Kent merkezindeki hastaneler neden kapatılır ve 20-30 kilometre uzaklıkta devasa bir hastane inşa edilir? Müthiş bir doğa tahribatı ve kaynak israfı pahasına, gayet iyi işleyen, ihtiyacı karşılayan bir havalimanı neden yıkılır ve yerine daha uzakta bir hava limanı inşa edilir? Tam bir yıkım, sömürü, yağma ve talan aracı olan “Büyük Projeler” neden dayatılır? Herkesin olan-olması gereken müşterekler, kamu kaynakları, kamu hizmetleri neden özelleştirilir, kapitalistlere peşkeş çekilir? Sağlığı, eğitimi, sosyal güvenliği, akla gelen ne varsa özelleştirmenin ‘gerekçesi’ nedir? Bu kepazelik kimler tarafından nasıl ‘meşrulaştırılıyor’?
Büyük projeler neoliberal ‘çağın’ bir buluşu… Özelleştirmelerin de en son versiyonu. Kapitalizmin nihai kriz koşullarında, sistem artık yeteri kadar ‘yeni değer’, ‘fazla değer’, ‘artı-değer’ üretemiyor… Verimlilik artışı sağlayamıyor… Sermaye kapitalist mantığa uygun yeterli değerlenme alanı bulamıyor. Eğer sermaye değerlenemezse ‘değersizleşir’… Doğal kaynakları, kamu kaynaklarını, bütçeyi, hazineyi müşterekleri (herkesin olanı) yağmalamak, sermaye için bir ‘çözüm’ olarak görünüyor… İşte bu amaçla, sermayeye yeni değerlenme alanları açmak için küresel oligarşinin, küresel plütokrasinin hizmetindeki ‘uluslararası’ denilen örgütler, IMF, Dünya Bankası ve diğerleri devreye sokularak, kamu kaynaklarını yağmalamanın araç ve yöntemleri peydahlandı… Yap-işlet-devret, yap-kirala-devret, yap-kirala, kamu-özel ortaklığı gibi adlarla, sermayeye kaynak aktarmanın yolu açıldı…
Aslında Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) veya Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) denilende kamu yok… Sadece özel var… Gözü doymaz sermaye var… Bütün bu uydurmalar ahmakları aldatma amacı taşıyan bir manipülasyon sadece… Amaç bütçeyi, hazineyi, müşterekleri yağmalamak. Şehir hastaneleri söz konusu olduğunda, devlet bir araziyi bir şirkete veya şirketler grubuna, diyelim 25-30 yıllığına tahsis ediyor. Şirketler o arazi üzerine devasa bir hastane inşa ediyor. Hastane inşaatı tamamlanıp faaliyete geçtikten sonra devlet 25-30 yıl sermayedarlara kira ödüyor… Buna da “devletin kasasından beş kuruş çıkmıyor” deniyor… Aslında devletin kasasından insan havsalasını zorlayacak miktarda kaynak çıkıyor ve çıkmaya devam edecek… Bir fikir vermek için sadece geçen yılın bütçesine 2.6 milyar TL konmuştu ki, bu 2.6 milyar TL ile ‘150 yataklı tam teşekküllü 65 hastane yapılabileceği hesaplanmış…’ Sadece bu kadar da değil, bir de devlet ‘müşteri garantisi’ (yatak garantisi) veriyor. Eğer doluluk oranı %70’in altında kalırsa, aradaki farkı devlet ödüyor… Aynı köprülerde olduğu gibi… Bu aslında kapitalistleri maaşa bağlamaktır ki, kapitalizmin mantığıyla da çelişiyor… Böylece “risk” ortadan kalkıyor. Oysa kapitalizmde risk almak esastır…
KÖO yöntemiyle Şehir Hastaneleri yapma tercihi, bunların ‘yüksek maliyetli projeler’ olmaları, dolayısıyla bütçeyi zorlayacağı gerekçesine dayandırılıyor… Çiğdem Toker, Şehir Hastaneleri’nin, “bütçeyi hasta eden bir sağlık modeli olduğunu” (1) söylüyor… Fakat gözden kaçan bir şey var: O büyük kaynağı hiçbir kapitalist veya kapitalistler grubu sağlayamaz, içerden ve veya dışardan kredi bulmaları gerekir… Eğer öyleyse, devletin şirketlerden çok daha kolay kredi temin edebileceği ortadayken, ileri sürülen gerekçenin inandırıcılığı ortadan kalkıyor…
‘Şehir Hastanesi’ faaliyete geçtiğinde, kent merkezindeki hastanelerin kapatılması, yıkılması öngörülüyor… Bununla üç şey amaçlanıyor: 1. Kapitalistlerin hastanesine müşteri bulmak; 2. Kent merkezindeki özel hastaneleri nemalandırmak, şehir dışındaki “Şehir Hastanesine” ulaşamayanları özel hastanelerin müşterisi olmaya zorlamak; 3. Her şey bizim iktidarımız döneminde yapıldı, ne yapıldıysa biz yaptık düşüncesini kafalara kazımak… Tarihsel belleği yok etmek… Aksi halde gayet iyi işleyen, kentin göbeğindeki sembol haline gelmiş hastaneleri kapatmanın bir mantığı olabilir miydi?..
