1914 Senesi yaz mevsimi, Birinci Dünya Savaşı’na varmadan önceki son düzlüktür. Avusturya Macaristan İmparatorlugu veliahtı Ferdinand ve eşi Sofia’nın, Sırp bir milliyetçi tarafından Bosna’da öldürülmesi, Avrupa emperyalist devletleri birbirlerine öfke ve tehdit dolu notalar vermektedirler… Avrupa’nın değişik ülkelerinden sosyalistleri, savaşı durdurmaya çalışmaktadır… II. Enternasyonal’in, nadir savaş karşıtlarından olan Jean Jaures sosyalist Avrupa’nın en bilinen hatiplerinden birisi olarak, 1914 Temmuz’unun son günlerine kadar, meydanlarda, parlamentoda mesai harcar; üstelik savaş karşıtlığının önemli isimlerinden Rosa Lüxemburg yorgan döşek yatmakta olduğundan, Jaures, Lüxemburg’un kimi görevlerine de gitmektedir… Fransa, Almanya’ya savaş ilan etmeden üç gün önce Jaures 31 Temmuz akşamı, savaş taraftarı bir şoven tarafından öldürülür… Ağzında lokması, cebinde ise ertesi gün yapacağı konuşmanın taslağı vardır; konuşma şöyle başlamaktadır: “Atilla’nın atı henüz tökezliyorken…”
Sonrası malum, 3 Ağustos’ta Fransa Almanya’ya savaş ilan etti ve yalnızca şovenistler değil, II. Enternasyonal sosyalistleri de bölük bölük kendi burjuva hükümetlerinin arkasında esas duruşa geçtiler…
Osmanlı ahalisinin dramı ise Alman gemileri Goben-Brestlau’nun Yavuz ve Midilli adını alıp, Sivas Topol’a saldırmasıyla başladı ve 1914’ten 1922’ye kadar Osmanlı’nın son gençleri adını bile duymadıkları cephelerde öldüler, sakat kaldılar… Sonrası malum hikâye, “Almanlar kaybettiği için biz de kaybetmiş sayıldık…”
Bu büyük vahşetten birçok Anadolu ahalisi gibi bizim ailemiz de payına düşeni alanlardan: bana dedemin adı verilmiş, dedem de adını Çanakkale savaşından dönmeyen amcası Veli’den almış. Enver Paşa’nın Almanya’dan taraf olarak “bir koyup üç alacağız” hesabıyla ülkeyi savaşa soktuğu şu melun I. Dünya Savaşının bir parçası Çanakkale. Annemin dedesi Hasan Onbaşı da Çanakkale savaşından bir daha dönememiş. Annemin babası Kamil dedem, babası Hasan Onbaşıyı hiç hatırlamadığını, O savaşa gittiğinde üç yaşında olduğunu anlatırdı. Kamil dedemin bir de kız kardeşi varmış, savaş yıllarında açlık, kıtlık yaşandığı için anneleri yiyecek bulmak amacıyla şehre giderken yolda çeteler tarafından öldürülmüş. Evde yalnız kalan dedem ve kız kardeşi açlıktan bayılmışlar, komşular çocukları bulduklarında dedem baygın, kız kardeşiyse ölü durumdaymış… Büyük imparatorluk hayalleri kuran Enver Paşa gibi savaş ağalarının hırsı nedeniyle aktardığım hikâyeye benzer çok acılar çekti bu coğrafyanın insanları. Türk, Kürt, Ermeni, Alevi, Sünni, Hristiyan halkların kanları oluk oluk aktı “bir koyup üç alacağız” hesabı yapan İttihatçı Paşaların bir kararıyla.
Bir başka halkı esir etmek, ganimet elde etmek, insanları yurtlarından kovmak üzerine kurulmuş “kutsal savaşlar” icat eden egemenlere karşı tavır geliştiremeyen halklar savaş suçuna ortak olurlar. I. Dünya Savaşını emperyalist devletler dünyayı yeniden paylaşmak için başlattılar. Savaştan önce “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” çağrısı yapan sosyalistler kendilerini elde silah başka ülkelerden işçileri öldürürken buldular. Savaşa karşı tavır alamayan II. Enternasyonal böylece kendini imha etmiş oldu. Savaş başladığı günden itibaren savaşa karşı mücadele eden Bolşevikler vatan hainliğiyle suçlansalar da savaşın yarattığı yıkım ortaya çıktıkça büyük taraftar buldular. Bolşeviklerin 1917’de gerçekleştirdiği Ekim devrimi I. Dünya Savaşını bitirdi. Milyonların öldüğü, yaralandığı savaş “bir başka halkı esir eden halklar asla özgür olamaz” sloganlarıyla bitirilmiş oldu.
Parçası olduğumuz Ortadoğu’da savaşlar hiç bitmiyor. Yüzyıl önce adına ağıtlar yakılan Yemen’de yine savaş var. Yıllarca süren İran-Irak savaşında ölümden başka ele geçen bir şey olmadı. Filistinliler yine işgal ve tehdit altında. Suriye’de 2011’den beri süren iç savaşta yüz binlerce insan öldü, milyonlar yerinden oldu. Irkçı, mezhepçi AKP rejimi Kürt-Türk, Alevi-Sünni eksenli çatışmaları körüklüyor. AKP destekli cihatçı çeteler Kürtleri, kendinden olmayan Arapları yerinden, yurdundan canından ediyor. ABD-AB-Rusya kendi emperyal çıkarlarına göre savaşa yön veriyorlar. Savaşın ateşi harlandıkça harlanıyor. İntikam yeminleri, bombalar gökyüzünü kaplamış durumda.
Savaş tezkeresine evet diyenler, savaş olsun ama sadece karşı taraf ölsün isteyenler, halkların eşit özgür bir gelecek kurmasının önünde engel olanlar asker, savaşçı, sivil, çocuk ölümünden bizzat sorumludurlar. Döktükleri sahte gözyaşı, daha fazla kan dökmek için kullandıkları sermaye dışında bir şey değildir. “Atilla’nın atı halen tökezliyorken” Brecht’in şu şiirini bir kez daha hatırlayalım; “Her savaştan geriye üç ordu kalır. Ölüler ordusu, yas tutanlar ordusu, hırsızlar ordusu.”