Seçim sonuçlarını özet biçimde okumak gerekirse, tek cümleyle yaşanan “halkın sandıklara müdahalesi”ydi. Ayrıca paradigmayı sahiplenme ve bu konuda var olan gizli hesapları boşa çıkarma hamlesi… Şimdi ortaya çıkan bu büyük değerler bütününe layık olma zamanı, mücadeleyi büyütme zamanıdır
Serdar Altan
Bir yerel yönetimler seçimlerini daha geride bırakırken, özelde Kürdistan’da belki de tüm Türkiye’de bir dönüm noktası olacak kabiliyette bir sonuçla karşı karşıya kaldık. Bu yazımızda çok bildik söylemlerle derin analiz kasmaya gerek yok. Dahası seçim sonuçlarını Türkiye geneli için değerlendirmek daha geniş bir yazının konusu. Bu işin yerel düzeyde olduğu kadar global çapta bazı sonuçları olacaktır elbette. Çok katmanlı bazı analizlere ihtiyaç var ve zamanla bunlar yapılacaktır diye düşünüyorum.
Ancak seçimleri Kürdistan ve Kürt halkı açısından değerlendirmek ve birkaç kelam etmek isabetli olacaktır. Daha doğrusu bundan sonrası olması gerekenleri masaya yatırmak ve doğru sonuçları açığa çıkarma çabası herkesin önünde duran bir görev. Çünkü ortada önemli bir başarı, bir zafer var ve bu başarıyı daim kılmak büyük bir sorumluluk.
Gün gülüşlü çocukların zaferi
Elbette seçimlerde elde edilen bu zafer kadınların zaferidir, gençlerin zaferidir, bastonundan güç alarak sandığa ulaşmayı başaran 80’lik ninelerin-dedelerin zaferidir, bir bütün olarak halkın zaferidir. Nitekim bunun böyle olduğu Van’da açığa çıkan halk iradesiyle tescillenmiş oldu. Canla başla iradelerine sahip çıkma çabası; beraberinde zaferi de, gasp düzenini alaşağı etmeyi de getirdi. Van direnişi elbette önemli bir milat ve bundan sonra da çokça konuşulacaktır. Özellikle direngen kadın ve gençler, gün gülüşlü çocuklar, yüreğini ortaya koyarak direnen insanlar “ne olursa olsun sonu muhteşem olacak” şiarının vücut bulmuş hali olarak bizlere çok şey anlattı.
Halkın sandığa müdahalesi
Aslında yazıyı yazmaya başladığımızda henüz Van’daki gelişmeler vuku bulmamıştı. Gündem bir anda Van direnişine dönünce elbette sözcüklerin istikameti de değişim arz edecekti. Bu nedenle oradaki sonuç önemliydi. Aslında söylemek istediklerimizi de pekiştiren bir olaylar bütünüydü. Bu nedenle yazının beklemesi isabetli oldu diyebiliriz.
Şöyle ki;
Seçim sonuçlarını özet biçimde okumak gerekirse tek cümleyle; “halkın sandıklara müdahalesi” olarak görmek gerekiyor. Ayrıca paradigmayı sahiplenme ve bu konuda var olan gizli hesapları boşa çıkarma hamlesi… Ve bu müdahale aslında yaşanan eksiklere, yetmezliklere, inançsızlığa ve dağınık örgütlülüğe müdahaleydi. Bununla birlikte faşist rejimin Kürdü yok sayma, yok etme politikalarına bir müdahaleydi.
Newroz’la başlayan süreç
Halkın bu inisiyatif alma hali ilk olarak kendisini Newroz’da gösterdi. Kürdistan’ın dört bir yanı, hatta Türkiye ve dünyanın birçok yerinde Newroz alanları milyonlarla doldu taştı. Bu sadece öyle sayısal bir nicelik değildi. Nitelikli bir çoğunluktu ve ne istediğini bilen insanlar topluluğuydu. Bunu gözlerinden okumak mümkündü. Alana gelişten tutalım, orada vermek istedikleri mesaja kadar aslında bir müdahaleye hazırlandıkları çok aşikârdı. Newroz’la gelen “müjde” de bunu pekiştirir nitelikteydi.
Yine de bu durumu seçime, daha doğrusu sandığa tahvil etmek çok da kolay değildi. Aslında beklenen bir durum da değildi. Evet; Newroz’da iradesini ortaya koymuş, bağlılıklarını dile getirmiş, başta Sayın Öcalan üzerindeki tecrit olmak üzere devletin Kürde reva gördüğü her kötülüğü reddetmiş bir halk gerçekliği her yönüyle kendini gösteriyordu. Ancak dediğimiz gibi, aynı tavrı sandıkta da gösterecek miydi?
