24 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanlığına seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yerli ve yabancı konuklardan oluşan kalabalık bir grubun önünde yemin ederek görevine başladı. Önce çok görkemli bir “çülus” töreni hazırlanmasına rağmen hepimizi derinden üzen Çorlu’da 24 canımızın aramızdan ayrılmasına, üç yüzü aşkın insanımızın yaralanmasına yol açan, sorumsuzluğunu, kayıtsızlığın ve devletin çivisinin çıkmasının göstergesi olan teren kazası dolayısıyla işin gösteri kısmından vazgeçildi.
Sayın Erdoğan’ın demokrasinin geliştirileceğini, kısa zamanda dünyanın en büyük ekonomisine sahip ilk on ülkesi arasına gireceğimizi müjdelediği konuşmasının bir cümlesi, bize yukarıdaki başlığı attırdı. “Seksen bir milyonun cumhurbaşkanı olacağım” sözü üzerinde durmak gerekiyor.
Bu sözün bir anlam ifade edip etmediğinin ve gerçekten Sayın Erdoğan’ın tüm ülkeyi kucaklayıcı bir politika izleyip izlemeyeceğinin anlaşılması için öncelikle aynı günün akşamı açıkladığı kabinesine bakmak gerekir.
Açıklanan onaltı kişilik kabineden hemen anlaşılan iki noktanın altını çizmek gerekiyor. Birincisi, artık tam anlamıyla tek adamlık konumuna yükselmiş olan Sayın Erdoğan’ın politikalarında bir değişiklik olmayacağı gerçeği. İkinci nokta ise yeni kabinenin yakın çevredeki iş insanları ile teknokratlardan oluştuğu. Öncelikle parlamentodan seçilen dört bakan, eski sistemin aynen devam edeceğini gösteriyor.
Dışişlerine getirilen Sayın Çavuşoğlu, Avrupa Birliği ve Batı dünyasına bakışın değişmediğini, Ortadoğu bataklığından kurtulma yolunda adım atılmasının şüpheli olduğunun belirtisidir. Adalet bakanlığının Sayın Abdülhamit Gül’de kalması, adeta bir teslimiyet içinde olan yargıda iyileştirmelerin çok uzak olduğu izlenimi veriyor.
Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın, ekonominin en önemli iki kurumu olan Hazine ve Maliye’nin birleştirilmesi yoluyla oluşturulan bakanlığa atanmasının yankıları, doları üç saat içinde 4.73 ü bulması ve Türk lirasının dolar karşısında %4 değer kaybetmesi oldu. Enerji Bakanlığı’na eski müsteşarın atanması da Saray’ın, ekonomiyi ne kadar zapt u rapt altında tutmak istediğinin açık işaretidir.
24 Haziran seçimlerinden sonra HDP Eş Genel Başkanı Sayın Pervin Buldan’ı telefonla tehdit edip bu partiye oy veren altı milyon seçmenin varlığını göz ardı ederek “nereye giderseniz gidin” diyen, CHP lilerin şehit cenazelerine alınmaması ve protokolde yer verilmemesi yolunda valilere talimat verdiğini söyleyen Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı’na atanması ise seksen bir milyonu kucaklama sözün içi boş bir vaat olarak havada bırakmaktadır. Yemin törenine toplamda onbir milyondan fazla oy almış iki partiden, HDP den hiç kimsenin, İYİ Parti’nin ise genel başkanının davet edilmemesi, yanı aileleri ile birlikte yirmi milyonu aşan ve ülke nüfusunun dörtte birinin dışlanması karşısında seksen bir milyonun kucaklanması ne derece inandırıcı olur, bilinmez.
Ayrıca daha bir saat önce üniformasıyla yemin törenine katılan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın hemen üniformasından arındırılıp Milli Savunma Bakanlığı’na atanması da çok anlamlı. Bu durum, hem savaş politikalarının sürdürülebileceği, hem de Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı karşısında daha geri bir plana itileceği anlamına geliyor. Kısa süre sonra protokoldeki yeri bakanların arkasına atılırsa şaşırmayız. (Bu duruma sevinmem dersem yalan olur.) Önemli bir atama Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Sayın Ziya Selçuk. Daha önce üç yıl Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı görevinde bulunun Selçuk’un ayrılma gerekçesi, bu bakanlıkta gene köklü değişiklikler yapılacağının habercisi.
Görevinden “…verimli bir çalışma ortamı ve katkı sağlama imkânı bulamadığım için ayrılma kararı aldım” diyerek istifa eden yeni bakanın bu sefer kendi düşüncelerine uygun bir eğitim sistemi kuracağı anlaşılıyor. Umarım 4+4+4 felaketinden kurutuluruz. Yaz boz tahtasına dönen sınav sistemine son verilir de yavrularımız rahat eder.
Özellikle ekonomi ile ilgili diğer bakanlıkların da başına getirilenler iş insanlarından oluşmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanı olan Sayın Mehmet Ersoy’un çok başarılı bir turizm işletmecisi olduğu bilinmektedir. Umarız kültür alanında da aynı başarıyı gösterir. Sonuç olarak bu kabine yapısıyla ülke yönetiminin eskisinden farklı olacağı yolunda bir umuda kapılmamız mümkün olmayacak. Bildiğimiz şey ise demokrasi mücadelesinin durmayacağı.