Bertolt Brecht’in ‘erik ağacı’ şiirindeki, ‘Büyüyemiyor, zavallıcık, Büyümeyi isterdi tabii. Çok az görüyor güneşi…’ dizeleri güneş ışınlarını almadan hem yaşamsal hem de toplumsal anlamda gelişilemeyeceğini vurguluyor. Güneşe bakmak ve ağaç olmak gerekir bazen
Yusuf Gürsucu
Dünya üzerinde 370 milyon yıldır varlığını sürdüren ağaç, insanlar daha ortada yokken vardı. Günümüzde ise ağaç diğer bütün canlı varlıklar gibi kapitalizmin elinde bir metaya dönüştürüldü. Oysa gündemimizden hiçbir biçimde çıkarmamamız gereken en önemli yaşamsal olan şey, su, toprak ve ağaçların birlikte yaşadığı orman varlığıdır. Bizlerin su, toprak ve orman varlığına dönük gösterdiğimiz ilginin çok fazlasını kapitalist düzen gösteriyor. Türkiye’de sermayenin iktidarı olan AKP ise, zaten ta kuruluşundan bu yana ormanlara yönelik ilgisini tüm kapitalist ülkelere pabuç yalatacak kadar en ileri düzeyde sergiliyor.
Geleceği gözden çıkaramayız
Uzun süredir yasalar ve yönetmelikler yayınlayıp doğal yaşama el konularak sermayeye yağma alanları yaratılıyor. Bizlerin ilgisi ise buna engel olup suyun, toprağın ve ormanların kendi ekosistemleri içinde varlığını sürdürmelerini sağlayarak doğanın ve dolayısıyla onun bir parçası olan insanın geleceğini savunmak. Bu ilgi ve alakada kim daha güçlü ve mücadeleci ise maalesef kavgayı o kazanıyor. Pablo Neruda bir şiirinde ağacı bir metafor olarak kullanırken halkların mücadelesini ağaç üzerinden aktarıyor: “Savun çiçek-taçlarının bitimini / düşmansı gecelerden al payını / şafağın devri için nöbet tut / yıldıza bürünmüş tepelerde soluklan ve savun ağacı / dünyanın tam ortasında büyüyen ağacı.”
İnsanlığın bitmek bilmez çilesi aynı ağaçlar gibi kesintisiz sürerken, ağacı savunmadan kendi haklarımızı savunabilmemiz olanaksız. Ağaç varsa yaşam var, yoksa insanlığın da sonu gelmiş demektir. Dünyada kapitalizmin neden olduğu ekolojik krizin sonuçlarından biri orman varlığının hızla tükenmesi. Ormanlar sermaye birikimine bağlanırken, ormanları kereste deposu olarak gören gözlere karşı savunmak kendi yaşam hakkımızı savunmaktır. Ormanlar, su, toprak, ve biyolojik çeşitliliği bünyesinde bulunduran çok önemli ve çok büyük kompleks ekosistemlerdir.
Yaşamın simgesi: Ağaç
İlk insanlarda ağaçlar yaşamın, ölümün ve yeniden doğuşun simgesi olmuştur. Pek çok kültürde ağaçların ruhu olduğuna inanılmaktadır. En eski ağaç ruhu, Yunan mitolojisindeki dryadlardır. Dryad kelimesi Yunanca “meşe ruhu” anlamına gelmekle birlikte diğer ağaçların ruhu için de bu tanım kullanılmıştır. Dryadlar insanlarla evlenebilmekte olup, sözgelimi Orpheus’un eşi Eurydike bir ağaç perisiydi. Kürtlerin geleneksel dinlerinden olan Ezdayeti inancına göre dünya sular ile kaplıydı ve Tanrı, sırtında beyaz inciyi taşıyan kuşun üzerine konup dinlenmesi için kökleri yerin dibine, dalları ise gökyüzüne doğru uzanan bir ağaç yarattı. Bu ağaca da ”Dara Herherê” adı verildi. ‘’Dara herherê” sözcüğü analiz edildiğinde dar; ‘ağaç’ herherê; sonsuzluk, gitmekle bitmeyen’ anlamını içerir.
Oğuz Atay’ın tutunamayanlar kitabındaki kahramanı Turgut Özben, kitabın hayali kahramanı Olric’e seslenirken, “İnsan nedir bilir misin Olric? Nedir efendimiz? İnsan; ağaçları kesip onlardan kâğıt yapan sonrada o kâğıtlara ‘ağaçları koruyunuz’ yazandır” der. Buradaki insan vurgusu, özünde kapitalist işleyişe dairdir. Dünyada orman varlığı madenlere, kapitalist endüstriye kurban edilirken, diğer yandan kapitalizmin daha çok büyüme daha çok üretme süreçleri ormanları yok etmektedir. Bu üretim süreçlerinin önemli bir çıktısı olan küresel ısınma nedeniyle ise ormanlar adeta yakılarak soykırıma uğratılmaktadır.
Kürtler, güneş ve ağaç
Dünyada 1990’lardan itibaren 30 yıllık dönemde 420 milyon hektar, yani Türkiye yüz ölçümünün yaklaşık beş katı kadar orman varlığı yok edildi. Türkiye’de ise 2020 sonuna kadar 748 bin hektar yok edildi. Bununla da kalmadı ve sadece 2021 yılında 140 bin hektar orman yakılarak-yanarak katledildi. Yok oluş hızla devam ederken, son 5 yılda Kürt coğrafyasında yakılan ve kesilen orman varlığı bu rakamlar içinde yer almamakta. Çünkü buradaki yok edilen ormanlar aynen Kürtler gibi yok sayılmakta.
Kürt halkının simgesi olmuş olan güneş ise olmazsa hiçbir yaşam türü oluşmazdı. Bertolt Brecht’in ‘Erik Ağacı’ şiirindeki, “Büyüyemiyor, zavallıcık, Büyümeyi isterdi tabii. Çok az görüyor güneşi…” dizeleri güneş ışınlarını almadan hem yaşamsal hem de toplumsal anlamda gelişilemeyeceğini vurguluyor. Güneşe bakmak ve ağaç olmak gerekir bazen, ancak her zaman Nazım Hikmet’in dediği gibi, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine” diyebilmektir yaşam…
Bu ağaçtır, halkın ağacı,
bütün savaşanların,
özgürlük bilincinde olan halkın ağacı.
Pablo Neruda