İstiklal Caddesi’nde patlatılan ve altı kişinin canını alan bomba neyin işaretiydi? Bugünlerde herkesin sorduğu soru bu. Bütün Tv programlarında bu konu konuşuluyor. Sokakta, metroda, otobüste hep bu konu. Spekülasyonlar, fikir jimnastikleri gırla gidiyor. Herkes bu sorunun cevabını arıyor.
Konuşanların çoğu bu patlamanın yaklaşmakta olan seçimlerle ilgili olduğunu düşünüyor. Çünkü bu seçimler giderek sert çizgilere varmakta olan kutuplaşmanın neredeyse doğal bir patlama noktasına doğru gittiği yönünde. Uzun bir zamandan beri, küreselleşmenin yarattığı kimlikleşme olgusuna ek olarak iç siyasetin aldığı biçim toplumdaki kutuplaşma olgusunu da zirveye çıkarttı. Öyle ki uzlaşma, anlaşma, tartışma gibi kavramlar anlamlarını yitirdi. Varsa yoksa “Biz ve Onlar” konuşmaları.
Mayasında bir imparatorluk geçmişi olan bizim gibi ülkelerde toplum zaten etnik ve inanç bakımından parçalı bir kimlik yapısına sahiptir. Bizde de öyleydi ve öyle olmaya da devam ediyor. Siyasetin bir tür fay hattı sayılan bu kimlik farklılıkları üzerinde gezinmesi ise sıkıntılı bir durum anlamına geliyor. O nedenle de bu bombanın patlamasının doğrudan adresi bu kutuplaşma hattını daha da derinleştirmek olabilir.
Nitekim bu bombayı kim patlattı sorusunun cevabı hemen birkaç saat sonra İçişleri Bakanı Soylu tarafından PKK/YPG olarak açıklandı. Her ne kadar ertesi gün bu kuruluşlar bu suçlamayı kabul etmedilerse ve bizim herhangi bir ilişkimiz yok demiş olsalar da iktidar medyası bu algıyı yaygınlaştırdı. Bu arada Amerika’nın taziye mesajı reddedildi vs.
Ama ilginçtir ki bu olay, tam da Erdoğan’ın gerek HDP ile ve gerekse de Amerika ile bir tür yakınlaşma görüntüsü vermeye çalıştığı bir zamana denk geldi. Her iki adımın da AKP açısından görüntüyü düzeltme amaçlı seçim çalışmasının parçaları olduğunu düşünürsek, bu “terör” olayının bu çalışmalara küçük de olsa bir set vurduğu da söylenebilir. O zaman insanın aklına bir başka soru geliyor. Acaba Erdoğan’ın ajandası ile devletin ajandası arasında bir fark mı var?
Çünkü her ne kadar olayın arkasındaki güçlerin kimler olduğunu ve amaçlarının neler olduğunu bilmesek de, tek bir olayla böyle bir yorum yapmak çok da doğru olmasa da İstiklal Caddesi olayının seçimler düşünülerek oluşturulmuş bir olay olma ihtimali hiç de yabana atılabilecek bir ihtimal değil. Doğrusu yakın tarihimiz bizi bu türden kuşkular için bizleri hazır hale getirmiş olduğu gibi bu seçimlerin gerek Millet ve gerekse Cumhur ittifakları tarafından hayati öneme sahip olması da böyle bir kuşkuyu güçlendirmektedir.
Cumhuriyetin ilk yüzyılını bir parantez olarak gören ve bu parantezi kapatmak için büyük çabalar harcayan bir AKP’nin bunu başaramaması halinde bu kadroların hayatları boyunca mahkemelerde sürünmeleri olasılığı az bir olasılık değil. Aksine Millet İttifakı’nın kaybetmesi olasılığı da bu ittifakın kadroları açısından ciddi maliyetleri olacak bir olasılık. O nedenle de bu iki ittifak mensupları da, bu ittifakların arkalarındaki çıkar grupları da aslında zor durumdalar. O nedenle de önümüzdeki günlerde daha başka atraksiyonlar olma olasılığı da az değil.