Son zamanlarda sıklıkla “Savaşın da düşmanlığın da bir ahlakı olduğuna ve buna uyulması gerektiğine” dair kimi değerlendirmeler yapılıyor. Kavram kargaşasına Akşener’in sözde ajitatif üflemesiyle cinayetlerin mertçe ve namertçe olanları da eklendi.
Doğru olduğu düşünülen ama özünde birçok sakıncayı barındıran yanlış ve çelişkili kavramlar gırla.
Şu soruyu sormak lazım. Ahlaki bir savaş yürütmesini devletlerden mi yoksa devrimci hareketlerden mi bekliyoruz? Zira Leviathan isimli canavarın modern hali olan devletlerden ahlaki davranışlar beklemek, öldürülmemek için canavarın gözlerinin içine bakmaya benzer.
Devletler, tarihin hiçbir döneminde halkların ve toplumların hizmetinde olmamıştır. Devlet denen Leviathan canavarının ahlaklı bir savaş yürütmesi varoluşuna aykırıdır. Bu yüzden devletler yakaladıkları devrimcilere akla ve hayale gelmeyen işkenceler yapar, cenazeleri ile oynar ve zehirler. Öte yandan hastaneleri bombalar, sivilleri öldürür, yasaklanmış silahlar kullanır, doğayı katleder.
Örnekler çoğaltılabilir ama amaç hasıl olduğuna göre devletlerin sistematik cinayet şebekeleri olduğunu, devrimcilerin ise buna karşı direnenler olduğunu akılda tutmak gerekir.
Savaşta ahlaki duruş gösterecek olanlar özgür bir yaşam uğruna idealleri peşinde koşan devrimcilerdir. Devrimcilerin olduğu her yerde ahlak vardır ve tartışma götürmeyen bir gerçek de devrimcilerin ahlaki değerlere göre savaştığıdır.
Hal böyle olunca özgür bir yaşam amacıyla yola çıkan devrimciler, devletlerden ahlaki bir edim beklemediği gibi devletlerin ahlaksızlıklarına karşı kendilerini mücadele eden sistemli bir çarka dönüştürmek zorundadır. Leviathan’ın çelikten dişlerini parçalayacak olan da bu sistemli çarktır.
Cinayetlerin mertçe mi ve namertçe mi olduğu tartışmasına gelirsek; Akşener’in 90’lı yıllarda devletin JİTEM-Hizbulkontra-Mafya ile birlikte işlediği cinayetleri itiraf edercesine sahiplenmesiyle cinayetlerin mertçe-namertçe olanı tartışılmaya başlandı. Öncelikle cinayet ve mertlik kavramlarını ayrıştırmak gerekir.
Cinayet mertlik kavramına uymaz. Mertlik, dürüstlük, doğruluk, ahlaki sorumluluk gibi olumlu nitelikleri ifade eder. Cinayet ise birisinin kasıtlı olarak başka bir kişiyi öldürmesini ifade eder ve bu eylem, ahlaki değerlere aykırıdır.
Mertlik, bir bireyin karakterinde bulunan güçlü ve erdemli nitelikleri yansıtır. Mert bir kişi, dürüstlük ilkesine bağlı kalır, sözünde durur ve başkalarına karşı sorumluluk taşır. Mertlik, cesaret ve kararlılık gerektirir. Mert bir insan, zorluklarla karşılaştığında korkaklık yerine cesaret gösterir ve doğru olanı savunur.
Mertlik, ahlaki değerlerle uyumlu olan bir tutum iken, cinayet ahlaki değerleri ihlal eden bir eylemdir. Dolayısıyla, cinayet mertlik kavramına uymaz ve mert davranışlarla bağdaşmaz.
İşte bu yüzden mertlik denince içerisinde barındırdığı nitelikler göz önüne alındığında akla hemen devrimciler gelir, faili meçhuller ile o meydan bu meydan dolaşıp namertlik taslayanlar değil.
Namertlik, ahlaki zayıflık ve olumsuzlukları ifade eder. Namert bir kişi, korkaklık ve sahtekârlık gibi niteliklere sahiptir. Namertlik, kişinin kendini çıkarları için başkalarını aldatma veya ihanet etme eğiliminde olduğu anlamına gelir.
Devletler; çetelerle, mafyalarla, JİTEM, Hizbulkontra, Koruculuk gibi oluşumlarla sistematik bir biçimde toplumda kendi yarattığı şiddetin yayılmasını, şiddetin en inceltilmiş haliyle toplumun her zerresine işlemesi için çalışan bir canavarken, bunlardan mertçe edimler, ahlaki davranışlar beklememek gerekir.
Sonuç olarak, Kürt halkına düşmanlıkta her yolu mubah gören Akşener’den mertçe bir değerlendirme yapmasını bekleyen yoksa eğer, mertliğin ve ahlaki değerlerin devrimcilere, namertlik ve savaş suçlarının ise devletlere has olduğunu buraya kalın harflerle not edelim.