Nusaybin’e bağlı Efşê (Kaleli) köyünde 3 yıl önce geri dönen Ezidiler modern bir ibadet ve taziye evini inşa ettiler. Ama bu umut 20 Mayıs günü kayyum atanan Mardin Belediyesi tarafından tümüyle yerle bir edildi
Seçim öncesi gerginlik seçimle birlikte daha da artmış durumda. Bu gerilimin neyi ortaya çıkaracağını net olarak kestiremesek bile, sonunun hayra alamet olmadığı ortadadır. Kendi yönetsel aygıtını gerilim ve kutuplaştırma üzerine kuran rejim, bu seçimde de gerginlik ve şiddet dozajını artırarak hedeflerine ulaşmak isteyecektir. Her gün vuku bulan yüzlerce şiddet, baskı ve yıkım olaylarından sadece birini örnek vererek devam etmek istiyorum.
Nusaybin’e bağlı Efşê (Kaleli) köyünde 3 yıl önce geri dönen Ezidiler modern bir ibadet ve taziye evini inşa ettiler. İnşa edilen bu ibadet ve taziye evi Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan birçok Ezidi için, kendi topraklarına geri dönmenin de umudu olmuştu. Ama bu umut 20 Mayıs günü kayyum atanan Mardin Belediyesi tarafından tümüyle yerle bir edildi. Bu yıkım her ne kadar yakın tarihin bir devamı olarak görülse de, kutsallara karşı yeni bir saldırı biçimi olarak algılanmaktadır Ezidiler tarafından.
Binlerce Ezidinin yaşadığı Efşê, doksanlı yılların sonlarına doğru iç savaşın yarattığı tahribatlardan ötürü boşaltıldı. Zorunlu göçün ilk mağdurları olan Efşê sakinleri Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldılar. Derin ve uzun bir stratejinin parçası olarak sahneye konulan militarist rejim Kürdi coğrafyanın demografik yapısının değiştirilmesini ana eksen olarak planladı. Böylece laiklik kaygısıyla sözde irtica ve teröre karşı yönetime el koyan cuntacıların ilk icraatları Kürtlerin üzerine yürümek oldu. Dolayısıyla coğrafyayı Kürtsüzleştirmek üzerinden kurulan 12 Eylül darbesinin savaş ve ıslah planı ilk etapta bir etnik temizlik pogromuyla azınlıkları bertaraf etmek oldu aynı zamanda. Özellikle Asuri/Süryani, Ermeni, Alevi ve Ezidilerin yurtdışına kaçmalarına yol açtı. Onun akabinde Kürt ulusal kimliğiyle ilişki kurmuş Kürtlerin iç göçe zorlanması ve köylerinin boşaltılması planı hayata geçirildi. Böylece yangına dönüşen coğrafyanın esas yerlilerinden olan Ezidiler çaresizlik içinde son çare olarak canlarını kurtarmak için bütün yaşanmışlıklarının hayat bulduğu evlerini, topraklarını, bağı ve bostanlarını ve en önemlisi hikâyelerini arkalarında bırakarak hazin bir yolculuğa çıktılar.
Tek tek köylerin yakıldığı veya boşatıldığı bir dönemde hiç kimsenin topraklarına dönmeye ne cesareti ne de takati vardı. Böylece Ezidilerin de kendi topraklarıyla ilişkileri neredeyse kesilmiş hale geldi. Ancak bütün bunları bozan istisnai bir kaide vardı.
Söz konusu istisnai durum, Avrupa’da ölen Ezidilerin son istekleri doğrultusunda ana topraklara geri verilmesi hikâyesiydi. Ezidi inancına göre her canlı, üzerinde doğduğu toprağa geri dönmeli/verilmelidir. Çünkü bedenin kendisine yabancı olan toprağa kolay kolay alışamayacağı gibi toprağın da her bedeni kabul edemeyeceği rivayet edilir. Aksi takdirde ruh ebediyen sıla acısı çeker. Yani 20 yıla yakın donukluk sonrasında toprak, Ezidi ölülerle tekrar tanışmıştı. Ancak Ezidilerin arkalarında bıraktıkları birçok köy ya devletin direkt direktifiyle ya da icazetiyle köy korucuları veya yerel aşiretler tarafından işgal edilmişti. Buna benzer birçok vaka resmi mahkeme tutanaklarına da intikal etmiş durumdadır. Komşunları tarafından el konulmuş malların lehte mahkeme kararları olmasına rağmen bir türlü esas sahiplerine verilmediğini ve verilmek istenmediğini biliyoruz. Buna rağmen Ezidilerin kendi köylerine dönme ve işgal edilmiş mallarını alma gayretleri aralıksız bir şekilde sürmektedir. Özellikle barış süreci olarak nitelendirilen döneme tekabül eden bazı olumlu gelişmeler köylerine dönme olanaklarını da oluşturdu.
Söz konusu olumlu gelişmeler, topraklarında kalmış 400 civarındaki cemaat üyesinin umudunu büyüten bir adım olarak görülüyordu. Böylece geri kalan cemaatin umudunu büyüten Avrupa Ezidilerin inşa ettiği ibadet ve taziye evinin yıkımı geride kalanların da umut ve güvenini yıkmıştır. Özellikle seçim öncesi yıkım mucitlerinin iş başına geçmiş olmaları yarım kalmış etnik temizliğin bariz bir devamı olarak görülmektedir. Hatırlanacağı üzere referandum döneminde de Viranşehir’de Ezidi mezarları yıkılmıştı. Her seçimin veya değişimin arifesinde özellikle Kürdi coğrafyada Ezidilere karşı pogromlar devreye sokulmaktadır. Dolayısıyla Efşê köyündeki ibadet ve cenaze evinin yıkımı Kürdistani azınlıklara karşı planlı bir saldırının emarelerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna karşı durmak her şeyden önce bütün halkların vicdani görevidir. Hükümet ise bir an önce bu kirli oyunlardan vazgeçmeli ve ellerini halkların mal, mülk ve kutsallarından çekmelidir.