Seçim sonuçlarını analiz edenler, CHP’nin kazandığı belediyelerin bulunduğu kentlerde elde edilen milli gelir miktarını ve buralarda yaşayan nüfus sayısını özellikle vurguluyorlar. Haklılar. Böylece CHP’nin birinci parti olması daha somut bir anlam ifade ediyor.
Ancak bu “zengin” kentlerdeki seçmenlerin analizinde aynı vurgular pek yapılmıyor. Oysa CHP’nin seçimi kazandığı kentlerde iki sınıf yaşıyor. Bunlardan birisi o kentlerde yaratılan milli gelirin aslan payını yutan küçük bir azınlık. Nüfusun yüzde sekseni aşan kesimi ise işçiler, emekçiler, dargelirli küçük esnaflar ve emekliler.
Seçim analizcileri kentlerin zenginleriyle fakirlerinin oylarını aynı sepete koyarak, seçimin sosyal sonucunu bulandırıyorlar. Sanırsın ki, bu kentlerin zenginleriyle fakirleri birleşmiş, CHP’yi birinci parti yapmış. Eğer CHP bu analizciler gibi düşünürse, önümüzdeki günlerden başlayarak işkenceye dönüşecek olan Şimşek sözde reformlarının, gerçekte halk karşıtı ekonomik politikanın karşısında doğru bir tutum alamaz. Propagandası istakoz yiyenlere ve Maldiv’de tatil yapanlara karşı demagojik bir hal alır. Sorunun özü, kapitalist sınıfın, özellikle rant ve faiz sermayesinin (müteahhitler ve bankerler) yağması ve bankalarla bütünleşmiş tekelci endüstri sermayesinin maksimum kâr amaçlı emek sömürüsüdür. Olacak şey değilse de, CHP eğer sosyal demokratlığa yönelecekse, işin özünü sulandırmamalıdır.
Elbette CHP’den beklenen sosyalist devrim amaçlı sınıf mücadelesi değildir. Gelebileceği yer, maksimum sosyal-reformculuktur. Vergi adaleti, sendikal özgürlük, “sosyal devlet” gibi kavramlarla ifade edilebilen bir program izlemesidir.
Özgür Özel ve arkadaşları ile az sayıda seçim analizcisi, haklarını yemeyelim, seçim zaferlerinde Kürt halkının rolüne değinmektedirler. Ama bazıları ve bu arada bizim kimi yazarlarımız Kürt seçmenlerin DEM Parti’nin “CHP’yle AKP’yi eşitleme” politikasına rağmen CHP’ye oy verdiklerini iddia etmekte. Ayıp olmasa bunu da kendilerinin yaptıkları çağrıya bağlayacaklar. Oysa DEM Parti, bu seçimde çok boyutlu bir taktik uyguladı. Geçmişten farklı olarak kendi adaylarıyla seçime katılarak metropollerdeki seçmenini tüm seçim kampanyasında, mesela Newrozlarda kendi etrafında topladı. Seçmenin CHP kuyruğuna politik ve ideolojik olarak takılmasını önledi. Diğer taraftan CHP’yi yerellerde (İstanbul da yereldir, unutmayalım), davul zurnayla ilan etmeden, dolaylı destekleme yolunu tuttu. Propagandasının sivri ucunu CHP’ye değil, AKP-MHP iktidarına karşı çevirerek, kimi yerellerde Kürt seçmenin eşsiz deneyim ve bilincine gerekli mesajı verdi. Dolayısı ile Kürt seçmen, özellikle İstanbul’da partisiyle birlikte gereğini yerine getirdi.
Seçimleri analiz edenlerin hiçbir şekilde dile getirmediği sonuca gelince: CHP Türkiye çapında birinci partidir, ama DEM Parti de Kürdistan’da, üstelik CHP’ye karşı uygulanmayan bütün baskı, hile ve kaydırılmış üniformalı sahte seçmenlere rağmen birinci partidir. Nispi bir demokrasi olsa, DEM Parti’nin oyları, Kürdistan’ın doğal sınırlarına bile dayanacaktır. Bu olgu çok önemlidir. Böylece Kürt halkı DEM Parti vasıtasıyla hem tüm Türkiye çapında CHP’nin birinci parti olmasını ve AKP-MHP iktidarının azınlığa düşürülmesini sağladı, hem de Kürdistan’da faşizmin kayyım rejimini yıkarak, Türkiye’nin demokrasiye kavuşması yolunda rejime ağır bir darbe indirdi.
Eğer CHP bu gerçeği politikasının merkezine yerleştirirse, ülkeyi felakete sürükleyen Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe geçmişte verdiği desteği sona erdirir ve Türklerle Kürtlerin birlikte elde ettikleri 31 Mart seçim zaferinin gereklerini yerine getirir, adına layık bir sosyal demokrat parti olamasa da demokrasi ve barış mücadelesinin başarısına çok büyük bir katkıda bulunur.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Erdoğan’la buluşacağı şu günlerde, CHP’nin Türkiyeli işçilerden, emekçilerden, yoksullardan, ezilenlerden oy aldığını hatırlaması ve Kürdistan’da birinci parti olan DEM Parti’nin demokrasi ve barış mücadelesindeki müstesna rolünü akılda tutması, bu buluşmayı “milli mutabakata”, emekçilerin ve Kürt halkının çıkarlarına sırt çevirip diktatörlükle uzlaşmaya varmaması için bana kalırsa en büyük önlem olacaktır. Yani Mehmet Şimşek’in kemer sıkma programına ve derin devletin Suriye-Irak sınırları boyunca 40 kilometre derinlikte Danimarka büyüklüğünde bir toprağı işgal hedefine verilecek destek seçim zaferini sıfıra indirir.
Yazık olur.