Kapitalist toplumda devletin üç işlevi vardır: 1. Özel sektör (sermaye) tarafından uygun ve yeterli bir şekilde yapılması (karşılanması) mümkün olmayan bazı hizmetleri sunmak; 2. Zenginleri yoksullardan korumak; 3. Bazı kapitalistlerin veya kapitalist gruplarının aşırılıklarını engellemek… Buna, kapitalizmi kapitalistlerden korumak da diyebilirsiniz… Öyle görünüyor ki, burjuva devlet hızla sözünü ettiğimiz birinci işlevden uzaklaşmakta ki, bunun ciddi bir meşruiyet sorunu yaratması kaçınılmazdır… Artık devlet münhasıran ‘zenginleri yoksullardan koruma’ işlevine indirgenmiş bulunuyor…
KÖO mantığına uygun hastanelerde amaç insan sağlığı değil kârdır. Devleti haraca bağlamaktır. Aksi halde kent merkezindeki hastaneler kapatılmaz, gerektiğinde ilave hastaneler yapılırdı… Kayıhan Pala, şehir hastaneleriyle neyin amaçlandığına dair şunları yazıyor: “ Şehir hastaneleri için yapılan ihalelerde Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen sabit yatırım tutarı ile yıllık kira bedelleri incelendiğinde, çok yüksek tutarları ödeneceği anlaşılmaktadır. Örneğin Kayseri ihalesinde (toplam 1.583 yatak) sabit yatırım tutarı 427 milyon TL olan “şehir hastanesi” için 25 yılda toplam olarak 3 milyar 443 milyon TL ödenmesi öngörülmektedir (TTB. 2012c).
KÖO yöntemi klasik ihale yönteminden farklıdır. Örneğin Erzurum’da klasik ihale yöntemiyle 2011’de gerçekleştirilen 1.200 yataklı hastane ihalesinde 260 milyon TL yaklaşık maliyet öngörülmüş ve ihale 193.3 milyon TL bedelle tamamlanmıştır. Bir başka deyişle, Kayseri’nin 1.5 yıllık kirasıyla 1.200 yataklı hastane yapılabilmektedir (TTB. 2012 C).
Sorular şunlardır: Kayseri’de yaklaşık üç buçuk yıllık kirasıyla sabit yatırım tutarı karşılanabilen şehir hastanesi için neden 25 yıl boyunca kira ödenecektir? Bu para nasıl (hastane döner sermayeleriyle ödenmesi olanaklı değildir) ödenecektir? Bu para kim(ler)e ödenecektir?”(2).
Türk Tabipler Birliği (TTB) sağlığın özelleştirilme, paralılaştırılma, bir metaya dönüştürme saldırısına karşı iyi bir sınav verdi ama, bir bütün olarak “Tıp Camiası” sınıfta kaldı. Hekimler ettikleri yemine ihanet ettiler, yangına körükle gittiler… Elbette sağlığın özelleştirilmesinin, ne demeye geldiğini anlamaları için fazla zaman gerekmeyecek… Bu vesileyle, bir anektodu hatırlamamak olmaz: Bir deli kanlı gecenin geç saatlerinde eve dönüyormuş. Yolu üzerinde dükkanlar varmış. Bakmış adamın biri oturmuş bir dükkanın asma kilidini kırıyor. “Hemşerim ne yapıyorsun?” demiş. Adam başını kaldırmış, “keman çalıyorum” demiş… Delikanlı, ‘iyi de sesi çıkmıyor ama’ deyince, adam “Yarın sabah çıkar” demiş… Şehir hastaneleri şımarıklığının ve hovardalığının ne anlama geldiğinin anlaşılması için de fazla zaman gerekmeyecek….
1. Çiğdem Toker, “Bütçeyi Hasta Eden Bir Sağlık Modeli: Şehir Hastaneleri”, Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı- Şehir Hastaneleri, derleyen Kayıhan Pala, İletişim Yayınları, 2018, ss: 249-259. 2. Kayıhan Pala age, ss 99-133.