Mehmet Durak Karak’ın yeni müddetnamesini yazan ilgili Savcı, kendi kendine Karak’ın müebbet hapis cezasını, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevirmiş! İnsaf yani, bir savcı bu kadar mı, yasalardan ve hukuktan bihaber olur
İçeriden / Hüseyin Aykol
Daha önceki yıllarda da birkaç kez gözaltına alınıp, tutuklansa da, en son 1995 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanıp müebbet hapis cezasına çarptırılan Mehmet Durak Karak, tüm diğer siyasi müebbetlikler gibi 30 yıl cezaevinde kaldıktan sonra denetimli serbestlikle tahliye olması gerekiyordu. Nitekim kendisine verilen ilk müddetnamede tahliye tarihi olarak 17 Haziran 2025 yazıyordu.
Ancak 1996, 2006 ve 2024 yıllarında aldığı hücre cezaları gerekçe gösterilerek kendisinin infazının yakıldığı belirtildi. Oysa bir mahpusun hücre cezaları yüzünden infazının yakılabilmesi için hücre cezalarının aynı yıl içinde olması gerekir. Değişik yıllarda alınsa da hücre cezalarının infazın yakılması için yeterli olduğu şeklinde yorumlansa da, Mehmet Durak Karak’ın yeni müddetnamesinde tahliye tarihi olarak 6 yıl sonrası yazılması gerekiyor. Nitekim bu haneye Haziran 2031 tarihi yazılmış.
Ancak yeni müddetnamedeki skandal işte burada başlıyor: Denetim bitim tarihi: Haziran 2031, Hak ederek tahliye tarihi: Ölünceye kadar, diye yazıyor… Tahliye tarihi olarak “Ölünceye kadar” diye yazılması, ancak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen kişilerin müddetnamelerinde yazar. Mehmet Durak Karak’ın yeni müddetnamesini yazan ilgili Savcı, kendi kendine Karak’ın müebbet hapis cezasını, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevirmiş! İnsaf yani, bir savcı bu kadar mı, yasalardan ve hukuktan bihaber olur. İnsanların psikolojisi ile oynamayın lütfen!!!
* * *
Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Mustafa Kocatürk, 18 Kasım 2024 günü gönderdiği faks mesajında şöyle diyor: “Ağabeyim Resul Kocatürk’ü 12 Kasım Salı günü sabahı İzmir-Kırıklar Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürdüler. Sabah sayımından önce gelip, Kırıklar’a sevkinin olduğunu söylediler. Tahliyesine sadece bir buçuk yıl kalmışken ve bunca sağlık sorunu varken, tam bir tecrit hapishanesi olan Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürülmesi olacak iş değil!
Götürülürken biraz iyiydi ama kelepçeli bir halde onca uzun yolculuk yüzünden çok yorucu olmuştur herhalde. Ertesi gün, İzmir’e gönderildiğini eşine telefon ile haber verdik. Ağabeyim Resul’ün odamdan ayrılması ardından, dosya arkadaşlarımdan Sadık Sabancılar benim yanıma verildi. Şimdi onunla birlikte kalıyoruz. Tanıdık ve tüm dostlara selamlar…”
Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde tünel çalışması ortaya çıktıktan sonra, buradaki siyasi mahpusları başka cezaevlerine dağıtmaya başlamışlardı. Şimdi -bilebildiğimiz kadarıyla- cezaevinde galiba 5-6 siyasi mahpus kaldı. Ancak cezasını tamamlamasına sadece 1.5 yıl kalan bir kişiyi ve üstelik kardeşinin yanından ayırarak ailesinden çok daha uzak bir yere sürgün etmenin anlamı nedir? Bir kişiye zaten müebbet hapis cezası vermişsiniz. Daha da fazla bir cezalandırma arayışında olmaya ne demeli!
* * *
Gebze M Tipi Kadın Cezaevi’nde tutulmakta olan Hatice Onaran, 11 Kasım 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “30 yıl kadar önce de kaldığım hapishaneye tekrar gelmek, özgürlük talebi ve insanlığımızın cezalandırılması olmasaydı, oldukça nostaljik bir durum olabilirdi. Maalesef hayat denen bu yolculukta acı, dram ve trajedi payımıza düşendir.
İyiyim! ‘Şimdilik’ idare ediyorum. Onkoloji kısmına götürdüler; Mart ayında tekrar kontrol edecekler. Umarım sizler de iyisinizdir. Dışarıda akşam yatarken sabah ne ile karşılaşacağız, diye düşünmeden edemezdim. Şimdi içeride de aynı durumu yaşıyorum. Bir el kalktı… Toplumsal olarak huzur ve güvene hasretiz ama mücadele etmekten de vazgeçmeyeceğiz. Bizim yaşam kavgamız da bu!”
Yılların insan hakları mücadelecisi Hatice Onaran hakkında açılan davayı ve kendisine verilen hapis cezasını duymayanlara hatırlatmakta yarar var: Hatice, içerideki hasta mahpuslar için dışarıda bir şeyler yapmaya çalışan birisi. Her hafta yapılan açıklamaları kaleme alanlardan ve dahası onlarla mektuplarla iletişim kuruyor. Bu süreçte bir mahpus arkadaşına para gönderdiği için hakkında dava açıldı ve duruşmaları sona erdiğinde kendisine 4 yıl 2 ay hapis cezası verildi.
Düşünün devletin bir postanesine gidiyorsunuz. Oradan cezaevindeki kişiye gönderdiğiniz para devletin kasasına yatırılıyor ve o para söz konusu cezaevi kantininden alınan kimi gıda maddeleri için harcanabiliyor. Böylesi bir para, nasıl örgüt finansmanı olarak değerlendirilebilinir? Kanser hastası olan Hatice Onaran’ın tedavisinin cezaevinden yapılmasının zorluğu da ortada. Umarız bir şekilde kendisi -tedavisi için- bir an önce tahliye edilir.”
Not: Bu haftanın karikatürü Sinan Adıgüzel’den. Kendisine teşekkürler…
MEKTUBU GELENLER:
Hatice Onaran – Gebze M Tipi Kadın Cezaevi
Mustafa Kocatürk – Kırıkkale F Tipi Cezaevi
Sadık Sabancılar – Kırıkkale F Tipi Cezaevi
Sinan Adıgüzel – Kırşehir Yüksek Güvenlikli CİK