Türkiye’nin üçüncü büyük siyasi partisinden bahsediyoruz. HDP’den. Kurulduğundan bu yana hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın hamasi nutuklarının ana temasından, devlet güçleri tarafından Kürtlere ve muhaliflere karşı durmaksızın yürütülen siyasi soykırımın hedefinden yani. Ezilenlerin ve emekçilerin sesi, toplumsal barışın tek dillendiricisi olmaktan başka ‘suçu’ olmadığı halde her gün parlamentoda ve yandaş medyada kriminalize edilen, eşbaşkanları, milletvekilleri, yönetici ve üyeleri rehin alınan,anasının ak sütü gibi helal belediyelerine kayyum atanan, el konulan, seçilmiş belediye başkanları tutsak edilen, yine de Meclis’te ve sokakta direnmekten, halkların kardeşliğini savunmaktan vazgeçmeyen HDP’den.
Bazen şunu demek geliyor içimden: “Sahi, ne yaptı size bu HDP lo? ”Çok şey yaptı aslında. Yüzlerinizdeki maskeyi indirdi, dolar işaretli göz bebekleriniz, ranta doğru iştahla açılmış ağızlarınız görünür oldu. Hamasetle örttüğünüz halk düşmanı siyasetinizin,emekçileri sömürmekten başka işe yaramayan ekonomi politikalarınızın, yolsuzluklarınızın perdesini yırttı, halkın gözünde afişe oldunuz. Muhalif geçinenlerinizin korkaklığını, sünepeliğini yüzlerine vurdu. Ezmeye çalıştınız, görmezden geldiniz, uzak durdunuz, yine de sunduğu gelecek vizyonuna 6 milyon yurttaş oy verdi.Barajları yıktı, geldi, Meclis’in ortasına Türkiye’nin gerçek halklar haritasını yaydı.
Hükümetin yargısı şimdi HDP’li tutsaklara ceza yağdırıyor ama onların hepsi yargıyı yargılıyor sanık kürsüsünden. Ana akım medya da,yandaş medya da ne tecride karşı bedenini ölüme yatırmış milletvekili Leyla Güven’i ve diğer açlık grevcilerini, ne ağır cezalara çarptırılan Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Gülser Yıldırım gibi kadın siyasetçileri ne de topluma unutturulmak istenen Figen Yüksekdağ, İdris Balüken, Sırrı Süreyya Önder gibi isimleri görüyor, sözünü ediyor. Ama onlar adaletsizliği mahkeme heyetlerinin yüzüne haykırıyor. Selahattin Demirtaş mahkeme salonlarını tarihi savunmalarıyla inletirken, bu medyada çıt yok. Hükümet ve cumhurbaşkanı “terörist” yaftasını yapıştırmaya çalışsa da, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Demirtaş, milyonların umudu olmayı sürdürüyor zindanda olsa da.
Geçenlerde CHP’li Aytuğ Atıcı’nın Habertürk kanalında sunucunun şahsında ana akım televizyonları yüksek sesle eleştirmesi önemli bir gelişmeydi. Artık başka partilerin dürüst üyeleri de HDP’ye yapılan adaletsizliklerden rahatsız oluyor. Atıcı, televizyon programlarında mütemadiyen HDP’nin konuşulup, bir tane HDP’liye söz verilmemesindeki tuhaflığı vurgulayıp“nezaketsizlik”olarak nitelendirdikten sonra, “HDP’li çağırmak ya da HDP’yi konuşmamak”gibi bir seçenek sundu. Daha ötede bir seçenek de sunuyordu Atıcı: “Ya HDP’ye diğer anayasal partilere davranıldığı gibi davranılmalı ya da eğer bir suçu varsa kapatılmalıydı.”
Aynı günlerde Murat Sevinç de diken adlı internet sitesinde HDP’ye yönelik düşmanlaştırma politikalarının toplumsal barışa verdiği zarardan söz edip hükümete seçenek sunuyordu. Şöyle diyordu Sevinç: “Böyle davranarak çok büyük zarar veriyorsunuz Türkiye’ye. Kürt siyasal hareketinin mensuplarının iyice kriminalize edilmesine yardımcı oluyorsunuz. Türkiye kalabalığı nezdinde,terörle bir ilgisi olmadığını gayet iyi bildiğiniz insanların iyice zor duruma düşmesini sağlıyor, kamusal alanın siyasetsizleştirilmesi çabalarını ödüllendiriyorsunuz. Söz konusu hasar, herhangi bir seçim sonucuyla giderilebilecek türde değil. Ezcümle, dürüst değilsiniz ve bu berbat eğiliminizin bedelini herkes ödüyor. Eğer HDP’ilerin terörle işbirliği içinde olduğunu düşünmüyor ve böyle davranıyorsanız, bu durum sizin numaracı ve hiçbir sözünün/davranışının arkasında duramayacak ölçüde çaresiz olduğunuzu gösterir. Yok eğer HDP’nin terörle ilişkili olduğunu düşünüyorsanız, gereğini yapmalı ve partinin kapatılması için çaba harcamalısınız. ‘Terörle ilişkili’bir partinin mensuplarıyla TBMM’de yan yana oturmayı reddetmeli ve hukuksal araçlara başvurmalısınız. Bu bir tercih değil, sizin açınızdan görev kabul edilmeli.”
