Gün Matbaacılık’ın 21 çalışanı hakkında açılan davanın ilk duruşmasında mahkeme başkanı sahibi Kasım Zengin’e, “Gazete neden gece vakti basılıyor?” sorusunu yöneltti. Savcı, verdiği mütalaasında tüm tutukluların tutukluluk halinin devamını talep etti.
Mahkeme kararıyla TMSF’ye devredilen Gün Matbaacılık çalışanları hakkında aralarında sahibi Kasım Zengin ve 20 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması, Silivri Cezaevi karşısında bulunan duruşma salonunda devam ediyor.
Duruşmaya tutuklu yakınları, siyasetçiler ve basın çalışanlarının yanı sıra müdafi avukatlar katıldı. Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada ilk olarak savunmayı matbaa sahibi Kasım Zengin yaptı.
Gün Matbaacılık’ın bastığı Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin yasal bir gazete olduğunu belirten Zengin, sadece İstanbul’da değil; Adana, Ankara gibi birçok ilde baskınının olduğunu; ancak sadece Gün Matbaacılık’ın suçlandığını söyledi. Bu durumun, iddia makamının eksikliği olduğunu ifade eden Zengin, “Gazetenin vergi levhası var, biz de bu gazete ile ticari ilişkisi içerisindeyiz. Onlar kendi hazırlığını yapar biz de sadece basarız. Kaldı ki her gün Cumhuriyet Savcılığı’na gazetenin basıldığı bildirimi yapılıyor. Tüm yasal prosedürler uygulanıyor” dedi.
Mahkeme’den Zengin’e: Neden gece basıyorsunuz?
Gazete basımı dışında dergi, kitap, takvim vs. gibi çok sayıda baskı işi yaptıklarını ifade eden Zengin, “Özgürlükçü Demokrasi gazetesi işimizin sadece yüzde 5’ini karşılamakta. Suçlamaları kabul etmiyorum. Matbaamız, herhangi bir örgütün matbaası değil. Bu gazete dağıtımını, Yaysat’ın yanında diğer illere de Türk Hava Yolları (THY) yapmakta. Yaysat ve THY’nin gazete ile ne kadar iş ilişkisi var ise bizim de o kadar bir ilişkimiz var” ifadelerini kullandı. Mahkeme heyetinin, “Gazete neden gece vakti basılıyor?” sorusu üzerine Zengin, “Tüm günlük gazeteler akşam 17.00-24.00 saatlerinde basılmakta. Günlük gazete gündüz basılmaz” yanıtını verdi.
Zengin, son olarak 6 aydır hukuksuz bir şekilde tutuklu olduğunu, mal varlığına el konulduğunu ve ciddi mağduriyetinin olduğunu belirterek tahliyesini talep etti.
‘Basılan şeylerin içeriğini kimse okumaz’
Ardından söz alan matbaa çalışanı İrfan Karaduman da, 2016 yılından bu yana matbaanın teknik işlerinde çalıştığını, matbaada her türlü yayının, gazetenin basıldığını ve bunların yasal olduğunu belirtti. Kendilerinin işin içeriğine çok bakmadığını yalnızca teknik boyutuyla ilgilendiklerini ifade eden Karaduman, “Yayınlanan ve basılan şeylerin içeriğini kimse okumaz” dedi.
Matbaada dijital montajcı olarak çalıştığını ifade eden Mahmut Abay ise yaptığı işlerin hepsini e-mail üzerinden aldığını, elden bir işi teslim almadığını belirterek, “Ben işin yasal olup olmadığına bakarım. Basılan işlerin de ISBN ve ISSN bandrollerinin olup olmadığına bakarım ve hepsi de izinli yayınlardı. Bana isnat edilen suçlamaları kabul etmiyorum. Geçimimi sağlamak için çalıştım ve sadece bir işçiyim” dedi.
Kalıp makinası ustası Cemal Tunç ise, Özgürlükçü Demokrasi gazetesi dışında 4-5 gazete daha bastıklarını, bunların yasal olduğunu ve suçlamaları kabul etmediğini söyledi.
‘Cumhuriyet Savcılığı neden burada değil?’
Teknik anlamda gazetenin düzgün, temiz çıkıp çıkmamasına önem verdiklerini ve matbaada baskı ustası olarak çalıştığını ifade eden Erdoğan Zamur da, “2007 yılından beri bu matbaada çalışıyorum ama iddia makamı beni ‘2015’te başlamış’ diye gösteriyor. Yani bizi gazetenin basıldığı dönemle aynı döneme getirtmek ve bizi gazete ile bağlantılandırmaya çalışıyorlar. 2007’den beri SGK kaydım var; fakat 2015 diye iddianameye geçilmiş. Ben gazeteyi her sabah savcılığa teslim ediyorum. Ben burada bu gazeteyi bastığım için yargılanıyorken Cumhuriyet Savcılığı neden burada değil?” diye sordu.
Mahkeme heyetinin, “Evde yasaklı kitaplar bulundu. Bunlara ilişkin neler söylersin?” sorusuna ise Zamur, “Kitap okumayı seviyorum. 7 binden fazla kitabım var. Her türlü kitabı okuyorum. Bu alışkanlığı çocuğuma da aşılamaya çalıştığımda bana, ‘Sen kitap okuduğun için tutuklusun o yüzden okumuyorum’ diye cevap veriyor’ diye yanıt verdi.
