24 Haziran seçimleri zaman zaman renkli olmakla birlikte adaletten tümüyle uzak ve yalnız bir kesimin medyayı sınırsızca kullandığı bir kampanya sonunda yapıldı. Seçimlerde beklenenin aksine Erdoğan tekrar ilk turda Cumhurbaşkanlığına ve tek adamlığa seçildi. Muharrem İnce, kendi bekledikleri % 35-40’lık sonucu alamadıysa da partisinin de sekiz puan kadar üzerinde oy aldı. Asıl sürpriz, Meral Akşener ve özellikle Temel Karamollaoğlu’nun beklediklerinden çok daha az oy almaları oldu. Bu sayede Erdoğan, %52’lik bir oy alabildi ve ilk turda rahatça seçildi.
Seçimlerden önce kamuoyu araştırma kurumları çok değişik tahminlerde bulunuyordu. Bunların büyük bir kısmı kendi arzularını olası sonuçlar olarak yansıtıyordu. İYİ Parti ve Meral Akşener’i favori gösterenler ve yüzde 40’lara kadar şans tanıyanlardan HDP ve MHP’yi yüzde dörtlere kadar geriletenler de vardı. Sonunda seçim denen berberin makas darbelerinden sonra önümüze dökülen saçlarımızın ak mı kara mı olduğunu hep beraber gördük.
Görmesine gördük de önemli olan bu dökülenlere sürülen boyaları farkedebilecek miyiz?
Bunu anlamanın yolu, seçim sürecinde olanların ve gerek tarafsız olması gereken yargı ve onun seçimlerdeki en etkin birimi olan YSK’nın gerekse kamu yöneticilerinin tutumu, medyanın tek taraflı kullanılması bu sonuçları doğurmuştur.
Seçimden önce milimetrik bir oy mühendisliği yapılarak HDP’nin güçlü olduğu on dokuz Kürt ilinde sandıkların birleştirilmesi ve AKP’nin güdümündeki korucu köylerine taşınması, her ilde fazladan bir milletvekilliği kazanma amacına dayanıyordu. Vali ve kaymakamların hiçbir inandırıcı delile dayanmayan ve birçoğu seksenle-doksanlı yıllara ait olayları delil göstererek yaptıkları yer değiştirme talepleri YSK tarafından kabul edilerek HDP’nin oylarının AKP’ye akıtılması sağlanmıştır. Keza seçimden önce kritik yerlerdeki beş yüzü aşkın HDP’li sandık kurulu üyesi ve müşahidinin gözaltına alınması ve seçim günü gerek güvenlik güçleri gerekse korucular tarafından yapılan baskılar, sandıklardan AKP lehine sonuçların çıkmasına yaramış bulunmaktadır. Bu durum göz önüne alındığında HDP’nin yakaladığı yüzde 12’ye yaklaşan oy oranını küçümseyemeyiz. Elbette adil ve tarafsız bir seçim süreci olsaydı, çok daha yüksek bir oy oranını yakalayabilecekti.
Seçimin galibi ve zafer kazananlar kim peki?
AKP, Recep Tayyip Erdoğan’ı ilk turda seçtirebildiği için galip tabii. Daha doğrusu AKP değil, Erdoğan galip. AKP, Erdoğan’ın varlığı ile vardır, Erdoğan her şeydir orada. Erdoğan’dan sonra öyle bir parti olmayacaktır, tıpkı merhum Özal ve Demirel’den sonra partilerinin düştüğü durum gibi.
Buna karşılık AKP, mecliste salt çoğunluğu alamayarak MHP’ye muhtaç hale gelmiştir. Umduğundan çok daha fazla oy alarak meclise giren Bahçeli, Erdoğan’a her istediğini kabul ettirmek için baskı yapmaya devam edecektir.
MHP, kamuoyu araştırmacılarının yüzde 4 ila 7’lik tahminlerini şaşırtıcı bir biçimde aşarak meclise güçlü bir grupla girmiştir. Bu nedenle seçimin kazananları arasındadır.
İYİ Parti, yeni kurulmuş olmasına ve tüm engelleme ve karartmalara rağmen yüzde onluk bir başarı yakalamıştır. Ancak görünen o ki MHP’de gerekli bölünmeyi ve milliyetçi oyları bünyesine tümüyle katmayı sağlayamamıştır. Bunda partinin merkez sağın merkezine oturma amacının da payı vardır. Partinin gelecekteki politikaları, merkezin neresine oturacağını belirleyecektir. Meral Akşener’in ve daha önce onunla birlikte MHP genel başkanlığına aday olanların bundan sonraki tavırlarının ne olacağı, partinin rotasının belirmesinde önemli rol oynayacak elbet.
Seçimin en belirgini Saadet Partisi ile Temel Karamollaoğlu’dur. Doğru ve heyecan verici yeni söylemlerle seçmenin karşısına çıkan Karamollaoğlu, Milli Görüş tabanını etkileyememiştir. Esasen böyle olması da normaldir. Milli Görüş taraftarlarının millilik, dindarlık, adalet gibi hasletlerden çok iktidar ve çıkar hesapları içinde olduğu eskiden beri ileri sürülmektedir. MSP’den bu yana ortaya ve AKP ile zirveye ulaşan milli görüş uygulamalarını hep birlikte görmekteyiz.
CHP seçimlerde klasik oy bandının üç puan gerisine düşmüştür. Buna HDP’ye yönlendirdikleri destek oylarını ileri sürmeleri kaybın açıklanmasına yetmez. Kendi Cumhurbaşkanı adaylarından sekiz puan geride kalmaları, partinin kitlelere yeterli güveni vermemiş olmasının göstergesidir. Bu durum önümüzdeki günlerde partide çalkantıların çıkacağının göstergesidir. Muharrem İnce’nin tavrı elbette önemlidir. Önümüzdeki Mart ayında yapılacak yerel yönetim seçimlerini de nazara alarak bir tutum alacaklardır.
Seçimin en önemli galibi HDP’dir elbette. Eş Genel Başkanları, milletvekilleri, yüze yakın Belediye Eş Başkanı, beş bini aşkın yöneticisi hapislerde olan, birçok vekilinin vekilliğinin düşürüldüğü, hemen hemen tüm belediyeleri kayyıma teslim edilmiş bulunan ve bir yandan kamu yöneticileri ve güvenlik birimlerince bir yandan korucular tarafından kıskaca alınan. Cumhurbaşkanı adayı hapiste bulunan ve medya tarafından adeta yok sayılan bir partinin aldığı yüzde on ikiye yakın bir oyu elbette başarı saymak gerekir. Tüm bu baskı ve karalamalara rağmen meclise üçüncü parti olarak girmek, küçümsenecek bir başarı değildir.
***
Yukarıda sıraladığımız olaylar karşısında bundan sonra ne olur?
On ay sonra yerel yönetimler seçimi var. Ekonomi giderek krizin içini yuvarlanmakta. Enflasyon çift haneleri buldu, kapıda bir devalüasyon olabilir. Büyüme, inşaat ve iç tüketime dayalı, o da yolun sonunda. Üstelik, Erdoğan’ın tepesinde bir Bahçeli var. Bu durum uzun süre devam etmez. Türkiye’deki demokrasi yanlılarının yılmadan çalışmaları, düze çıkmanın yolunu er geç açacaktır.