Erdoğan başkanlık seçimlerini kazandı, ancak her gün yaşanan gelişmelerden iktidarının sağlam bir zemine henüz oturmadığını görüyoruz. Bu süreç mahalli seçimlere kadar devam edecek, ancak ondan sonrası bugünlerden daha iyi olmayabilir.
Ekonomik durumda hiçbir düzelme olmadığı gibi daha da kötüye gidiyor. Vitrine iki isim yerleştirmek sermaye gelişi için yeterli olmadı. Mehmet Şimşek ve Erdoğan Körfez’de epey tur attı, ancak belirgin bir sonuç ortaya çıkmadı. Körfez ülkeleri ne İslamlık hatırına ne de Erdoğan için bir sermaye aktarımı yaptı. Onlar da Batı finans dünyasının nasıl davranacağını bekliyorlar. Faiz arttırımları olumlu bulunsa da yeterli görülmüyor. Aslında Batı dünyası üstü örtülü bir İMF programı bekliyor. Faizler yükseldikçe iç talep kısılacak, ekonomi durgunlaşacak ve işsizlik daha da artacak. Bugüne kadar Erdoğan faiz oranlarını düşük tutarak ekonomik canlılığı seçim dönemlerine gidilirken korumuştu. Artık bu yolun sonuna çoktan gelindi. Faiz artışları ve iç talebin kısılmasında Saray’ın ne kadar tutarlı olduğunu uluslararası finans kapital test ediyor. Anlaşılan atılan adımlar bu çevreleri henüz ikna etmemiştir. En son konu Mehmet Şimşek’in ağızından yeni özelleştirmelere gelip dayanmıştı. Mahalli seçimler yaklaşırken pahalılık daha da artıyor, yoksulluk çok can yakıcı hale geldi. Hazinenin dağıtacağı sadakalar da kalmadı.
Ekonomik alanda sıkıştıkça Saray, siyasi alanda bazı manevralara girişti. Esas amacı seçim sürecinde dikkatleri farklı yönlere çekmek olan bu girişimlerin hangi sonuçları doğuracağı belirsizdir. Can Atalay’ın vekilliği sorunundan konu anayasa krizine dönüştü. Anaya Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki çekişmede MHP çok militan tavır alırken Saray “hakemlik”le ortamı biraz yumuşatmaya çalıştı. Sorun gelip yeni bir anayasa yapılması konusuna dayandı. Cehenneme dönmüş ülkede bu konu mahalli seçimler sürecini bulandırmak için yeterli bir rol oynayabilir mi?
Saray bunların yeterli olmadığını düşünmüş olmalı ki, son olarak 50+1 konusunu ortaya atarak aslında oldukça mayınlı bir alana adım atmış oldu. Bu adımın genellikle “MHP’den kurtulma girişimi” olarak yorumlanması doğaldır. Muhatap MHP bu adıma oldukça sert bir cevap verdi. Politik ortam Erdoğan’ın bildik taktiklerinden birisiyle mi karşı karşıyadır? Nabız yoklaması için ortaya atılan görüşlere gelen tepkilere göre sonraki adımları hazırlamak Saray’ın bilinen taktik yoludur.
“MHP’den kurtulmak” gerçekten Saray’ın hedefine girmiş midir? Bu konu sadece bir ittifakın sona ermesi değil bugüne kadar gelen politik çizginin de en azından bazı yönlerden değişimi anlamını gelirdi. Bu noktada yeni bir siyasal manevra alanı İYİP cephesinden yaratılabilir mi? Bütün bu soruların cevabını vermek bugün için mümkün değildir veya erkendir. Ayrıca Cumhur İttifakı içinden bir çatlakla Saray’ın politik ortamı yumuşatacağı beklentisi önemli bir hata olur.
Bu hatanın iki yönü vardır. Saray iktidarı yıllardır o kadar çok siyasi ve ekonomik sorunu halı altına süpürerek biriktirmiştir ki, bir yumuşama denetlenemez gelişmelere yol açabilir. Kurumsal çürüme, mafyalaşma yönünden gelebilecek karmaşık tepkiler yanında, kitlelerin biriken öfkesinin nasıl bir yol izleyeceği bilinemez. Onun için Saray yeni anayasa ile yetkilerini gidebilecek en uç noktalara taşıma niyetindedir.
Öte yandan Cumhur İttifakı’nda bir sorundan hareketle politik ortamda bir yumuşamaya varmak bugüne kadar yapılan hatanın tekrarı olur. “Muhalefet”in telkiniyle kitleler tribünlerde seçim gününü beklediler. Böyle yersiz beklentiler tepkiyi felç eder. Öfke ve tepkinin örgütlenmesi ve kendini bir güç olarak ortaya koyması başarılamadığı durumda iktidar her zaman kendine bir yol bulabilir.
Saray’ın 50+1 önerisi geleceğe yönelik belirgin bir yol çizmekten çok geçmişten gelen birikimlerin bir dışa vurumu gibi duruyor. 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde başlayan Cumhur İttifakı esas olarak 7 Haziran 2015 sonrası “çökertme planı” üzerine yürümüştür. Bu dönemde dış ve iç politika “bekaa sorunu”ndan üretilen gerilim siyasetiyle yürütülmüştür. Bu dönemde kurumlarda keyfileşme hızla artmış, mafyalaşma özel olarak Cumhur İttifakı ortağı tarafından yönlendirilmiştir. Ülke adeta narko devlete dönüşmüştür.
Yine bu dönem “nass” gerekçe gösterilerek faizler düşürülmüş, yeşil sermaye düşük faiz yaygın göçmen işçi çalıştırarak özel karlar elde etmiştir. Sermaye birikiminden canhıraş payını almaya çalışmıştır.
Bütün bu gidiş duvara dayanmış, yeni bir sürecin eşiğine gelinmiştir. Eskinin aynen devamı artık mümkün değildir. En kritik nokta ekonomide bir dönüşün yapılmasının kaçınılmaz hale gelmesidir. Son seçimlerde 100. yıl hesaplaşması çok sönük yaşandı. Ancak önemli bir değişim sancısı içine girildiği için ve bu değişim sadece muhalefet için değil iktidar güçlerini de kapsadığından seçimle tamamlanmamış hesaplaşma, her gün yeni semptomlarla yaşanıyor. Yargı krizi, 50+1 tartışması yaklaşık 6-7 yıldır gelen sürecin sonuna gelindiğinin su yüzüne çıkan işaretleridir.
Ülkeyi saran “değişim” sancısının halklar lehine dönüşebilmesi için güçlü bir mücadelenin ön günlerinde olunduğumuzun bilinciyle davranmak gerekiyor.