Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın hazırladığı 2 Kasım 2023 tarihli Enflasyon Raporu çok yararlı bir çalışma olmuş. Orada enflasyonun sebepleri sayılırken “fiyatlama davranışlarında öngörülenin üzerindeki bozulma”dan söz ediliyor. Bu rezil piyasa ekonomisi böyle işte. Kendi çirkinliğini perdelemeye çalışırken çok zorlanıyor hep. O kadar dramatik sorunlara yol açıyor ki, bunu gizlemeye çalışırken de dramatik ifadeler kullanmaktan kaçınamıyor.
Bir örnek daha vermek gerekirse, Türkiye İstatistik Kurumu 2022 tarihli “İşgücü İstatistikleri Mikro Veri Seti” yayımladı. Orada, “işgücüne dahil olmayanlar” başlığı altında “potansiyel işgücü” maddesi ele alınıyor. İşte tam orada “iş bulma ümidi olmayanlar”ın tanımı şöyle veriliyor: İşbaşı yapabilecek olup iş bulacağına inanmadığı için iş aramayan kişiler. Yani, işsizlik tanımıyla bağlantılı olarak söylersek: İş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmamış olanlar.
Bu kavrama yaygın olarak “iş bulma ümidini kaybedenler” de deniyor.
2022 yılında “iş bulma ümidini kaybedenler” 1 milyon 648 bin kişi.
Öyle bir düzen ki insanlar iş bulma ümidini kaybediyor ve bu gayet normal.
Onlar kayıtlardan düşmüştür artık, altta kalmışlardır bir kere, bu sistem zaten altta kalanın canı çıksın sistemidir.
TÜİK son zamanlarda bu ifadenin yer aldığı istatistikleri çok göz önünde tutmamaya dikkat etmiş. Ne akıllılık değil mi? Şu AKP’lilerin idaresindeki istatistik kurumu bile tam bir algı yönetim merkezi. İşin aslına bakılacak olursa tek sorun yüksek enflasyon rakamlarını tırpanlayarak vermeleri değil.
Çok mu haksızlık ettim acaba şu güzelim kapitalist sisteme?
Eleştirdiğim iki ifade de bana ait değil. Bildiğimiz sistem sahiplerinin terminolojisi. Ne yapıp etseler de bundan kaçınamamışlar. Ben onların gerçeğini onların yüzüne vuruyorum müsaadenizle ey okur 🙂 Korkmayınız sermaye sınıfına bir haksızlık etmem, objektif olmaya devam edeceğim.
Peki, benden herkes çok şüpheleniyor ama zam yerine fiyat güncellemesi demeye ben mi başladım? Bu da düpedüz bir gözbağcılık elbette.
En su yüzüne çıkanı ise güle oynaya açlık sınırındaki asgari ücreti konuşmaları gayet rahat bir şekilde. Çok milliyetçi olmak konusunda mangalda kül bırakmayanların, bu milletin açlık sınırında ücret almasıyla ilgili hiçbir hayıflanması yok nedense. “Irmağının akışına ölürüm” diyorlardı. Bu düzeyde bir hassasiyeti milletin açlık sınırında ücret alıyor olmasına karşı da beklemek gerekmez mi?
Açlık sınırı hesaplamasını yapan yer, Ergün Atalay adlı ünlü sendikacının TÜRK-İŞ adlı konfederasyonu. Bu sendikanın da aşırı sosyalist olduğunu söyleyemeyiz herhalde. Bu sendikanın başkanı açlık sınırını tespit ediyor ve sonra da açlık sınırındaki asgari ücrete imza atıp kalkıyor masadan. Dünya aç olsa sarsmaz adamı.
Ya görülmemiş zeki liberaller nasıl buluyorlar manzarayı? Hani o kadar bolluk olacaktı ki, adaletsizlik dahi sorun olmayacaktı. Açlık sınırı saptanıyor ve asgari ücretler bu sınırın civarında ya da altında. Buyursun pek çok liberaller bunu açıklasın.
Arsızlık burada bitmiyor, bir de diyorlar ki bu açlık sınırının altındaki ücretler döngüsel olarak enflasyona yol açıyor. Ne yapalım peki bu güzel kapitalist sisteme göre? Açlık sınırının altında daha hangi sınıra düşürmemiz gerekir bütün asgari ücretle çalışanları? Bir kavram bulun ve oraya düşürün insanlığı. Kuru ekmek bulabilmek sınırı mı? AKP’li milletvekilinin dediği gibi.
Açlık sınırının daha da altı ne olabilir enflasyon olmaması için?
İntiharın eşiğinde bir ücret mi?
Maltepe ilçesinde 42 yaşındaki bir kişi, bir alışveriş merkezinde intihara kalkıştı. Çevredekilerin ikna çabalarına karşılık, “Açım ben aç, çocuklarım aç, 15 bin lira borcum var” diyerek üçüncü kattan aşağı atladı. Eşiyle röportaj yapılmış diyor ki “Abla marketlerde tarihi geçmiş ürünleri atıyorlar onunla geçiniyoruz. Allah’ıma bin şükürler olsun”.
İntiharın eşiğinde bir asgari ücretse evet oraya gelindi. Tarihi geçmiş market ürünlerini kullanma sınırıysa işte oradayız.
Değerli iktisatçı Mahfi Eğilmez en son yazısında çok önemli ve eksikliği hissedilen bir konuyu ele aldı.
Diyor ki: “Arthur Okun tarafından hazırlanmış olan bir ‘Sefalet Endeksi’ var. Bu endeks, enflasyon oranı ve işsizlik oranının toplamından oluşuyor. Bu endeks daha sonra geliştirilerek ‘HAMİ Sefalet Endeksi’ oluşturuldu. Buna göre, HAMİ Sefalet Endeksi = (Enflasyon Oranı + İşsizlik Oranı + Faiz Oranı) – Büyüme Oranı. 2022 yılı sonuçlarına baktığımızda Türkiye, sefalet endeksinde dünyada en kötüden en iyiye sıralamasında (en kötü) 10’uncu sırada yer alıyor.”
Refaha uzak tescilli sefalet durumumuz budur.