Dünya insanlarının kanıksadığı üzere savaş ve benzeri kötü olaylarla geçen bir hafta, heyecanlandırıcı bir gelişmeyle son buldu. ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’in Gazze’de ateşkesten de öte ‘barış süreci’ önerisini dünya kamuoyuna açıkladı. Biden, savaşı bitirme zamanı geldiğini, Hamas’ın 7 Ekim benzeri bir saldırı yapabilme kapasitesinin ortadan kalktığını belirterek üç aşamalı bir barış süreci haritasının ana hatlarını ortaya koydu. Her aşamanın altı hafta sürmesi öngörülüyor. İlk aşamada, İsrail ordusu Gazze’deki yerleşim alanlarından çekilecek ve insani yardım konvoylarının Gazze’ye girişi sağlanacak. İsrail hapishanelerinden belirli bir sayıda Filistinli tutsak da tahliye edilecek. Karşılığında Hamas, elindeki kadın ve yaşlı rehineleri serbest bırakacak. İkinci aşamada iki taraf da silahları tamamen susturacak ve karşılıklı müzakereler başlayacak. Hamas, elinde kalan rehinelerin tümünü iade edecek. Üçüncü aşamadaysa İsrail ordusu Gazze’den çekilirken bölgenin yeniden inşa süreci başlayacak. Ölen rehinelerin bedenleri/kalıntıları da İsrail’e iade edilecek.
Hamas liderliği hemen bir açıklama yaparak planı kabul etme niyetini ifade etti. İsrail tarafı da net bir sahiplenme göstermemekle birlikte hükümetin bu yol haritası için bir heyete yetki verdiğini teyit etti. Ama yine aynı İsrail hükümeti, hedeflerini gerçekleştirene kadar savaşı sürdüreceğini tekrarlamaktan da geri durmadı. İsrail’in, Mısır toprakları içindeki Philadelphia koridorunu da ilhak ederek askeri hedeflerinin tamamına ulaştığı söylenebilir. İyimser bir okumayla, İsrail tarafının muğlak ve yer yer çelişkili beyanları, iç siyasetiyle ilgili değerlendirilebilir. Bu durumda, Gazze katliamının önümüzdeki hafta itibarıyla durma ihtimali yüksek görünüyor.
Biden, Filistin’e nihayet ateşkes getirirken, bir diğer savaş arenasında tersine çatışmayı tırmandırma ve yayma potansiyeli taşıyan bir adım atıyordu. Ukrayna ordusuna NATO ülkelerinden sevk edilen silahların kullanılmasındaki önemli bir kısıtlama kaldırıldı. Mayıs ayı boyunca kuzeyden Rus taarruzunun hedefi olan Ukrayna’nın ikinci büyük kenti Harkov’un savunması kontekstinde füze ve diğer Batı menşeli silahların Rusya sınırları içine yönelik kullanılmasına icazet verildi. Rusya kendi güney sınırındaki üslerden Harkov’a bombardıman yapma kabiliyetine sahipken Ukrayna’nın buna karşılık verme hakkı bulunmuyordu. Kullanılan silahların menşei nedeniyle uluslararası hukuk açısından bir NATO-Rusya savaşı patlamasına yol açabilirdi. Rus devleti sözcüleri daha önce bu uyarıda bulundukları için NATO üyesi ülkeler oldukça hassas davranıyorlardı. Ama sınırdan uzaklığı 30 km. olan Harkov’un coğrafi konumu nedeniyle çatışma atmosferi içinde ihlallerin kaçınılmaz olduğu ortada. Bu durumda Ukrayna ordusunu rahatlatmak açısından bu icazet kaçınılmaz görünüyor. Ama Rusya, yapmış olduğu uyarı çerçevesinde bir misilleme hamlesiyle füze atışlarını Polonya ve Baltık devletleri yönüne doğru yayabilir. Böylelikle NATO sözleşmesi uyarınca tehlikeli bir durum ortaya çıkacaktır. Rus yönetimi ayrıca taktik nükleer silahları kullanma tehdidinde de bulunmuştu. Karadeniz’in kuzeyindeki savaş, genişleme ve yoğunlaşma sinyalleri veriyor.
