Tayyip Erdoğan nasıl bir zihniyete ve politikaya sahip olduğunu şehirlerin güvenliği ile ilgili toplantıda bir daha ortaya koydu. Bu aynı zamanda nasıl bir Türkiye öngördüğünü de gözler önüne sermiştir. Sözde bir devlet başkanı olarak artık şehirleri sadece resmi güvenlik güçleriyle koruyamayız, demiştir. Sözde cumhurbaşkanı dedik. Çünkü böyle bir söylemde bulunan zaten kendini sözde devlet başkanı haline getirmiştir.
Böyle derken devleti savunduğumuz sanılmasın. Devlet dışı bir demokratik siyasi yönetim olacağına inananlardanız. Ancak hem devleti savunmak hem de böyle konuşmak o kişiyi sözde devlet adamı yapar.
Tayyip Erdoğan ve AKP yetkilileri daha önce de benzer şeyler söylemişlerdi. Özellikle esnafın devletin güvenlik gücü gibi hareket etmesi istenmişti. Nitekim Gezi direnişinde bazı esnaflar kılıçlarıyla, palalarıyla, sopalarıyla direnişçilere saldırmıştı. Tayyip Erdoğan tüm toplumu militaristleştirmek istiyor. Yani kendisi gibi düşünmeyenlere saldıracak, baskı yapacak bir toplum yaratmayı amaçladığı anlaşılıyor. Seçimle iktidardan gitmek istemeyeceklerin başvuracağı yol budur.
Aslında Kürtlere yönelik böyle düşman bir toplum yaratılmıştır. Kürtçe konuştuğu için, Kürtçe müzik dinlediği için birçok linç vakaları yaşandığını biliyoruz. Şimdi gerçekte Kürtler özgürce dillerini konuşup, özgürce kendi dillerinde klamlarını söyleyebiliyorlar mı? Özellikle Türkiye’nin şehir, kasaba ve mahallelerinde böyle bir baskıyı yaşadıkları açık. Kürdistan’da ise böyle bir toplum olmadığı için bu görevi devletin polisi ve askerleri yapmaktadır.
Avrupa’da da kapitalizmin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan modern devletin en önemli karakteri güvenliği tamamen devletin resmi güçlerine vermesidir. Bunu modern devlet olmanın en önemli özelliği görmüşlerdir.
Devletin güvenlik güçleri de yasama, yürütme ve yargının belirlediği çerçevede hareket ederler. Yani teorik olarak bir polisin veya jandarmanın nasıl hareket edeceği yasalarla, tüzüklerle, yönetmelik ve talimnamelerle belirlenmiştir. Devletin güvenlik güçleri, kolluk kuvvetleri bu çerçeve içinde örgütlenir, çalışır ve hareket ederler. Eğer Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi şehirlerin güvenliği kolluk güçleriyle yapılamıyorsa o zaman bu yasa, tüzük ve yönetmeliğe bağlı olmayan güçler devreye sokulacak demektir.
Erdoğan’ın sözünü ettiği güçler devletin resmi kolluk güçleri olmayacağına göre; devlet gücü olmayanlar da güvenlikten sorumlu olacaklar. AKP tarafından milis gücü olarak örgütlenen Osmanlı Ocakları, MHP’nin ülkücüleri, BBP’nin Alperenleri, Türkiye’nin Suriye Milli Ordusu ismini verdiği SADAT gibi mafya örgütlenmeler halk üzerinde, gençler ve kadınlar üzerinde baskı kurup asayişi sağlayacaklardır. Böylece asayiş berkemal olacaktır!
Hitler, diktatörlüğünü SA’lar ve SS’ler üzerinden sağlamıştı. Mussolini’nin Kara Gömleklileri bu görevi görüyordu. Franko’nun da benzer gücü vardı. Türkiye’de de MHP Ülkü Ocakları bunu hedeflemişti. AKP de Osmanlı Ocakları gibi paramiliter güçlerle böyle bir faaliyet içine girmiştir. Tayyip Erdoğan son konuşmasıyla bunlara meşruiyet kazandırmak istemektedir. Gezi’de fiili olarak görev verdiklerine şimdi devlet tarafından meşruiyet kazandırılarak kalıcılaştırılmak hedefleniyor. Daha doğrusu bir iç savaş gücü hazırlanmaktadır. Bu aslında Tayyip Erdoğan’ın iç savaş başlatma ilanıdır. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı bundan sonra tüm kurumları böyle bir iç savaşa göre düzenleyecektir.
Devlet ideolojik olarak nötr kurumlar değildir. Ama topluma böyle yansıtılırlar. Halbuki sömürücü, iktidarcı sınıfların baskı ve hakimiyet aracı devlet, ideolojik bir kurumdur. Egemen sınıfların ideolojik, siyasi kurumlaşmasıdır. Ancak kendini meşru kılmak için tarafsız olduğunu iddia eder. Yani söylemde ideolojisi yoktur.
Herkese tarafsızdır. Vatandaşlık bağı bu organ için yeterlidir. Tayyip Erdoğan devletin bu örtülü ideolojik ve politik duruşunu yeterli görmüyor olacak ki, tamamen ideolojik olan güvenlik güçleri oluşturmayı hedefliyor. Sözde kabul edilen devlet teorisini bir tarafa bırakıyor. Zaten asker ve polise mevzuata takılmayın, demiyor muydu? İşte böyle ideolojik yapılanmalara güvenliği teslim ederek bu söylemini de yerine getirmiş olacaktır. Çünkü her tür ideolojik yapılanmalar kendilerini yasa, tüzük ve yönetmeliklere bağlı görmezler.
Bu ideolojik yapılanmaların temel hassasiyeti ‘vatan’ ve ‘millet’ olacaktır. Vatan ve millet denilen ise AKP ve müttefiklerinin iktidarda kalmasıdır. Vatan ve millet çıkarını da zaten bunlar belirliyorlar. Güvenlik güçleri Türkiye’nin bekasını korur; beka da AKP-MHP’nin belirledikleri ve söylemleridir. AKP’nin yetkililerinden Numan Kurtulmuş da Libya beka sorunudur demiş. Bunlar yakında 1990’lı yıllarda olduğu gibi Fatih Terim’in yönetiminde Galatasaray’ın şampiyon olması Türkiye’nin beka sorunudur derlerse şaşırmayın!
Erdoğan’ın paramiliter gruplarının örgütleyicisi SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi yakında Mehdi gelecek, demiş. Kuşkusuz bu Mehdi de ancak AKP’den yada İhvan-ı Müslümcülerden çıkar. En yakın adaylar ise Tayyip Erdoğan ve Adnan Tanrıverdi’dir. Ne bilelim belki de Tayyip Erdoğan, Mehdi’nin geleceği müjdesini veren Adnan Tanrıverdi’ye Türkiye’nin şehirlerini teslim edecektir.