AKP’nin sürecin bitirilip savaşı tekrar başlatmasına gerekçe gösterdiği 2 polisin öldürülmesi olayında failler 8 yıldır bulunmadı
AKP’nin “savaş konseptine” dönüşüne gerekçe gösterilen, Riha’nın Serêkaniyê (Ceylanpınar) ilçesinde 22 Temmuz 2015’de Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar isimli iki polisin evlerinde şüpheli şekilde öldürülmesinin üzerinden 8 yıl geçti.
AKP, 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında karar altına aldığı savaşı iki polisin öldürülmesini gerekçe göstererek devreye koydu.
Neler oldu?
Kaldıkları evde başlarından vurulmuş şekilde bulunan iki polisin “gizemli” ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında hiçbir somut delil olmamasına rağmen 9 genç gözaltına alındı ve günlerce işkenceye uğradı. Bir ihbar telefonu ile gözaltına alınarak 4’ü tutuklanan 9 genç hakkında açılan davanın Urfa 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 1 Mart 2018’de görülen karar duruşmasında, “…her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı tüm dosya kapsamından anlaşıldığından” denilerek, beraat kararı verildi.
Polislerin ölümünden sorumlu tutulan gençlerden Mehmet Naci Yılmaz ve dava avukatlarından Hüseyin Akay MA’dan Ceylan Şahinli’ye yaşanan hukuksuzlukları anlattı.
Nasıl gözaltına alındılar
Olay yaşandığında henüz 19 yaşında olduğunu ve aynı gün her şeyden habersiz arkadaşlarıyla birlikte olduğunu anlatan Mehmet Naci Yılmaz, dönemin belediye başkanı Menderes Atilla’nın evinin önünde arkadaşları ile seyir halinde oldukları aracın durdurularak, etraflarının silahlı polisler tarafından sarıldığını söyledi. Polislerin kendilerini “Trafik şubeden geliyoruz” diyerek tanıttığını belirten Yılmaz, ilk gözaltı sürecini şu şekilde anlattı: “Ben böyle bir trafik şubeyi hiç görmemiştim. Farklı bir oyun oynanıyordu, biz o anda fark etmiştik. Bizi ‘arabanızda haciz var’ diyerek emniyete götürdüler, ancak araç engelli aracı ve bu araçların hacizlik olma durumları yok. Ancak yine de bizi bu sebepten gözaltına aldılar. Saat akşam 18.00 civarında bizi emniyete götürdüler. Gece 23.00’e kadar birkaç kez emniyete girip çıkardılar. Bizi sürekli olarak ‘sistem yok’ diyerek bekletiyorlardı. Saat 23.30-00.00 sıralarında emniyet amiri gelerek, ‘Naci Yılmaz, Hasan Aydın, Sedat Aydın içeri girin, kimliklerinizi teslim edelim, siz de çıkın’ dedi.
İçeri bir polis memuru gelerek ismimi sordu ve benim 2 polisi öldürdüğüm iddiasıyla gözaltına alındığımı söyledi. Ancak emniyetten çıkarttıklarında resmi araç yerine ‘İki polisimizi öldürdünüz halk size saldırabilir’ bahanesi ile sivil araca bindirdiler. İşin gerçeği şuydu, bizi çıkarttıkları gibi işkence mekanizmasını devreye sokmuşlardı.”
Beş gün işkence
Yılmaz, bu süreçte beş gün beş gece boyunca resmi gözaltı kaydı olmadan arkadaşlarıyla birlikte insanlık dışı işkencelere uğradıklarını söyledi. Beşinci günün sonunda avukat ve siyasetçilerden oluşan bir grubun kendilerini ziyarete geldiğini ifade eden Yılmaz, “Bu ziyaretlere bizi kollarımızdan tutup çuval gibi götürüyorlardı. Çünkü gördüğümüz işkenceler sebebiyle yürüyecek halde değildik” diye konuştu.
Karar önceden verildi
Beş gün boyunca işkence gördükleri emniyette işlemlerin tamamlanmasının ardından savcılığa çıkarıldıklarını belirten Yılmaz, “Savcı, polislerin öldürülmesi dışında alakasız alakasız bir sürü soru sordu. ‘Olay nasıl oldu?’, ‘Ne bitti?’ diye bir soru sormadı. Sonra bizi tutuklama talebiyle hakimliğe sevk etti. Hakim hiçbir şey söylemeden tutuklama kararı verdi. O hakim ileriki süreçte FETÖ’den yargılanan Nuri Bulut’tu. Avukatımız kalkarak ‘Neye dayanarak tutukluyorsunuz?’ diye sorunca, Bulut ‘Karar önceden verilmiştir, kurcalamayın’ diyerek, avukatı susturmaya çalıştı” diye konuştu.
