DEM Parti ve TJA’nın düzenlediği söyleşide konuşan siyasetçi Sebahat Tuncel, ‘Onurlu bir yaşamı seçenler olarak, örgütlenerek kendimizi var edebilmeliyiz. Yeni yaşamı var etmeliyiz. Yeni bir dönemi başlatmak zorundayız’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Parti İzmir Kadın Meclisi ve Özgür Kadın Hareketi (TJA), siyasetçi Sebahat Tuncel ve Dersim Milletvekili Ayten Kordu’nun katılımıyla “Tecride karşı özgürlük mücadelesinin, irade gaspına karşı yeniden inşanın öncüsüyüz” şiarıyla söyleşi düzenledi. Jîn Art Sanat Evi’nin konferans salonunda düzenlenen söyleşiye, çok sayıda kadın dinleyici olarak katıldı.
Söyleşideki ilk konuşmayı yapan DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekerek, buna karşı mücadelenin sürdüğünü ve kendilerine güç veren ve büyütenin PKK Lideri Öcalan’ın paradigması, kadın kurtuluş ideolojisi olduğunu söyledi.
‘Tecrit kaldırılmazsa demokratikleşme mümkün olmayacak’
Kordu, “Bütün antidemokratik uygulamalar tecrit ile başladı. İmralı’dan başlayan tecrit, tüm toplumsal kesimlere uygulanarak devam ediyor. İnkar ve imha sürecinin ilerleyemeyeceğini söylüyoruz. İkinci yüzyılda tecrit politikası kaldırılmalı, kaldırılmadığı sürece Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün olmayacaktır. Tecrit duvarlarını mutlaka yıkmamız gerekiyor. Tecridin kaldırılmasıyla ekolojik kadın özgürlükçü bir felsefeyi inşa edebiliriz” dedi.
Kordu’dan sonra konuşan Sabahat Tuncel ise 2015’ten bugüne sistematik bir devlet şiddeti ile karşı karşıya olduklarını belirterek, “İçeride, dışarıda, sokakta, her yerde bir korku rejimi yaratıp, Türkiye’yi bir mafya düzenine dönüştürdüler. Bunun yarattığı siyasi, ekonomik ve sosyal koşullar var. Kürtlere karşı soykırım planını ortaya koyan devlet, sonuç elde edemedi. Gözaltı ve tutuklamalarla zayıflatsa da bunu başaramadı. Cezaevinden çıktık, yine buradayız ve mücadele ediyoruz” diye belirtti.
‘Abdullah Öcalan özgür olmadan, özgür olamayız’
Tuncel konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan İmralı Cezaevi’nde olduğu sürece özgür olmayacağız. Bu sistemi yıkmadığımız sürece Türkiye’de demokrasi, barış mümkün değil. Çünkü Türkiye’nin savaş ve çözümsüzlük politikasının merkez üssü İmralı Ada Cezaevi’dir. 2013-2015 sürecinde devlet bir yandan İmralı’da müzakere yürütürken, bir yandan da Kürtlere karşı bir soykırım planı yaptı. Bu gizli planlar başka bir ülkede ortaya çıksa yer yerinden oynardı. Kürtlere karşı uygulanan gizli planların altında Türkleştirme var. Türkiye ciddi bir rejimi yaşıyor. Sistemin krizine ne yazık ki sol sosyalistler çözüm olamadı. Sistem kendisini kriz üzerinden yeniden organize ediyor.
Tecrit rejimi artık tüm cezaevlerine yayılmış durumda. Cezaevlerindeki tecrit öyle bir duruma geldi ki tutsaklar nefes dahi alamıyor. İmralı tecridi o yüzden sadece Kürtlerin meselesi değil. İnsan hakları savunucularının, Türkiye’de demokrasi ve barış isteyen herkesin meselesi. Barış, kardeşlik ve birlikte yaşam istiyorsak, Türkler, Kürtlerin hakkını daha fazla savunmalı. Bunu beceremediğimiz için AKP baskı politikasını yaygınlaştırdı.
‘Kürt sorununu çözmeyen kriz yaşıyor’
Cumhuriyet kurulurken Kürtlerle birlikte kurdular. Ama ilk inkar ettikleri yine Kürtler oldu. Kürtleri yok edemedikleri için her 10 yılda bir krize giren ve darbeler olan bir sistem yaşandı. En son yaşanan 15 Temmuz darbe süreci de Kürt sorununu sürekli çatışma zemininde tutma, inkar ve asimilasyon politikasıyla alakalıydı.
Devlet demokratik siyasetin yollarını kapatmak istiyor. Bu yol kapatılırsa şiddete yol açılır. Kürtler şiddet istemiyor, devlet şiddet istiyor. Kürtler ‘demokrasi, barış, özgürlük’ dedikçe, devlet ‘Sen teröristsin, bunları talep edemezsin’ diyor. Asıl terörizm Kürtlerin dil, kimlik ve kültür haklarının gasp edilmesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir insanın varlığını yok saymak en büyük insanlık suçudur. Nasıl diğer milletlerin hakları varsa Kürtlerin de hakkı var. Asıl meselemiz bu. Buna itiraz ettiğimiz için baskı rejimi ile karşı karşıya kalıyoruz.”
‘Politikası olmayan şiddete başvurur’
21’inci yüzyılda Kürt halkının halaylarının engellendiğini dile getiren Tuncel, “Bugün yaşananların 1990’lardan ne farkı var. 90’larda kaba şiddet vardı, şimdi psikolojik. Bu baskılara karşı itiraz etmek, direnmek önemlidir” diye kaydetti.
Tuncel ayrıca dün Meclis’te AKP’lilerin saldırılarına işaret ederek, “AKP yolun sonuna geldi. Elinde kalan tek şey baskı ve zor. Sözü, politikası olmayan şiddete başvurur. Türkiye’de hiç bir yer güvende değiliz. AKP toplumsal bir çürümeyi inşa etti. AKP’nin yarattığı şiddet ve baskı politikalarına karşı birlikte direneceğiz, mücadele edeceğiz” diye belirtti.
‘Yeni bir dönemi başlatmak zorundayız‘
Tüm bu yaşananlara karşı toplumsal barışı inşa etmenin temel sorumluluk olduğunu ifade eden Tuncel, “Barışı talep etmiyoruz. Toplumla birlikte yeni yaşamı inşa edeceğimizi söylüyoruz. Örgütlü kadınlar olarak önce kendimizi özgürleştireceğiz, sonra da toplumu özgürleştireceğiz. Evet bunun sonucunda korku, baskı tutuklama vardır. Ama nihayetinde onurlu bir yaşam da vardır. Onurlu yaşam için kendimizi özgürleştirmeliyiz. Onurlu bir yaşamı seçenler olarak, örgütlenerek kendimizi var edebilmeliyiz. Yeterince bedel ödedik. Yeni yaşamı var etmeliyiz. Yeni bir dönemi başlatmak zorundayız. Buradan çıkışın yolu örgütlü mücadeleyi yükseltmektir. Kendi siyasetimizi toplumsallaştırmaktır” diye konuştu.
Söyleşi soru-cevap bölümünün ardından son buldu.
Kaynak: MA