniyle AKP’nin vakardan uzak, dilenci dış siyasetine esaslı bir tepki ortaya çıkabilecekken, Arap halkına düşmanlık eden ırkçı söylemler öne çıktı. İsrail ile deniz ticareti yapmakta beis görmeyen MÜSİAD bileşenlerinin İsrail’e karşı İstanbul’da gerçekleştirdiği miting dinci sermayenin İsrail sevdası üzerinden teşhir edilebilirdi ama “Tevhid Bayrağı” taşıyan bir kişiye “Arap sevici” diyerek yumruk atılması hedefi yine şaşırttı.
AKP-MHP’ye yöneltilen çarpık muhalefetin Saray Rejimi’nin değirmenine su taşımaktan öte bir işlevi olmuyor. Koç Üniversitesi yurdunda F.B. İsimli bir öğrenciye Kürt ve Alevi olduğu için Zafer Partili faşistler tarafından yapılan saldırı vb. ırkçı saldırılar AKP’ye “iyi polis” rolü vermeye hizmet ediyor. Saray Rejimi’nin alt emperyalist hayallerle giriştiği bölgesel savaşlara esastan hayır denilmediği sürece “göçmen karşıtlığının” sahtekârlık olduğunu, Kürtler, Aleviler ve bütün halkların eşitliği-özgürlüğü sağlanmadığı sürece politik bir kurtuluşun olmadığını, sermayenin silahşorluğunu yapan rejime karşı emekçilerin yanında olunmadığı sürece sistem dışı gerçek bir muhalefet olamayacağını ısrarla vurgulamak gerekiyor.
“Kentsoylu milliyetçilik” örneği olarak parlatılan İyip-Akşener’in düştüğü durum, Sinan Oğan’ın “plana sadıklığı” vb. örneklere baktığımızda enternasyonal duruşu olmayan, emekçilere yabancı, Kürtlere düşman, Alevilere karşı asimilasyoncu, demokrasi fikrine uzak siyasetlerin Saray’a yakın olduğunu, yaşayarak deneyimledik. “Plana sadık kalanlar ile biz bu planı bozarız” diyenler arasında mücadele devam ediyor.