Çalışma hayatına dair istatistikler her 6 ayda bir resmi gazetede yayınlanıyor. Sayılar ile yüzde hesaplarından oluşan, her yıl temmuz ve ocak ayında resmi gazetede yayımlanan istatistik, çalışma hayatımızın rakamsal bir fotoğrafı. 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre bakanlık her 6 ayda bir hangi işkolunda kaç işçi çalışıyor, hangi işkolunda hangi sendika kaç üyeye sahip ilan ediyor. Böylece hangi sendikalar işkolundaki işçilerin yüzde 1’ini örgütleyerek işkolu barajını aşmış ve bir sonraki istatistik açıklanana kadar toplu sözleşme imzalamaya “yetkili” sendika olmuştur belli olur. Yetki meselesi kadar önemli bir diğer boyut da bu verilerin çalışma hayatı ile ekonomik yaşama dair göstergeler olmasıdır.
2019 Ocak istatistiklerine yansıyan genel manzaraya baktığımızda işçi sayısında genel bir düşüş sendikalı işçi sayısında ise aksine bir artış olduğunu görüyoruz. Bir yıl önce Türkiye’de 13 Milyon 844 bin olan işçi sayısı 2019 Ocak ayında 13 milyon 400 bine gerilemiş. Oysa aynı sürede sendikalı işçi sayısına baktığımız zaman 2018’de işçi sınıfının %12’si sendika üyesiyken bu yıl sayının %13,8 olduğunu görüyoruz. Bu arada ilginç bir diğer nokta ise bu bir yıllık süreçte yayınlanan ara istatistikteki toplam işçi sayısı: 2018 Temmuz’da yani 6 ay önce Türkiye’de toplam işçi sayısının 14 milyon 121’ine çıktığı görülüyor.
Yani 2018’in ilk 6 ayında 277 bin kişi işe giriyor bir sonraki 6 aylık dilimde 710 bin kişi işsiz kalıyor. Adeta havuz problemi. Yaz aylarındaki 277 bin kişilik artış inşaat, tarım ve turizm sektöründeki mevsimlik istihdamla, sonraki 6 ayda 710 bin kişilik düşüş ise ekonomik krizle açıklanabilir. Sendikal mücadelenin deneyimli isimlerinden Ergün İşeri bu düşüşü Sendika.org sitesindeki yazısında değerlendirirken daralma yaşanan iş kolları oranlarını ortaya koydu. İşeri’ye göre inşaat işkolunda çalışan sayısında % 30 azalma söz konusu. Bu işkolunu % 15,5 azalma ile turizm (konaklama) takip ediyor. Çimento, toprak ve cam % 14,64, madencilik ve taş ocakları % 11,19 ve avcılık, balıkçılık, tarım ve ormancılık % 11,09 ile en fazla istihdam kaybının yaşandığı işkolları.
Krizin etkisinin kendini gösterdiği çalışma hayatı istatistiklerinde işçilerin sayısı azalırken sendikalı işçilerin sayısının arttığı görülüyor. Son bir yılda sendikalı işçi sayısının %1,5’tan fazla artış göstererek %13,8’e çıkması kulağa olumlu bir gelişme gibi geliyor. Ama kazın ayağı öyle değil. Bu sayısal artış büyük oranda 2018’de hayata geçirilen ve taşerona kadro adıyla yapılan düzenlemeyle ilişkili. Başta belediyeler olmak üzere birçok işkolunda taşeron işçiler yeni statülerine kavuştuktan sonra sendikaya üye oldu. Böylece sendikalı işçi sayısı arttı. Ama maalesef bu sendikal üyelik genellikle kamu kurumu ya da belediyede yönetimi tarafından tercih edilen, işverene yakın sendikalara işçilerin üye yapılmasından ibaretti. Üye olanların çalışma koşulları işveren ve devletin müsaade ettiği kriterlere göre belirlenmeye devam etti. Yapılan toplu sözleşmeler pek parlak değil, biraz daha mücadeleci olup uzlaşmayanlar ise Yüksek Hakem Kurulu kararına tabi. Grev zaten biliyorsunuz fiilen yasak
Bazen nicel verilerin yanına nitel verileri koymak gerçekleri anlamamıza yardımcı oluyor. İşveren rızasına dayalı sendikal örgütlenme çizgisi istatistiklere sendikalı işçi sayısında artış olarak yansısa da aslında bir yanılsamadan ibaret. Türkiye’de 1 milyon 859 bin sendikalı işçi bulunuyor. Bu sendikalı işçilerin 975 bini Türk İş, 684 bini Hak İş, 171 bini DİSK üyesi. Türk İş’in sendikal çizgisi herkesin malumu. Hak İş ise adeta bir AKP projesi. Sadece son 6 yılda üye sayısı neredeyse 5 kat arttı. Kamu kurumlarında ve AKP’li belediyelerde Hak İş’li olmak kaçınılmaz bir durum. Kısaca İşçi sınıfın yüzde 90’ı “sarı sendikalara” emanet. Devletten ve işverenden bağımsız bir sendikal çizgi güçlenmedikçe ve sendikal örgütlenme toplu sözleşme sarmalını aşan bir pratik yaratmadıkça saymak gerçeği anlamada eksik bir yöntem olarak kalacak.