50 yıldır amansız bir biçimde devam eden Kürt halkının özgürlük mücadelesinde savaşın neden olduğu çok fazla acı verici, yürek burkucu, sarsıcı hikâye dinledim ama geçtiğimiz günlerde bir yas evinde dinlediğim hepsinden farklıydı.
Anne hikâyesini anlatırken acıdan nasır bağlamış ellerini bir anlığına da olsa ellerimden çekmedi. O konuşurken kalbim mengeneye sıkışmış gibi hissetim ama anne hikâyenin tek bir yerinde bile ağlamadı.
Savaşın acımasız gerçekleri, bu yaşlı barış annesinin yüreğine işlemiş, onu tamamen sarsmış ama vazgeçirememişti.
Nasıl bu denli mağrur durduğunun cevabı mücadelesinin haklılığında, oğlunun anı ve amaçlarına sarsılmaz bağlılığında saklıydı.
Anne de bir grup barış annesiyle birlikte tıpkı benim gibi bir başka ailenin acısını paylaşmak için yas evindeydi. Neden intihar ettiği bilinmeyen ortak bir tanıdığımızın ailesine başsağlığı dilemek üzere gittiğimizde tanıdım anneyi.
Bir aile ferdinin intihar etmesi, o aile için yıkıcı bir deneyimdir. Geride kalanlar, acı, suçluluk, öfke ve yoğun üzüntü gibi karmaşık duygularla başa çıkmak zorundadır.
Barış annesinin hikâyesine gelecek olursak DAİŞ’in Kobanê’yi kuşattığı ve kent savaşının başladığı zamana dayanır hikâye. Dünyanın en barbar ve en gerici çetesi olan DAİŞ saldırılarına karşı özgürlük ve ülke aşkıyla yanıp tutuşan gençlerin hikâyesi…
Aslında isimler değişse de anlatılanlar hepimizin hikâyesi…
Hava kararmak üzereyken DAİŞ saldırır ve kolundan yaralanır umut yüklü gençlerden biri. Çok geçmeden saldırı püskürtülür. Kendini toparladığında günlerdir her anı birlikte paylaştığı yoldaşını birkaç metre önünde yerde bulur. Ağır yaralıdır yoldaşı ama hâlâ nefes alıyordur.
Ona ulaşmak için son gücüyle çırpınır. Kolundaki yaraya rağmen ağır yaralı yoldaşını sırtlayıp aşağı inmeye başlar. Her adımda dayanılması zor acılar çeker ama kendisi gibi yaralı yoldaşının hayatını kurtarmak için kararlılıkla ilerler. Kısa bir süre sonra bir grup yoldaşı onlara ulaşır ve ilk müdahaleyi ikisine de yaparlar. O iyidir ama yaralı yoldaşının hayatını kaybettiğini öğrenince yumruğunu sıkarak işaret parmağını ısırır. Acı ve öfkeyle kavrulmuş bir ısırık.
O zamanlar her yer DAİŞ tarafından kuşatıldığı için tek seçenek yaralıların Pirsûs tarafına geçirilmesiydi. Belki bir umut vardır düşüncesi ve şayet yoldaşı şehit düşmüşse de cenazesinin DAİŞ’in eline geçmemesi için Pirsûs’e geçirilir ama nafile, hayatını kaybetmiştir.
Ambulans ile cenaze morga kaldırılır. Ancak üzerinde kim olduğuna dair bir bilgi yoktur. Cenazesi Amed’e götürülür. “Kimsesizler” mezarlığına gömülmeden önce bir grup barış annesi durumdan haberdar olur ve cenazeyi gömmek isterler.
Olayın en trajik anı tam da o an gerçekleşir. Yas evinde tanıştığım bu acılı anne de barış annelerinin içindedir ve cenazeyi gömenlerden biri odur. Yaşamını yitirenin yüzünü açmalarına izin verilmez.
“Cenazeyi elime aldığımda bütün bedenim titredi, ne olduğunu anlayamadım. Anlayamadığım bir ağırlık çöktü üstüme. Kimdi bu genç, ailesi neredeydi? Nerede ve kime karşı savaşırken şehit düştüğünü biliyordum ama birinin sevdikleri olmadan bu biçimiyle “kimsesizler mezarlığına” gömülmesi yüreğimi incitti. Ondan sonra günlerce uyuyamadım”
Kendi evladı da kendisini yıllardır Kürt halkının özgürlük mücadelesine adamış bir anneydi bu. Her anne gibi belki de gömdüğü bu cenazede kendi oğlunu düşünmüş, hissetmiş olmalıydı. Bu cenazenin ona bu kadar ağır gelmesi bundan mıydı? Neredeydi o? Yaşıyor muydu, iyi miydi, aç mıydı, tok muydu?
Cenazeyi toprağa verdikten sonra diğer barış anneleri ile sınıra gider ve DAİŞ barbarlarına karşı ne yapması gerekirse onu yapar bu güzel anne. Kobanê büyük bir direniş sonucu özgürleşir. Özgürleştikten bir süre sonra yaşamını kaybeden ama savaşın zorlu koşullarından dolayı açıklanamayan isimler bir bir açıklanmaya başlar.
Acı haber akşam sofrasında bu barış annesinin yüreğini de delip geçer. Oğlu da yaşamını yitirenler arasındadır. Gözleri uzun süre ekrandaki evladının resmine kitlenir. Acının derin ve birbirinden sarsıcı her tonu sarar onu.
İlk şoku atlattıktan sonra oğlunun cenazesinin peşine düşer. Üç ay önce yaşamını kaybettiğini ve cenazenin önce Pirsûs’a, oradan da Amed’e geçirildiğini öğrenir. Gerekli yerlere başvuru yapar ve birçok bürokratik, teknik işlemden sonra oğlunun “kimsesizler mezarlığına” gömüldüğünü öğrenir.
Daha önce buraya geldiği için yabancısı değildir. Kendisine cenazenin gömüldüğü yer gösterildiğinde acı gerçekle karşılaşır. Birkaç ay önce bir grup barış annesi ile birlikte gömdüğü o cenaze kendi oğluymuş meğer!
Oğlunu gömdüğünden habersiz bir anne… İşte bundandı belki bedenine ağırlık çökmesi ve zangır zangır titremesi.
Evladını toprağa gömdüğünü bilmeden yaşayan kaç anne var bu ülke de bilmiyorum ama bu hikâyeyi dinlediğim andan itibaren eskisi gibi nefes alamıyorum.