Barış Akademisyeni Dr. Mert Büyükkarabacak ile 2023 bütçesini, savaş ve yoksulluk ilişkisini konuştuk: Savaş emekçilerin toplumsal gelirden aldığı payı çökertti. Çökertme planı Kürtlerin kazanımlarının yanı sıra toplumun tüm kesimlerini de hedefine aldı
Selman Çiçek/Yadigar Aygün
Meclis Genel Kurulu’nda 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi, yapılan oylamayla kabul edildi. Bütçe maratonunun son gününde partiler adına yapılan konuşmaların ardından yapılan oylamada, 2023 bütçesi ve 2021 bütçesi kesin hesabı 325 kabul, 201 ret oyuyla kabul edildi. Savaş ve güvenlik harcamalarına yüzde 98 artışla 470 milyar lira ayrılmasına, muhalefet tarafından “savaş bütçesi” tanımlaması yapıldı. Bütçenin en büyük kısmı savaşa ayrılırken, Meclis tartışmalarında F16’lardan atılan tek atımlı akıllı bombanın maliyeti 400 bin dolar, nüfuz edici bomba 1,2 milyon dolar ve fırtına obüsü bombalarının ise 5 milyon dolar olduğu ortaya çıktı. Bütçenin yüzde 10’unu savaşa ayıran Türkiye, dünyada savaşa en çok bütçe ayıran 16’ıncı ülke. 2015 öncesi savaş bütçesi yüzde 5’in altına düşmesine rağmen 2023’te ayrılan bütçe AKP iktidarının en büyük savaş bütçesi oldu.
Savaş iktidarın zemini
Savaşa ayrılan bütçeyi ve savaşın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini Barış Akademisyenlerinden Dr. Mert Büyükkarabacak ile konuştuk. Savaş politikalarının iktidarın zeminini güçlendirmesinde önemli rol oynadığını söyleyen Dr. Mert Büyükkarabacak, Suruç ve Ankara Gar’ında başlayan 2015 konseptinin bölgedeki yoğun bombardımanlar ve bodrumlarda insanların can vermesi ile devam ettiğini söyledi.
Halkın ekmeği savaşa aktarılıyor
Bugünkü rejimin savaş politikaları üzerine şekillendiğine işaret eden Büyükkarabacak, “Şöyle bir eğri var; 1999’da bütçeden savaşa ayrılan pay yüzde onlar seviyesindeydi. AKP’nin askeri vesayetle mücadele ettiği dönemlerde bu pay yüzde beşlere kadar geriliyor. Fakat 2015 sonrasında savaş konsepti ile beraber bu rakamın yeniden yükseldiğini görüyoruz. 2023 bütçesi ile birlikte tarihi zirvesine ulaşıyor. Yüzde 10’un üzerinde bir oran var. 469 milyar liralık savunma bütçesi öngörülüyor. Ama bütçenin toplam harcaması 4,5 trilyon dolayısıyla yüzde 10 üzerine çıkan bir rakam var. Yine Gayri Milli Safi Hasıla içerisinde savunma-savaş harcamalarının yüzde 2,5’lere yaklaştığını gözlemleyebiliyoruz. Yani bu halkın ekmeğinden savaşa aktarmadır” diye konuştu.
Savaş yoksulluktur
Çöktürme planının Kürtleri ve kazanımlarını çökertme üzerine kurulduğunu ancak savaştaki ısrarın ekonomiyi çökerttiğini söyleyen Büyükkarabacak, “Daha önemlisi emekçilerin toplumsal gelirden aldığı payı çökertti. Toplumsal yoksullaşmayı derinleştirdi. İşçi sınıfını daha da güçsüzleştirdi. Dolayısıyla devletin savaş politikalarını gerekçe göstererek kendisini toplumsal denetimden azade hale getirmesi, yani bütün demokratik kazanımları ezmesinin en ağır bedelini işçi hareketi, Türkiye köylüsü, toplumsal kesimler ödüyor. Çökertme planı sadece Kürtlerin kazanımlarını, belediyelerini, bütün kurumsal altyapılarını çökertmeyi hedeflemedi, aynı zamanda toplumun tüm kesimlerini de hedefine aldı. Bunu görmek gerekiyor ki; savaş karşıtı mücadeleyi birleştirelim” dedi.
Kürt kazanımlarını yok etmek
Savaş bütçesine iki boyutla yaklaşabileceklerini söyleyen Büyükkarabacak, hem dünyada bir savaş konsepti geliştiğini hem de Kürt halkının kazanımlarının engellenmesinin rejimin temel konsensüsü ve temel sözleşme olduğunun altını çizdi. Kürt halkının kazanımlarını yok etmek ve bu kazanımların önüne geçebilmek için savaş politikalarını her yönüyle uygulandığına dikkat çeken Büyükkarabacak, “Bu savaş politikası sadece Kürt halkı için sorun yaratmıyor bu politikalar, aynı zamanda Türkiye’nin en geniş kesimi olan emekçi kesiminde de büyük yıkım yaratıyor. Emekçiler, son birkaç yıl içerisinde yüzde 30’lardan yüzde 20’lere gerileyen cumhuriyet tarihinin gelir şokunu yaşıyor. Bu tablo ile savaş politikalarının burada ne kadar belirleyici olduğunu görmek ve göstermek aslında tam bizler gibi demokrasi güçlerinin görevi. Çünkü bizler ancak savaş ve yoksulluk arasındaki bağı doğru kurup halka doğru anlatabildiğimiz oranda savaş politikalarına karşı demokrasi yönünde bir araya gelmeyi geliştireceğiz” diye belirtti.
