Yerel yönetim seçimleri yaklaşırken partiler ve bloklar arası kavga da şiddetleniyor. İktidar bloku durmadan birlik ve beraberlikten söz ediyorsa da HDP ve içteki ve dıştaki Kürtler üzerinden düşmanlığı körüklemekten geri durmuyor. Beka diyorlar, AKP kaybederse iç savaş çıkar diyorlar, sanki 25 yıldan beri büyükşehirleri, 17 yıldan beri ülkeyi başkaları yönetiyormuş gibi bir algı yaratıyor ve haklarını yememeliyiz, çok iyi de muhalefet ediyorlar. Aslında muhalefet partilerimizin onlardan öğrenecek çok şeyi var, yalnızca sayın Erdoğan’ın sözlerini kendi seçim programlarına ve propaganda broşürlerine alsalar yeter.
Erdoğan, betonlaşmadan, dikey mimariden, toprağa yakın olmaktan söz ediyor, yeşil alanlardan dem vuruyor. Ama tüm gökdelenler 25 yıllık AKP belediyeleri döneminde yapıldı, tüm yeşil alanlar onların zamanında imara açıldı, deprem toplanma alanları yandaşlara verilip yok edildi, yıllardır yeni binalardan otopark parası alınıp yeterli otopark yapılmadı, kurdukları Şehir Hastaneleri, sağlık hizmetlerini halktan uzaklaştırıp ulaşılamaz hale getirdi, ondan fazla Kürt kentinde taş üstünde taş bırakılmadı, tarih yok edildi. Bunlar, ilk bakışta aklımıza takılanlar. Sayın Erdoğan’ın da sık kullandığı bir sözle “ağzı olan konuşuyor” ama ne yazık ki muhalefetin ağzını kediler yemiş(*) galiba, hiç bu konulara yeterince değinmiyor, değinse de sesini duyuramıyor.
Dün sabah AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı sayın Nihat Zeybekçi’yi dinledim. “İzmir Şirin, ben Ferhat’ım” dedi. Erkek egemen iktidarlarımız, bu aşklı, sevdalı sözleriyle kadına baktıkları gibi her şeye kendi malları gözüyle bakıyor. Bir kenti içindekilerle birlikte ve onlardan biri olarak yönetmeyi değil, evdeki karılarını yönettikleri gibi yönetmeyi düşünüyorlar. Tabii müşfik birer koca olarak eşlerini zaman zaman onların iyilikleri için yola getirmek amacıyla dayak dahil her türlü araçla tedibe kalkıştıkları gibi kentleri de oy verip vermeyen mahallelerine göre farklı yola getirme usulleriyle ve gayet iyi yönettiklerini, yöneteceklerini düşünüyorlar.
Kürt illerinde onlarca kenti yakıp yıktılar, yer ile yeksan ettiler. Sur’da, Cizre’de ve daha birçok yerde otuz medeniyetin izlerini, milyonların iradesini hiçe sayarak atadıkları kayyımlar aracılığıyla bölgenin kültürel hayatını yok ettiler. Kürt kimliğini yansıtan tüm unsurları ortadan kaldırdılar, Kürt tarihi şahsiyetlerinin adlarını, park, cadde ve alanlardan sildiler.Üstelik onca soruşturmaya rağmen en ufak bir yolsuzluk bulamadıkları yüze yakın belediyeye atadıkları kayyımlardan birçoğunun yolsuzluktan işten el çektirilmesi ve birçoğunun da herkesin gözü önündeki yasa dışı işlerinin üstünün örtülmesi, haber yapan medya çalışanlarının gözaltına alınmasına rağmen görevine devam etmesi karşısında, hala bölgede söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Tabii emrindeki muhtarlar, yargı ve nüfus idaresinin ortak çalışması sonucu çok ince bir seçim mühendisliği yaptılar. Türkiyenin çeşitli illerinden devşirmelerle bir apartmanda ikibini aşkın, olmayan binalarda, ahırlarda yüzlerce uydurma seçmen, yüz elli yaşını aşmış seçmenlerle bir sonuç elde etmeye çalışıyorlar. Nedense muhalefet partilerimiz, Üsküdar’daki bu yasa dışılıkları görüyor ama Kürt illerindeki için gıkları çıkmıyor.
Tabii muhalefet cephesi olarak ortaya çıkmış olan Millet Cephesi de ayrı alem. Kürt aleyhtarlığında birleştiklerinden ve demokrasiyi Atatürk milliyetçiliği dışına taşıyamamasından kaynaklı olarak, sıkıştıkları yerde hemen karşı kampa kayıveriyorlar. İYİ Parti Genel Başkanı sayın Meral Aşener, Iğdır’da kendi adayını çekti ve hiç perva etmeden HDP’nin adayının kazanmaması için Cumhur İttifakı’nın ortak adayını destekleme kararı aldı. Öte yandan kimi partilileri, “HDP destekleyecekse ben o partiye oy vermem” diyerek kendisine el uzatana, “Senin yardımını istemiyorum” deyip gölde boğulana dönüyor.
Kürt düşmanlığı ve bölücülük, iktidar blokunda çok ileri boyutlara varmış durumda. Daha önce akademisyenlerin kanlarıyla duş alacaklarını söyleyip tehditler savurmuş olan ve sözleri savcılarımızca “düşünce özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirilip soruşturma yapılmayan bir mafyatik lider, şimdi de yandaşlarını silahlanmaya davet ediyor. Seçim gecesi olabilecekler karşısında hazırlıklı olunmasını istiyor. Tabii bu sözlerden dolayı da bu yazının yazıldığı ana kadar herhangi bir soruşturma olmadı.
Tüm bunlara rağmen, HDP’nin batı illerinde hangi parti olursa olsun, kazanmaya yakın olan muhalefet adayını destekleyeceğini açıklaması son derece yerinde bir karardır. Demokrasiye ve Türkiye’nin bekasına (bekâ) değil hizmet de bu şekilde olur.
İktidarın baş destekçisinin Türkçe’yi bile doğru konuşamayıp ülkenin “bekâ”sı için bölücülük yapması, savunduğu ülkeye ihanetten başka şey olmaz.
(*) Kürtlerin bir deyimi var. Susup konuşmayanlara “Ma, devé te pisikan xwariyé, tu çima deng naki?
(Ağzını kediler mi yedi, neden konuşmiyorsun” derler.)