Bir kez daha ayrımcılık yapıldı ve infaz düzenlemesi yasalaştı. Oysa, darbeciler tarafından yazılmış ve hala geçerliliğini koruyan 1982 Anayasa’nın 10. Maddesi “kanun karşısında herkesin eşit olacağını” yazar. TC devletinin altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve daha birçok sözleşme ötekileşmeyi ve ayrımcılığı yasaklar.
Aslında infaz eşitsizliği her zaman var olan bir durum.
Eğer adli bir suç işleseydiniz her zaman, siyasi suçlara oranla daha az ceza yatardınız. Bu uygulama her zaman varlığını devam ettirdi.
Siyasi görüşleriniz devlet aklından farklı ise, TC devletinin “ kırmızı çizgilerini” eleştiriyorsanız “en büyük suçlu” sizsiniz. Örnek vermek isterim, Alaattin Çakıcı bu infaz düzenlenmesinden yararlandı. Çakıcı, bir kadını çocuğunun gözleri önünde öldürmüş, defalarca ölüm emri vermiş, yaralama olayına karışmış, kamuoyun MAFYA tabir edilen bir yapının mensubu hatta bir zamanlar Tayyip Erdoğan’ı bile tehdit etmişliği var. İşte bu Alaattin Çakıcı serbest.
Başka bir örnek, Fatma Tokmak. 1996 yılında işlemediği bir “siyasi suç” nedeniyle gözaltına alındı. 2 buçuk yaşındaki çocuğu Azad ile birlikte işkence gördüler. Azad’ın elinde ve sırtında sigara söndürüldü. Azad bebekliğinden bu yana annesini bekledi. Fatma gözaltına alındığında hiç Türtçe bilmiyordu. Okuyamadığı bir ifadeye parmak bastırıldı. Cezaevinde kalp hastası oldu, Adli Tıp Kurumu’nun verdiği rapor ile 9 yıl sonra cezaevinde çıktı. 5 yıl çocuğu Azad ile yaşadı. Yerel Mahkeme’nin verdiği ceza Yargıtay’da görülürken sigortalı bir işte çalıştı. Çocuğuna ve kendisine baktı.
Ona defalarca yurt dışına gitmesini önerdiğim halde, “suçum yok Yargıtay cezayı bozacak” diyerek burada kalmayı tercih etti. Ancak ne yazık ki Yargıtay aldığı cezayı onayladı ve Fatma Tokmak yeniden cezaevine girdi. Azad küçükken her polisi gördüğünde korkardı ve etkilenirdi. Fatma Tokmak’ın, hastalığı nedeniyle cezaevinde kalamayacağına dair İnsan Hakları Vakfı’nın vermiş olduğu raporu var.
Ancak Adli Tıp buna onay vermediği için, Fatma Tokmak böylesine salgın döneminde birçok hasta mahpus gibi “kaderine terk edilmiş” durumda.
Şimdi soruyorum, sözcüklerin arkasında, sayıların arkasında gizli kalmış insan hikayelerini anlamak çok mu zor?