Güçleri birleştirmeliyiz
Halklar arasındaki fay hatlarının giderek derinleştiğini belirten Büyükkarabacak, halkların birbirlerinin gerçeklerine giderek yabancılaştığını söyledi. Büyükkarabacak, şunları söyledi: “Bu konuda hem bizlerin, halklarımızın mücadelesini birleştirme hem de iktidarı geriletme yönünde üzerine düşen çok ciddi görevler olduğunu düşünüyorum. Hep şunu söylüyoruz. Türkiye’de barışı ancak Kürt halkına dost bir sınıf hareketinin yükselmesi ile başarabiliriz. Sınıf hareketinin güçlenmediği koşullarda açıkçası demokrasi güçlerinin manevra alanlarının son derece daraltılabildiğini son birkaç yılda da net bir şekilde görebiliyoruz. Dolayısıyla işçiler ulusal gelirde hak ettiğini alabilmek için barışa, savaş karşıtı mücadeleye ihtiyaç duyuyorlar.”
Topluma karşı da savaş
Yoksullaşmanın bilinçli bir şekilde tetiklendiğini belirten Büyükkarabacak, son dönemde iktidarın yurtdışı maceralarında istediği sonuçlara ulaşamaması, ucuz enerji kaynaklarına erişememesinden dolayı bunun bedelini Türkiye işçi sınıfına ağır bir şekilde ödetildiğini söyledi. Enflasyonun büyük bir hızla yükseltilmesinin doğal bir olgu olmadığının altını çizen Büyükkarabacak, “Alınan siyasi kararlardan bağımsız olduğunu söyleyemeyiz. Dolayısıyla ortada bir savaş bloğu var. Ama bu savaş bloğu sadece Kürt halkını değil aynı zamanda tüm topluma savaş açmış durumda. Ve bizler bu saldırının ne kadar geniş kesimleri hedeflediğini ortaya koyabilirsek bu toplumsal kesimlerin mücadelesini ortaklaştırabiliriz. Şu anda 2023 bütçesinde yoksullaşma bu oranda iken sosyal yardımların tümünün savunma-savaş harcamalarına harcanması doğal bir şey midir? Biz bunu askeri-sınai kompleksinin güçlendirmesinden bağımsız olarak anlayabilir miyiz?” diye konuştu.
Silah ihracatı ithalatı geçti
Askeri-sanayi alanının topluma bir zafer olarak anlatıldığını hatırlatan Büyükkarabacak, “Gerçekten askeri-sanayi kompleksi büyüdüğünü görmek ve altını çizmek gerekiyor. 2022 yılı itibari ile Türkiye’nin silah ihracatı, ithalatını geçti. Yüzde 23 oranında oldukça önemli bir gelişme ama bu gelişmenin bütün halklar için tedirgin edici olması gerekiyor. Çünkü askeri-sinayi kompleksinin bu kadar güçlenmesi Türkiye’nin savaş politikalarından kopmasını da güçlendirecektir. Dolayısıyla bütün halklarımızın ortak çıkarı bu savaş politikalarına karşı birleşmek, toplumsal zenginliğin tüm halklarımız nezdinde eşit vatandaşlık zemininde adaletli bir şekilde ortak paylaşımının koşullarını yaratmaktır. Ve bunun da Cumhur İttifakı’nın dayattığı politikalarla olmayacağı, bunlar yenilmeden başarılamayacağı son derece açıktır” dedi.
Bütçenin faturası emekçilere
Savaş bütçesinin faturasını emekçilerin ödeyeceğinin altını çizen Büyükkarabacak, 2023 bütçesinin savaş makinası finansmanı bütçesi olduğunu söyledi. Büyükkarabacak, bütçeyi ödeyecek olan bu ülkenin işçi ve emekçilerinin olduğunu söyleyerek şunları söyledi: “Faiz giderlerinin bu oranda yükselmiş olması uygulanan savaş politikalarının dolaylı bir sonucudur. Şu anda Türkiye’de toplanan vergilerin nerdeyse yüzde 20 seviyelerinde bir oran faiz gideri adı altında hem de ‘faizle mücadele ediyorum’ diyen iktidarın hazırladığı bütçe ile önümüze konduğu gibi faize gidiyor. Peki neden? Türkiye ekonomisinde son yıllarda faize bu kadar kaynak yaratılıyor? Bu da dolaylı olarak savaş politikalarında ısrarın bir sonucudur ve dolayısıyla buna bugünden baktığımızda bu bütçenin halkımız açısından bir yük olması olarak algılanması gerekiyor. Çünkü maliyetler halkın sırtına yüklenmiş ama kazançlar ve nimetler çeşitli sermaye gruplarına, çeşitli askeri-sanayi kompleksinin de içinde olduğu savaş makinası finansmanın da içinde olduğu çeşitli kesimlere dağıtılıyor. Bu bütçenin halk çıkarına bir bütçe olmadığı bu yönüyle son derece açık gözüküyor.”
Savaş burjuvazisini yaratır
Türkiye’de devletin savaş politikaları ile belli kesimleri zenginleştirdiğinin altını çizen Büyükkarabacak, İttihat Terakki’den günümüze devlet geleneğinin kendine yakın bir burjuvazi yaratarak savaşları sermaye birikim aracı olarak kullandığını söyledi. Savaşın olduğu yerde bu tür sermayederleri denetlemenin imkansız olduğunu söyleyen Büyükkarabacak, “Savaşın bulunduğu yerde mutlaka sermaye el değiştirir. Bunları denetleyemezsiniz. Savaş demokrasi ve toplumsal güçleri de geriletir. Toplumsal güçlerin denetleyemediği koşullarda iktidarlar tabi ki en yakındaki güçleri zenginleştirir. AKP bunu yapıyor. Bu Türkiye’de devletin bir geleneğidir” dedi.