CUMHUR İTTİFAKI:
AKP: Anketlere göre yüzde 30’lara düşmesi beklenen AKP oyları, sadece yüzde 35’e kadar düştü. (Meğer oyunu anketörlerden saklayanların arasında AKP seçmeni de varmış.) Cumhurbaşkanlığı sisteminde Erdoğan, AKP örgütünden koptu. Örneğin AKP il başkanlıkları seçmenlerinin sorunlarını iletebildiği yerler olmaktan çıktı. Erdoğan işini kaymakamlar ve valiler üzerinden yürüttü. Böylece halkla birebir ilişkisinde AKP tabanıyla arasına binlerce polis ve jandarma girdi. Halk valinin, kaymakamın lütfettiği kadar hizmet ve yardım alırken; en ufak homurdanma emniyet güçlerinin copunun başında patlamasına neden oldu. Şehirlerde iş-güç ve hatta araba sahibi olan AKP kitlesi, sokak çalışmalarından büyük ölçüde çekildi. Sadece sosyal medyada ‘savaşıyor’.
MHP: MHP’nin anketlerin beklediğinden fazla oy yüzdesine ulaşması aslında sürpriz değil. Böylesine ‘aşağılanmaya’ maruz kaldığında MHP örgütü dişini tırnağına takıyor ve yaşlılarını, hastalarını bile sandığa taşıyor. Dahası AKP’nin MHP’lileştiği kadar, MHP de AKP’lileştiği için ekonomik krizin fakirleştirmesi yüzünden AKP’den kopan ciddi bir seçmen kitlesi, en yakınındaki MHP’ye kaçtı. Bu arada, oy çalma konusunda bakanlığın kaynaklarını kullanan Süleyman Soylu, anlaşılan AKP’den çok, asıl geleceğini gördüğü MHP’ye ‘yardımcı’ oldu. Öte yandan, Avrupa’da sert esmeye başlayan milliyetçi rüzgar, burada da etkisini gösteriyor.
BBP: Bu parti, önceki yıl bölündü. Hızla örgütlenip, seçime girme hakkı kazanan “Milli Yol” isimli diğer partinin başındaki kişi, partide çok sevilen ve kitapları olan biri. Ancak bir bölen olarak seçimde umduğu başarıyı göremediyse de, BBP genel başkanı -belki de seçim bölgesini yanlış seçtiğinden- meclise giremedi. Oysa Cumhur İttifakı sayesinde baraj sorunu yoktu.
YRP: Erbakan’ın oğlu olmak, ondan kalan büyük miktardaki parayla kolay seçim çalışması yürütmek önemliydi. Dahası Saadet’e karşı Erdoğan tarafından kollanması sayesinde umduğundan çok vekil çıkarmasını bildi ve seçimin sürprizlerinden birini yaptı. Kadın karşıtı bir politikanın para ettiğini görmek ve bunu derinleştirmek açısından tehlikeli bir parti.
HÜDA-PAR: Hizbullahçılar, en başından beri Erdoğan’ın korumasındaydı. Ancak bu ilişkinin açık edilmesi ve meclise vekil sokulması konusundaki metazori talep Hüda-Par’dan gelmiş olmalı. Erdoğan da, Kurdistan’da kaybedeceğini umduğu -memur dışı- yerli halk oylarının MHP’ye gidemeyeceğini (görevli asker-memur oyları AKP ve MHP’ye gidiyor) düşünerek, Hüda-Par’ın meclise gelme beklentisini olumlu karşıladığı sanılıyor.
MİLLET İTTİFAKI:
CHP: Kılıçdaroğlu, CHP’nin başına genel başkan seçilirken, partiye hakim klikler, onu en kolay yönetilebilinecek biri olarak görmüşlerdi. Ancak bürokrasiden gelen tecrübeyle Kılıçdaroğlu zamanla politikayı öğrendi ve kendini kullanmak isteyen ekiplerin çoğunu tasfiye etti. Tüm seçim yenilgilerine rağmen, genel başkanlıkta kaldı. Son yerel seçimlerdeki başarısıyla partiye tamamen hakim oldu. En sonunda kendini cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinin yollarını birer birer döşedi. Erdoğan’ın en iyi yaptığı şeylere karşı adımlar atmaya başladı: Merkez sağda parti-partiler yaratmak ve algı yönetimi. Halk TV, Baykal’ın elinden alındı. Tele 1 ve KRT’ye yardımcı olundu. Sözcü TV lisans alabilince, oraya gazeteciler gönderildi. Merkez sağ içinse İYİP yetmeyince, Deva, Gelecek ve Demokrat parti, listelere konularak korumaya alındı. CHP yönetimi, ilk defa iktidarı istedi. Sandıkları korursa, seçimi kazanabileceğini öğrendi. Sandıkları yüzde yüz koruyabilseydi, belki de ikinci tura gerek kalmadan, 14 Mayıs’ta Erdoğan devrilmiş olacaktı.
