Sizin de kulağınıza geldi mi bilmiyorum, günümüz inşaat sektörünün en irisi konkordato ilan edecekmiş. Onun şahsında bütün büyük, ulu, mega inşaat şirketlerinin halk yararından daha fazla kendi yararlarına çalıştıklarını söylemek tarafgirlik olmaz, sanıyorum. Sayelerinde çok ev, çok apartman kule, çok yaşam tarzı vaadi ile karşı karşıya kaldık. Daha önce yazıldığı gibi; tanrı/yaratan göklerde değil artık, yere indi ve alacağımız rezidansın 38’inci katında vadettikleri ile bizi bekliyor. İşte birkaç örnek: Kendini ifade edeceğin yaşam vaadi, aradığın her şeyi ve fazlasını bulacağın yaşam vaadi, özel olduğunu hissettirecek yaşam vaadi, korumaya alınmış, korkuların yer almayacağı, gönül rahatlığı duyulacak yaşam vaadi, katlar arasında cennetin bahçelerini bulma vaadi… Yüksek hızda, eş zamanlı, yoğun kapasiteli, karşılıklı, çok katmanlı olma vaadi… ama bir dakika; bu cep telefonu reklamı idi galiba… Fark eder mi?
Prof. Öğün, şehir ile kent arasındaki farkı (duygulanımlarımız açısından) açıklarken -mealen- şöyle demişti, “Kent’e bakarsınız; siz bakın diyedir. Şehir ise, size bakar.” Florasını kısmen koruyabildiğimiz eski, tarihi İstanbul içinde dolaşırken binaların, sokakların ve bozulmamış dokunun bize nüfuz ettiğini hissedebiliriz. Kimler gelip, kimler geçmiştir. Yaşanmışlık şimdi bizim içinde olduğumuz ve adına zaman dediğimiz yerde elimizden tutar. Hayatımızı, içinde bilinmezlikleri ile birlikte sarmalarız, güçleniriz, yapacaklarımıza anlam katarız bu yaşanmışlık duygusuyla… Kim bilir kimlerle aynı yazgıyı paylaşmışızdır. Hayat bir reçete verir gibi olur, şehir bize bakarken… Güncel Önkal’ın bir makalesinde tariflediği, “Kentin egoist ve hegemonik yükselişi” karşısında bu defa biz bakan oluruz. Hayat şehrin sokaklarındadır, kentte ise dikte edilen bir yaşam vardır. Üstelik onun egoizmi hepimizi esir almıştır ve yaşamlarımızı dönüştürüyordur, çoktan beri. Özgürlük anlayışı güdükleşip, bir “konforlu yaşam” tasvirine dönüşmektedir. Hayat artık yalıtılmış, egoist ve hegemonik yapılara tıkılmıştır. Adına da yaşam deriz… Bireysel, dayanıksız, uçucu ve geçici yaşanmışlıklarımızı abide gibi diktiğimiz rezidanslar yüzümüze bağırır da bağırır, aralıksız.
Bunlara maruz kalan toplum (siz, biz, hepimiz), ortak bir konuşma, giyinme ve hayata bakış biçimi geliştirmekteyiz. Bu ideolojik ve iktisadi üstünlük, derindeki farklılıkların gizlenmesine öyle güzel hizmet eder ki. Herkesin eşit gözüktüğü bir düzlemdir, söz konusu olan. Kentleşme dediğimiz bu akışkan hareket, karşısına güçlü bir engel çıkmayan harekettir. Gelecek kuşakların kendi yaşamını aydınlatıcı bir öykü gibi çocuklarına anlatamamasının ve onu dinleyenlerin kendisi için karakterinin gelişmediği hissine kapılmasının nedenlerinden biri abideler içinde yaşam yüzünden olacaktır.
Hayata dair bilginin, tecrübe denen çift yönlü caddenin paylaşımı yerini tarihsel durakların silindiği belleksiz bir toplum olmaya bıraktı. Kent ufukları – hangi yönden bakarsanız, fark etmiyor – tarihi dokunun işe yaramaz olduğunu dikte eden abideler yani iş kuleleri, rezidanslar, AVM’ler, siteler ile doldu. Yeşil kalan, içinde ağaç olan birkaç noktanın peşinde “ben de”ciler var. Her dönem olduğu gibi, bu dönemde de kılıfını uyduran çaldı, minareyi. Günümüz inşaat sektörünün en irisi batarmış, çıkarmış ne fark eder? Yenileri gelir.
Kılıf deyince, adına “kentsel dönüşüm” dedikleri ve bunun tarifini yaparken insan hayatının temel ihtiyaçlarını anıştıran bir söylem kullanarak dönüşüm gerekliliğinin tartışmaya bu sayede kapalı tutulduğu ekonomik ve hayli ideolojik inşaat hareketliliği durmak bilmiyor. Onlara göre, kent tıpkı insanlar gibi doğar, nefes alır, büyür ve gelişir. Büyürlerken yapılarında bozulmalar meydana gelir, onlara göre. Eskirler, yaşlanırlar, şişmanlayıp hantallaşabilirler. Neler? Kentler… O zaman onları dönüştürmek gerekir. Neye? Güzellik kremi pazarlamacıları gibi, “daima genç”, yaşam koçlarının fırsat köşelerinden haykırdıkları gibi, “değişebilirsin, değişmelisin”, “olduğun yerde durma” istenci yaratarak adına kent dediğin “şey”i yaparsın.
Gelecekte, iletişim bilimlerinin tüm paradigmaları, uyarlanabilir olma şampiyonu olarak anılacak. En iyi uyarlayanlar iktidar olmaya devam edecek.