Dağınık örgütlülük ve sorunlar
Bu noktada kuşku uyandıran süreçler vardı elbet. Bir yandan devletin tüm imkanlarını arkasına alarak seçim çalışması yürüten ve birçok hileye başvuracağı aşikar olan AKP-MHP iktidarı vardı, öte yandan sahada var olan dağınık örgütlülük gerçekliği. Aslında demokrasi açısından iyi bir giriş yapılmıştı. Önseçim süreci halkın iradesinin aday belirleme süreçlerine yansıması öngörülüyordu ancak çok da istendiği gibi bir sonuç elde edilemedi. Önseçim ve aday belirleme süreci belli başlı yerlerde tartışmalı bir sürece dönüştü. İç örgütlülükteki tartışmalar halka da yansıdı. Bir nevi Kürt özgürlük hareketinin Önderliği öncülüğünde ve dişiyle, tırnağıyla kazıyarak oluşturduğu paradigmanın hedeflendiği bir süreç yaşandı. Bunda her ne kadar kötü niyetli çevrelerin devlet destekli bir çabası olarak yorumlasak da, var olan örgütsel boşluk da bu yaklaşıma zemin hazırladı desek çok abartmış sayılmayız.
İşte tüm bunların yarattığı bir kafa karışıklığı, bir sandıktan soğuma hali sahada yansımasını her noktada gösteriyordu. Aslında sahiplenme duygusunu kamçılayacak bir öncülük arayışı hep vardı. Bu talebi halkın yaklaşımında net bir şekilde görmek mümkündü. “Bu gidişata bir dur demek gerek” minvalinde bir öfke hali de vardı. Yaşanan olumsuzluklar, yetmezlikler karşısında içi kan ağlayarak bir şeyler yapma çabası da gözlemlenebiliyordu. Ancak genel kanı, bu sessizliğin bir tepkiye dönüşüp sandığa yansımasının da bu şekilde olacağı yönündeydi.
Sonuçlar iyi analiz edilmeli
Ancak öyle olmadı. Halk tarihi sorumluluğunu bir kez daha yerine getirdi. Evet, birçok yerde sandığa gidiş oranında belli bir düşüş yaşandı elbet. Bunu tepki olarak da okumak mümkün. Ancak henüz kapsamlı bir sandık çıkış analizi olmadığı için bunu söylemek erken. Fakat ortaya çıkan başarılı sonuca güvenerek, sonuçlara ilişkin kapsamlı bir analiz yapılmazsa bu büyük bir gaflet olur. Bu nedenle ilgili birimler bir an önce bu çalışmaya başlamalıdır.
Bunun yanında başarıyı gölgeleyebilecek nitelikte bazı olumsuz sonuçlar da ortaya çıktı. Batman ve Siirt’in ilçeleri, Botan bölgesi, Dersim ilçeleri, Bitlis’in bazı ilçeleri, Patnos gibi kesin alınacak yerler ve münferit birkaç yer… Buralarda stratejik bazı hatalar yapıldığı açık. Ayrıca yeterli bir çaba sarf edilmediğini de söyleyebiliriz. Elbette bu durum seçim başarısını gölgelemesin ancak, bu seçim çevrelerinin derinlikli bir değerlendirmeye tabi tutulmaması anlamına da gelmesin. Tekrar etmekte yarar var; hiç vakit kaybetmeden ilgili kurullar sonuçlara dair kapsamlı bir çalışma başlatmalı ve eksikler, yetmezlikler, sorunlar, sıkıntılar analiz edilip masaya yatırılmalıdır. Bu durumu sadece seçim odaklı da düşünmemek lazım. Paradigmasal olarak ele alırsak, bu yaklaşımın siyasi çalışmaların her anına sirayet etmesi gerekiyor. Yani sistem partilerinin yaptığı gibi seçimden seçime sorunları görmek değil, seçim dışı zamanlarda da halkla temas ve var olan sorunları gidermeye dönük çaba/çalışma olmalıdır.
