Eğer karşı karşıya olduğumuz durumu Türkiye toplumunun “bekası” olarak görüyorsanız ve elinizde “güç” varsa, o zaman bu “beka”yı etkilediğini düşündüğünüz sorunları elinizden gelen her şeyi kullanarak çözmeye çalışırsınız. Şu anda iktidarın tutumu bu. Diyor ki: bütün yabancılar (Batılılıar) bizim “bekamızı” engellemek için ülkemizi hem ekonomik olarak ve hem de siyasi olarak ablukaya almış durumdalar ve bizim yaptığımız her şey bu ablukayı kaldırmak için. O nedenle de bizi desteklemeye devam edin!
AKP’nin yeniden seçilebilmek için topluma sunduğu hikâye bu.
Aslında bu hikayedeki mücadele ülkenin bekası için veriliyor olsaydı neyse ama biz biliyoruz ki bu mücadele bu iktidarın devamı için verilmekte. Biz biliyoruz dedim ama toplumun tümünün böyle düşündüğünü sanmıyorum. Bunun iki nedeni var. Birincisi, iktidar neredeyse bütün medya kanallarını kontrol ediyor. (Sosyal medyayı edemiyordu ama onun da yolunu buldu ve “sansür ya da dezenformasyon yasası” olarak bilinen yasayı çıkardı). İkincisi de, yirmi yıldır sürdürdüğü çeşitli politikalarla ve son olarak da Kur Korumalı Mevduat uygulamasıyla kendine ait ve zenginleşmiş bir taban ve güçlü bir sermaye sınıfı yarattı. Bu tabanı ve bu sınıfı önümüzdeki günlerde daha da genişletecek işler yapacak ve seçime öyle gidecek.
Dolayısıyla iktidar yalnızca toplumu “İslami değerleri” benimsemiş olanlarla “laik değerleri” benimsemiş olanlar diye bölmüyor aynı zamanda kendini destekleyen ve oldukça “güçlü bir sermaye sınıfı+zengin bir taban” ve de “eski sermaye sınıfı+yoksullaşmış bir diğer taban” olarak ekonomik bakımdan da bölüyor. Yani iktidar ülkeyi siyasi olarak değil aynı zamanda ekonomik olarak da bölmüş durumda.
Onun için bu seçimler yalnızca “vatandaşların” bugüne kadar kendi istediklerini iktidara getirmek için sandığa gitmeleri ve oy vermeleriyle iktidarı belirleyebilecekleri bir seçim olmayacak. Her türlü hile ve üç kâğıdın kullanılacağı bir seçim olacak. En azından bu yönde işaretler giderek artıyor.
Geçen hafta Mezepotamya Ajansı’nda çalışan 11 gazeteci evlerinden yaka paça gözaltına alındılar. Gazetecilik faaliyetlerini “sözde” olarak niteleyen Emniyet, gözaltına alınan 11 gazetecinin “halkı kin ve düşmanlığa sevk edici içerikte haber yaptıkları” iddiasıyla gözaltına alındıklarını kaydetti. “Halkı kin ve düşmanlığa sevk edici içerikte haber yaptıkları için” gözaltına alınmışlar. Yahu bu ülkenin Cumhurbaşkanı Gezi Parkı protestolarına katılanlar için “çürük ve sürtük” ifadelerini kullanmadı mı? Bu, halkın bir kısmını kin ve düşmanlığa sevk edici bir ifade değil mi? Aynı Cumhurbaşkanı neredeyse sürekli olarak ülkenin üçüncü büyük partisini ve dolayısıyla seçmenini “Bunlar terörist!” diyerek ayrımcılığa tabi tutmuyor mu? Bu kadar kanun tanımaz ve adil olmayan bir yönetim anlayışı olur mu?
Ya da Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya yapılanlar. İfade vermek için gelmişken sabah sabah evinden alınarak Ankara’ya sevk edilen ve akabinde tutuklanan Fincancı’ya yapılanlar da aslında kanun tanımaz bir tavrın işaretlerinden değil mi? Çünkü bütün devlet kurumları AKP+MHP kurumları haline gelmişken biz neden ve ne için “kimyasal silah” konusunda yapılan açıklamalara inanalım ki?
Evet! Seçime giden bir ülkede OHAL türü uygulamaların daha da artacağı anlaşılıyor. Anlaşılan o ki 6’lı masa kendi arasında seçim güvenliği meselesini ciddiye almış çalışıyor. En azından basında çıkan haberler böyle. Ama bence muhalefet, polisin giderek artacağı anlaşılan baskısıyla nasıl mücadele edeceği üzerine de kafa yormalı. Bu konuda en azından bu olasılığı dikkate alarak karşı mücadele tarzları geliştirmeli. Çünkü bu seçimlerde ülkenin her biri kendini ülkenin kurucusu olarak gören iki ittifak grubu arasında büyük bir gerilim yaşanacağa benziyor. Bu gerilimin çok tatsız yönlere gitmemesi büyük ölçüde oluşacak baskıya karşı kurulacak birliğe bağlı.