’15 Temmuz afişleri de basılıyordu’
Güvenlik görevlisi olarak 2012 yılından bu yana matbaada çalıştığını söyleyen İhsan Silmiş ise “Matbaada sadece gazete basılmıyordu. Kur’an’ı Kerim, Yasin, 15 Temmuz afişleri vs. de basılıyordu. 2005 yılında haksız bir şekilde tutuklandım, şimdi bir kez daha haksız bir şekilde tutuluyorum. 9 çocuk babasıyım, kirada oturuyoruz ben ve ailem ciddi mağduriyet yaşıyoruz” dedi.
2009’dan bu yana matbaada makina operatörü olarak çalıştığını söyleyen Kazım Göçer de, gazetenin sigortalı çalışanı olduğu için tutuklandığını belirtti. Mahkeme heyeti Göçer’e, matbaada Kürtçe gramer kitabı olan “Zimanê Kurdî”yi neden bastıklarını sordu.
‘Valiliğe gazetenin bildirimi düzenli yapılıyor’
Matbaa çalışanı Mehmet Emin Sürmeli de savunmasına, “2012 yılından bu yana gazetede paketleyiciyim. Gazeteyi paketledikten sonra dağıtımı yapılıyor. Gazetenin hem valiliğe hem de savcılığa bildirimi düzenli yapılıyordu. İddianamede, hakkımda sosyal medya paylaşımları da yer alıyor. Paylaşımları kabul etmiyorum, sosyal medya kullanmıyorum. Tutukluluk sürem boyunca hem ben hem de ailem mağdur edildi” şeklinde konuştu.
‘Öldü diye çöplüğe bıraktılar’
Gazetenin kalıp bölümünde çalışan Musa Kaya da, “örgüt üyeliği” iddiasıyla suçlandığını; ancak hiçbir örgütle bağının olmadığını, sadece Gün Matbaacılık’ta çalıştığını ve bunun da yasal olduğunu vurguladı. Mahkeme heyetinin Kaya’ya 1995 yılında tutuklandığını hatırlatması üzerine Kaya, “Tutuklanmadım, Bingöl’de 23 gün gözaltında tutuldum ve işkenceye maruz bırakıldım. Bana işkence edildikten sonra ‘öldü’ diye bir çöplüğe attılar ve çöplükten hastaneye kaldırıldım. Hakkımda hiçbir dava da açılmadı” ifadelerini kullandı.
Baskı makinası ustası Saadettin Demirtaş da, basılan tüm işlerin Emniyet’e ve Cumhuriyet Savcılığı’na bildirildiğini, içeriğinin kendilerini ilgilendirmediğini kaydetti. Demirtaş da, 2002’den beri bu işyerinde çalıştığını; ancak iddianameye 2015 diye yazıldığını belirtti. Çocuğunun engelli olduğunu ve ilgilenemediği için mağdur olduklarını söyleyen Demirtaş, “15 Temmuz darbe gecesinde sokaklarda darbeye karşı demokrasi mitinglerinde oldum. Herhangi bir örgütle bağım yoktur” dedi.
‘Hepimiz de mağdur edildik’
Necat Hizarcı da savunmasında, “Yıllardır baskı ustalığı yapıyorum. Genel olarak ekibimiz var ve o ekiple işlerde çalışıyorduk. Her zaman da yasal işlerde çalıştık. Gün Matbaacılık’ta da yazarı, çizeri, künyesi olan baskılar yapılıyordu. Ekmek parası için bu işte çalıştım. Ben Türk’üm, her görüşten insan bizimle çalışıyordu. Hepimiz de mağdur edildik. Çok sayıda gazete burada basılıyordu ve hiçbirini evime dahi götürmüyordum. Ailem rahatsız, annem engelli, babam da şeker hastası. Benim burada değil, şu an hastanede ailemin yanında olmam lazımdı. Beraatimi talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
Bir diğer baskı ustası Mehmet Kadir Özkara, kendisi için önemli olanın işlerin içeriğinin değil, baskının teknik boyutu olduğunu belirterek, “Gazete Afrin operasyonundan kaynaklı suçlanıyor; ama ben Afrin operasyonundan önce işten çıktım” dedi.
‘Yüzde 80 görme kaybım var’
Bir diğer çalışan Süleyman Güneş de savunmasında, “Bu iş yeri evime yakın olduğu için çalışıyordum. Babam 2012’de öldü ve eve de ben bakmak zorunda kaldım. Yüzde 80 görme kaybım var. Gözümdeki rahatsızlıktan dolayı da kimse beni işe almıyordu” dedi.
Yüzde 45 şizofren hastası
Matbaanın şoförü Uğur Selman Kelekçiler de savunmasında, 2014 yılından beri bu işyerinde çalıştığını başka da bir şey hatırlamadığını söyledi. Mahkeme heyetinin “neden hatırlamıyorsun?” sorusu üzerine, avukatlar araya girerek müvekkillerinin yüzde 45 şizofren hastası olduğunu ve bir şey hatırlamadığını, buna dair raporların da olduğunu söyledi.
Tutuklu matbaa çalışanlarının savunmaları sona ererken, duruşma avukat savunmaları ile devam etti.
Avukat savunmalarının ardından, avcı, verdiği mütalaasında tüm tutukluların tutukluluk halinin devamını talep etti. Duruşmaya karar için ara verildi.
Kaynak: MA