Zafer sorumluluğu arttırır
Şimdi asıl can alıcı noktaya geliyoruz. Bundan sonra ne olacak? Yani seçimlerden önemli bir başarıyla çıkıldı, çok sayıda belediye kazanıldı, kayyımlar eliyle gasp edilen birçok belediye geri alındı, dahası Van’da olduğu gibi şehrini kan emicilere bırakmamak adına gösterilen direniş ortaya çıktı. Yani özetle halk gereğini yaptı, sandıklara müdahale etti ve büyük bir başarıya imza attı. Bundan sonra halkın bu teveccühüne nasıl yaklaşmak gerekiyor, nasıl cevap olmak gerekiyor? Kimlerin, hangi çevrelerin üzerine nasıl sorumluluklar düşüyor?
Açıkçası halkın bu başarısı herkesin, hepimizin omuzlarına ağır sorumluluklar yükledi. Bundan hiç kimse azade değil. Siyasal alandan tutalım, sivil toplum örgütlerine, basın alanına kadar herkesin ciddi anlamda bir yoğunlaşma içerisine girmesi gerekiyor. Elbette öncelikli olarak seçilen belediye eşbaşkanları, meclis üyeleri ve bu alandan sorumlu ilgili kurullar bu büyük yükün taşıyıcısı olacaklardır.
Halk hesap soracaktır
Bunu yaparken sandıktan çıkan her oyun değerinin bilinciyle hareket edilmeli. Unutulmamalı ki ortaya çıkan irade, Kürtçe “xîret” diye tabir ettiğimiz büyük bir emek ve çaba sonucu ortaya çıkmıştır. Halk, “ha gayret” diyerek irade beyanında bulunmuştur. Bunu bu bilinçle yapan halk, bundan sonrasını da takip edecektir. “Ben oyumu verdim, işim bitti” demeyecektir. Verdiği oyun sorumluluğuyla hareket edecek ve yanlış gördüğü yerde müdahale edecektir. Yani açıkça söylemek gerekirse, yapılan her yanlışın hesabını soracaktır. Halkın bu iradi yaklaşımına herkesin de omuz vermesi, işini kolaylaştırması gerekir. Bunun için, yapılan yanlışlara göz yummak yerine, yerinde müdahalelerle yaşanan sıkıntılar sorunlar yumağı haline gelmeden çözme gayreti olmalıdır.
Kimse bahanelere sığınmamalı
Bu saatten sonra hiçbir belediye eşbaşkanı, belediye meclisi veya ilgili kurullar “vay efendim şöyle sorunlu bir belediye devraldık da, şöyle sıkıntılar var da, şu yüzden baş edemiyoruz” söyleminde bulunma ve bahane üretme hakkına sahip değildir. Kayyımların yarattığı tahribatlar dâhil, belediyelerdeki borç yükü, içinin boşaltılması, peşkeş çekilmesi veya farklı türden sorunlar bahane edilerek iş yapmama, özverili çalışma yürütmeme, halkın sorunlarına çare bulamama kabul edilmemelidir. Tıpkı oyunu veren halk gibi, demokratik kurum ve kuruluşlar, siyasal alan ve tüm bileşen kesimler bunun takipçisi olmalıdır. En çok da özgür basına büyük sorumluluklar düşüyor. Halk adına denetim sorumluluğunu yerine getirerek, yaşanan problemleri çözmeye dönük ön açıcı, yol yapıcı değerlendirme ve haberlere imza atılmalıdır.
Layık olmak gerek
Tüm bunların yapılması halinde emin olun ki, verilen her bir oyun hakkı verilir ve ülke baştan başa muazzam bir siyasal atmosfere girer. Talan edilen kentler yaşanılır hale gelir. Halkın sorunları çözüm odaklı yaklaşımla ertelenmeden çözülür. Ve aslında o vakit Sayın Öcalan’ın, Kürt hareketinin; demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasının her alanda hayat bulduğuna tanık oluruz. O vakit bu hareketin ortaya koyduğu değerlere saygı büyür, bu uğurda verilen bedeller anlam bulur. O vakit İmralı’daki tecrit ve Öcalan’ın özgürlüğü başta olmak üzere Kürdün özgürlük idealleri hayata geçer, mücadeleye apayrı bir ivme kazandırılır. O vakit gün gülüşlü çocukların gülüşüne, “jin, jiyan, azadî” diyen kızıl örüklü kadınların direngenliğine, yaşamı uğruna ölecek kadar seven devrimcilere, ülkeyi kanıyla sulayan şehitlere ve özgür Kürdün yaratıcısı bilge insana layık olunabilir. Şimdi daha çok çalışma, mücadeleyi büyütme zamanı!