İYİ PARTİ: Kılıçdaroğlu’nun en önemli-olumlu kararlarından biri, AKP alternatifi merkez sağ bir parti olsun diye, kuruluşundan itibaren İyi Parti’yi koruyup kollamasıydı. MHP’nin de ötesinde kötü geçmişe sahip Meral Akşener, kendisinin de içinde olduğu yöneticileriyle İyi Parti’nin MHP çizgisinden merkez sağ bir parti çizgisine doğru yürürken yaptığı yalpalamaları, -özellikle de 6’lı masadan kalkma girişimi- Millet İttifakı’na zarar verdi. Tarafların tabanda birbirini aslında hiç sevmediği de ortaya çıkmış oldu. Bu yüzden kendisi yükselişe geçemediği gibi, İyi Parti seçmenlerinin en az yarısı Kılıçdaroğlu’na oy vermedi. (Nitekim bu kişilerin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde verdiği oyların büyük bir kısmının Sinan Oğan’da toplandığı sanılıyor; çünkü Ata ittifakının bu kadar oy potansiyeli yok.)
DİĞERLERİ: Deva, Gelecek, Saadet ve Demokrat parti, CHP listelerinde hak ettiklerinin çok ama çok üstünde vekil elde ederken; bu partilerin kendi seçmenlerini sandığa götürmek konusunda ciddi bir çalışma yaptığı söylenemez. Deva ve Gelecek, AKP’den seçmen çalamadı. AKP’nin seçim yenilgisi alması halinde, buradan kopacak vekillerin kendilerine katılacağını pazarladılar, CHP ile yaptıkları liste pazarlıklarında.
EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI:
HDP: Kapatılma ihtimaline karşı HDP’nin seçime Yeşil Sol Parti saflarında katılması ve Yeşil Sol Parti’nin örgütlenmesinin buna uygun olarak 2-3 yıl öncesinden hazırlanması, iktidarın hesaplarını boşa çıkarmak açısından çok doğru bir taktikti. Buna partinin başına Çiğdem Kılıçgün Uçar’ın getirilmesi de dahil olmak üzere. Ancak bunca büyük medyaya sahip olmamıza rağmen, Yeşil Sol Parti’nin isminin halka ulaştırılmasında eksiklikler olduğu anlaşılıyor. (Kurdistan’da Sol Parti’ye yanlışlıkla binlerce oy verilmesi olacak iş değil!) Bu arada, TİP’in ortak listeyle seçime girme konusunda ikna edilememesi HDP yönetiminin en büyük eksikliği ya da hatası oldu. TİP’in ayrı listesi Emek ve Özgürlük İttifakı’na 5-6 milletvekili kaybettirmenin ötesinde ileriye dönük büyük bir ayrılıktır ya da birlikte mücadele etme şansının yitirilmesidir. Büyükşehirlerin AKP’ye kaybettirmek adına CHP’nin kazanmasına yardımcı olmak ve Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığına seçilmesine destek olma kararları, HDP’nin altını oymaya başladı. HDP, CHP’ye verdiği ‘geçici’ seçmen katkısının bir kısmını geri almakta zorlanıyor.
TİP: HDP için ÖDP, EMEP ve ESP gibi sosyalist partilerin kimi mensuplarının seçimlerde meclise taşınması, onların daha görünür hale gelip, partilerinin kitleselleşmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Böylece birlikte mücadele verilmek istenen ‘Türk’ sosyalist partiler daha güçlenecek ve Ankara’daki iktidarı ve partilerini daha fazla zorlayacaktır. TİP’in meclise taşınması kararı da böyle alınmıştı. Mecliste görünür hale gelen TİP’e (bir zamanlar ÖDP’ye olduğu gibi) halkın ilgisi oldukça büyük oldu. Bu süreçte TİP, yönetiminden başlayarak giderek ‘Beyaz Türkleşti’. TİP listelerinde seçime girmek isteyen kimi ünlüler, asla Yeşil Sol Parti saflarından aday olmaya yanaşmayacak insanlardı. Vekil seçilselerdi -hem de Yeşil Sol Parti’nin sağladığı baraj garantisiyle seçilmiş olmalarına rağmen- Meclis’te birlikte hareket etmeye yanaşmayacaklardı. Nitekim seçimlerde de aday göstermedikleri yerlerde Yeşil Sol Parti’ye oy vermedikleri anlaşılıyor. (Örneğin Aydın’da biz aday gösterseydik, biz kazanırdık ama sizin aday, vekilliği kazanamadı diyorlar. Keşke her yerde aday gösterseydik, o zaman TİP olarak oyumuz daha fazla olurdu, diyorlar.)