Atıcı da Sevinç de haklılar. Onlar da HDP’nin yasal ve barış yanlısı bir parti olduğunu biliyorlar. Sadece HDP’ye yönelik ikiyüzlü, riyakâr tavrı eleştirmek için‘kapatma’seçeneğine işaret ediyorlar. Ama hükümet, yargı HDP’yi kapatmaz. Çünkü HDP varlığıyla onların iktidarını tehdit etse de bir yandan da HDP üzerinden kazanç da sağlıyorlar kendilerine. Yargı ve medya eliyle HDP’yi kriminalize ederek hem kendi kitlelerini konsolide ediyor hem kendi kirli savaş politikalarını aklıyorlar hem de HDP’nin çalışarak elde ettiği kazanımlara keyfi biçimde çöküyorlar.
Ayrıca HDP’ye yönelik düşmanlaştırma siyaseti sadece AKP’nin işine gelmiyor. Muhalefet partileri de buradan kendilerince rant sağlıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlıkların kaldırılmasına ‘evet’ oyu verirken bir hesap yaptığı kesin. Selahattin Demirtaş ve diğer HDP’liler tutuklanırken gıkını çıkarmaması, Leyla Güven’in adını ağzına almaması hep aynı hesabın ürünü. HDP ile seçim sürecinde açıktan ittifak görüşmesi yapmaması Kemal Kılçdaroğlu CHP’sinin aynı ajandasının bir maddesidir. Ana muhalefet partisi bu tavrıyla sadece kendi ulusalcı kitlesine biat etmekle kalmıyor,aynı zamanda devlete ve hükümete göz kırpıyor. Devlete “bak ben senin resmi ideolojine nasıl sahip çıkıyorum”derken, hükümete de “ne kadar kavga etsek de aslında kardeşiz, aynı siyasetin takipçisiyiz” diyor. Hem demokrasi değil güvence istediğini ortaya koyuyor hem de kendisinin de hazineden ve belediyelerden sağladığı ranta dokunulmamasının ricacısı oluyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in yine geçenlerde yaptığı bir açıklamaya da değinmeden geçemeyeceğim. Şöyle diyor Akşener: “Iğdır çok ilginç bir il. Ermenistan ile sınır. HDP orada 44 bin oy aldı. MHP 23 bin 400 civarında oy aldı. AK Parti 23 bin civarında oy aldı. İYİ Parti ise 5 bin 500 oy almış. İYİ Parti şimdi dedi ki aday çıkarmıyoruz. Yani ne demek istiyoruz; her yerde Cumhur İttifakı el ele tutuşmuş durumda ama buna karşılık ilginç bir şekilde,hem bu bekayı söyleyenler hem HDP’yi şeytanlaştıranlar, o şeytanlaştırılmış HDP’yi bize yapıştırmaya çalışanlar görülüyor ki her yerde ittifak yapmışlar ama Iğdır’da iki ayrı aday çıkmış. Tutumumuz açık; aday çıkarmıyoruz. Yani bu iki siyasi parti yan yana gelip anlaşsınlar, adaylarını teke düşürsünler. Hangi partinin adayı üzerinde karar verirlerse versinler biz oylarımızı o tarafa yönlendireceğiz.”
Neresinden baksan ırkçılığın sefaletini ortaya koyan, Anadolu coğrafyasına hakaret niteliğindeki bu açıklama ile, Akşener ve partisi konusunda Kürtlerin ve sosyalistlerin yanılmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Akşener hem bir kez daha faşizan ideolojisine dair eteğindeki taşları dökmüş, baklayı ağzından çıkarmış hem de devlete “aman bu ülkücüleri üstüme salmayın,ben de sizdenim, ben sizin o bildiğiniz eski Asena’yım” demiş. Yani bu devlet partileri habire HDP’yi “bölücülük”le suçluyorlar ama aslında HDP birleştirici bir parti. Ortaya koyduğu barış ve demokrasiye dair vizyonda Türkiye halklarını ve emekçilerini birleştirirken,resmi ideolojinin taşıyıcısı,rantçı partileri de HDP düşmanlığında kardeş haline getiriyor. Tabii şimdi seçim sürecindeyiz. HDP Batı’da bazı büyük illerde aday çıkarmadı.İktidarın ve Cumhur İttifakı denen AKP-MHP’nin HDP’ye yönelik saldırılarını arttırması normal. Ama HDP’lilerden oy desteği bekleyen öncelikle CHP’nin biraz farklı bir tutum içine girmesini istemek hakkımız. Gerçi HDP’nin politikası net, seçim stratejisi de açık. HDP seçmeni bilinçlidir. Ne yapması gerektiğini bilir. Ama kimse de HDP’nin seçmenlerinden talepleri karşılık, partisi de saygı görmeden oyunu stratejik biçimde kullanmasını beklememeli. Bu seçimlerde strateji elbette önemli olacak. Ama ilkeler ve etik daha önemlidir.