Bütün yanlış anlamaları engellemek adına belki de en son söylenecek sözü en baştan söylemek gerekirse seçimler elbette ki önemlidir, ancak seçimin toplumsal muhalefet ve sosyalist hareket açısından sadece bir araç olduğu gerçeği unutulmamak kaydıyla. Saray 16 yıla 16 kez sandık başına götürerek ülkeyi neredeyse bir seçim yorgunluğuna sürüklemiş bulunuyor. Bu sandıkların önemlice bir kısmı bir çeşit referandum niteliği taşıdığı için saray neredeyse ikiye bölünmüş siyasal coğrafyada tüm varlığını sandık galibiyetleriyle sağlayarak yürütür hale gelmiş bulunuyor. Uğruna büyük ve kanlı mücadeleler verilmiş ve ezilen sınıfların siyasal iktidara müdahalesinin bir aracı olarak öne çıkmış bulunana genel oy hakkı geldiği noktada, sarayın zorbalığının meşrulaştırılmasının bir aracına dönüşmüş bulunuyor. Cüzi bir farkla da olsa halkın yarısına karşı sağlanan sarayın üstünlüğü saray tarafından ülke ve dünya halklarına her çeşit zorbalığın, baskının ve keyfi uygulamanın meşru zemini olarak dayatılıyor. Gelinen noktada seçimle gelen genel oy halkların iradesinin tecelli etmesi hükümetlerin sandık yoluyla değiştirilmesinin aracı olmaktan çıkarak halklar üzerindeki baskının meşrulaştırılmasının gerekçesine dönüşmüş bulunuyor
Genel oyun ve seçimlerin saray tarafından özünden koparılarak halk kitlelerine egemenliğin dayatılmasının bir aracına dönüştürülmesinde sosyalist hareketlerin 16 seçimin dayatmasına boyun eğerek siyaseti mücadele programına ve sarayı durdurma stratejisini seçim endeksli yürütmesinde büyük katkısı bulunmaktadır. Devrimciler somut durumu somutu değiştirmek üzerinden ele alırlar. 16 yıllık saray iktidarı sürecinin sonunda gelinen noktada sarayın dayattığı somut durum ne yazık ki onu değiştirmek üzerinden değil onun içerisinde siyaset yapmak üzerinde veri olarak alınmaya başlanmıştır. Seçim siyasal iktidara ve bir bütün olarak emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadelenin araçlarından birisi propagandanın yükseltildiği örgütlenme düzeyinin derinleştirildiği bir süreç olarak ele alınmaktan çıkmış, neredeyse mücadelenin tek ve ana yöntemi haline getirilmiştir. Ne yazık ki 24 Haziran seçimi biter bitmez olası erken yerel seçim meselesine bu minvalde ele alınmaya başlanmış ve muhalefetin büyük kısmı eksenini, yüzünü tartışmanın temelini yerel seçimde sarayı frenleme üzerinden kurgulamaya yöneltmiştir. Bu durum var olan gerçekliğin devletin şekil değiştirdiğinin unutulmas,ı muğlaklaşması anlamına gelecektir.
16 yıllık sürecin sonunda neredeyse her seferinde sandık yoluyla iktidarı durdurma ve bunun üzerinden sisteme müdahale etme temelinde ortaya konan strateji bu stratejinin inşa ettiği propaganda, bu propagandanın yarattığı motivasyon her sandık yenilgisiyle kitlelerde büyük hayal kırıklıklarının, moral bozukluklarının oluşmasına yol açmış örgütsüzlüğün kalıcılaşmasına sebep olmuştur. Seçimi iktidarı devirmenin temel aracı olarak ele alan bu bakış açısı kaçınılmaz olarak siyaseti bu siyasetin ittifak ve örgütlenme şeklini seçimle tarif edip sınırlandırmış gevşek amorf örgütsel ilişkiler ve sınıf zemininden kopuk verili kimlik siyasetine yaslanan siyasal tespitler ve taktikler üretilmesine sebep olmuştur. İktidarın Türk devletinin inşa sürecinde devletin kendi sınıfsal kimliğini de örten ve geç uluslaşma döneminde ulus devlet yaratma perspektifiyle millet inşa etme projesine zemin olan kimlik stratejisi kimliği inşa etmek için ötekiler yaratma ve bu ötekiler üzerinden kışkırtma taktiğini yeni konsepte kendi iktidarını kalıcılaştırmanın aracı haline getirmesi neoliberal toplumsal çöküşle birleşince sınıf siyasetinin yerinin kimlik siyaseti tarafından doldurulmasına sebep olmuştur.
Bu küresel ve ulusal düzeyde somut bir veridir. Toplumun modern öncesi kimlikler eksininde şekillenip bu kimlikler çatısında karşı karşıya geliyor olmasının somut bit durum olması bir şeydir, kendisini kapitalist üretim ve egemenlik ilişkilerini dağıtma üzerinden sosyalist hareketlerin bu kimliksel kutuplaşmayı temel alarak siyaset yapması başka bir şeydir. Ne yazık ki sandık ve sandıklardan alınacak oyla iktidarın gerçek anlamda frenlenecek tespiti kaçınılmaz bir şekilde verili oy potansiyellerinin yani karşı karşıya gelmiş kimliklerin duyarlılıklarını ve çıkarlarını temel olarak siyaset yürütmeyi dayatmış sol siyaset, sarayın güçlü kimlik kutuplaşmasına dayanan siyaset sahasında sarayla mücadele etmeye kalkışmış, her seferinde yenilmiştir.
Seçime dayalı siyaset kaçınılmaz bir şekilde örgütlenmeyi de sandık temelli yapmış iş ve yaşam yerleri üzerinden kalıcı sağlıklı örgütlenmelerin oluşmasının önüne engel teşkil etmiştir. Baskı politikalarının kurumsallaşmaya başladığı bu süreçte seçimler ancak sosyalist örgütlenmenin bir aracı propagandanın imkanlarının geliştirildiği bir süreç ve ittifak ilişkilerinin derinleştirilmesinin birlikte mücadelenin örgütsel ve politik formların şekillendirilmesinin zemini olarak ele alınırsa anlamlıdır.
24 Haziran sonrası sosyalist hareket kendini yasal güvencelerle garantiye almış ve bu garantinin üzerinden hızla siyasal ve toplumsal yukarından aşağı inşa sürecine girişmiş saray karşısında ortak ve birlikte mücadelenin örgütsel ve programatik çerçevesini belirleme 24 Haziran sürecinde yakalanan birliktelik konseptini derinleştirme göreviyle yüz yüzedir. Hem 24 Haziran hem de yaklaşan yerel seçim bu perspektifle ele alınmalıdır. Aksi takdirde giderek sandığın anlamsızlaştığı sandıkla beraber tüm stratejisini sandığa yaslayan sol siyasetin de anlamsızlaştığı bir sürece girilecektir. Sosyalist hareket bu anlamsızlaşmaya somut anlaşılabilir bir cevap üretmek zorundadır.