3 yıl babamı ispat edemedim
Yılmaz, gözaltından tutuklamaya giden süreçte dosyadaki çelişkileri şöyle anlattı: “Bizi ihbar eden kişi teker teker isimlerimizi vererek olayı kendince detaylı bir şekilde anlatıyor. Biz de, ‘Eğer bu şahıs olayı bu kadar detaylı biliyorsa, o zaman bu da işin içerisindeydi onu da getirin’ dedik. İhbar telefonu PTT önündeki ankesörlü telefonla yapılmış. Biz de oradaki mobese kayıtlarını istedik. Bize cevaben oradaki mobese kamerasının bozuk olduğunu ve o güne dair kayıtların olmadığını söylediler. O zaman ses analizi istiyoruz dedik, çünkü konuşan kişinin buralı olmadığı ve belirgin bir Erzurum şivesine sahip olduğu söylendi. Beni ihbar ederken ‘Cuma’nın oğlu’ diyor. Ancak söylediği Cuma benim babam değil, başka biri. Ben 3 sene boyunca mahkemede babamı ispat edemedim. Öyle bir ‘suikast’ timi oluşturulmuş ki iddianamede kimsenin kimseden haberi yok. İddianamede kimin öldürdüğü, kimin eve girdiği, bunların hiçbirinin bilgisi yok. Benim tutuklanma sebebim yanımızdaki bir insanın parmak izinin karşı dairede çıkması. Yani bir başkasının parmak izi çıktı diye beni tutukluyorlar. Biz onlar için pimi çekilmiş bir bomba gibiydik, ne atabiliyorlardı ne tutabiliyorlardı.”
Faili meçhul bir vaka
Dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle iddianamenin oluşturulmasına kadar net bir bilgiye sahip olamadıklarını, sürecin sağlıksız ve tek taraflı bir şekilde yürütüldüğünü söyleyen avukat Hüseyin Akay, “Delillerin ya da aleyhte delillerin tam olarak neye dayandığını bilmediğimiz için bunları çürütme gibi bir şansımız da olmadı. Bir farazi üzerinde savcılıkla muhatap olduk. Sadece müvekkilimizin suçsuz olduğunu iddia edebildik. Oysaki suçlamaların neler olduğunu bilmediğimiz için delil toplama şansımız olmadı. Maalesef sonucunda faili meçhul bir vaka ortaya çıktı” diye konuştu.
Davada yaşannalar
İki polisin öldürülmesinin ardından polise yapılan şüpheli iki ihbar telefonuna dayanılarak 10 kişi gözaltına alındı. Dönemin Urfa Valisi ile İl Emniyet Müdürü tarafından olayla ilgili yapılan ilk açıklamalarda, FETÖ’nün kentteki varlığına dikkat çekilerek, işlenen cinayetlerle ilgili üçüncü bir polise işaret edildi. Gözaltına alınanlardan 7’si işkence altında yapılan sorgularının ardından çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.
Savcı ‘FETÖ’den’ ihraç edildi
Savcının 7’si tutuklu 9 kişi hakkında hazırladığı iddianamenin Urfa 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilmesiyle dava açıldı. İddianameyi hazırlayan savcı, Adalet Bakanlığı tarafından terfi ettirildi. Yargılamaya geçilmesiyle birlikte yaşanan 15 Temmuz darbe girişiminin akabinde aynı savcı hakkında Gülen Cemaati soruşturması kapsamında arama kararı çıkarıldı. Şüpheliler hakkında tutuklama kararı veren hakim ile tutukluların ihbar edildiği telefonun sahibi T.B.’nin kardeşi Ramazan B., Riha’da yürütülen “Gülen Cemaati” soruşturması kapsamında tutuklandı. Diğer kardeş Mithat B. ise “FETÖ Urfa koordinatörü” iddiasıyla aranıyor. Açığa çıkan bu Gülen Cemaati çemberine rağmen AKP iktidarı süreci sonlandırmak için cinayetlerin arkasında PKK’nin olduğunu öne sürmekte ısrar etti. Dava sanıklarından 3’ünün dördüncü ara duruşmada tahliye edildiği yargılamanın 1 Mart 2018 tarihinde görülen son duruşmasında, tüm sanıkların hakkında beraat kararı verilmesiyle ülkede 8 yıldır süren çatışma ortamına gerekçe yapılan polislerin ölümü “faili meçhul” olarak kaldı.
RIHA