Ukrayna savaşının Avrupa içlerine doğru yayılma riski karşısında kıtanın Almanya, Fransa ve İngiltere’den oluşan merkez ekseninde savaş, seferberlik ve militarizm çanları çalmaya başladı. Almanya hükümeti, beş yıl içinde ülkesini savaşa hazır hale getirme kararını uygulamaya koymuş bulunuyor. Fransa, askeri birliklerini Ukrayna’ya gönderme niyetini ifade etti. İngiltere’deyse zorunlu askerlik hizmetini geri getirme tasarısı gündemde. Avrupa kıtası savaş hazırlığı içinde. Ama Atlantik ötesi ‘büyük birader’ ABD’nin takviyesi olmaksızın Rusya’yla savaşmanın mümkün olmadığı görünüyor. Bu nedenle Amerikan yönetiminin geleceği önem kazanıyor çünkü Kasım ayında başkanlık seçimleri yapılacak. Donald Trump, yeniden başkan seçildiği takdirde Ukrayna savaşını derhal bitirebileceğini iddia ediyor. Gerçekten de Rusya’ya bir miktar toprak ikramı ve Ukrayna’nın NATO’ya alınmayacağı taahhüdüyle savaşın hemen sonlanması mümkün ki Trump’ın kafasındaki barış haritasının da böyle olduğu biliniyor. Joe Biden yönetimiyse, bir çeşit soğuk savaş ruhu içinde Rusya’nın Avrupa’ya yönelik bir tehdit olduğu ve Ukrayna’da yenilmezse kıta içine yayılacağı fikrini vazediyor. Öyle görünüyor ki Ukrayna’da savaşın kaderini Avrupa’da seferberlik hazırlıklarından çok ABD seçim sonuçları belirleyecek.
Avrupa kıtası Haziran ayı içinde önemli bir demokrasi pratiği yaşayacak. Avrupa Parlamentosu (AP) genel seçimleri kapıda. Bu seçimlerin genel karakteri, ülkelerin iç seçimlerinden farklı olarak Avrupa Birliği çapında geniş ittifakların oluşumuna fırsat vermesi. Seçmenler, iç siyasettekinden daha farklı davranış gösterebiliyorlar. Özellikle Avrupa genelinde aşırı sağ popülist siyasetin yükseliş eğilimi test edilmiş olacak.
Bir başka demokrasi pratiği de Güney Afrika’da yaşanıyor. Kıtanın en büyük demokrasisi olarak nitelenebilecek bu ülkede genel seçimler, Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) otuz yıllık tek parti iktidarının sonunu getirdi. ANC, Güney Afrika’yı efsanevi lideri Nelson Mandela önderliğinde Apartheid rejiminden kurtarmış ve 1994’te yapılan ilk demokratik seçimlerde iktidara gelmişti. Geçtiğimiz Perşembe ve Cuma günleri yapılan genel seçimler, tek parti yönetimini sonlandırmakla birlikte ANC önderliğinde bir koalisyon hükümetinin yolunu açıyor. Yeni iktidar ortağı parti ya da partiler hakkındaki fikrimiz ne olursa olsun bunun bir demokratik gelişme olduğunu teslim etmek gerekiyor. Çünkü iktidar yozlaşır; mutlak iktidar mutlaka yozlaşır.
Her geçen gün yozlaşan bir mutlak iktidar numunesi olarak Erdoğan rejimi, bir başka demokrasi pratiğini engellemek için vaziyet almayı sürdürüyor. Rojava’da 11 Haziran için planlanan yerel seçimlerin yapılmasını savaş nedeni ilan ediyor. Seçimin yapılmaması için NATO dışişleri bakanları nezdinde ve diğer diplomatik platformlarda yoğun kulis yapıyor; Kürt halkına tehditler savurmakla kalmayıp ABD’ye Suriye devletine ve Rusya’ya toptan meydan okuyor. Kendi seçim ve demokrasi alerjisini sınır ötesine yayma konusunda ısrarlı. Dünya üzerinde barış ve demokrasi arayışları sürerken böyle savaş heveslisi anti-demokratik ülkeler de mevcut. Ve ne yazık ki coğrafya kader: Orada yaşıyoruz.