Eski MİT Başkanı, şimdinin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan geçtiğimiz günlerde İsrail’in Gazze’deki katliamları ve Rusya-Ukrayna savaşının 3. Dünya Savaşı’na yol açabileceğini söyledi. Ek olarak ekonomik rekabetten, “yapay zekanın beklenmedik atağıyla teknolojik üstünlüğün kimde olacağı sorusunun birdenbire öne çıktığından” bahsetti. Mealen, emperyalistler arasındaki güç ve hegemonya mücadelesinin keskinleştiğini belirtti. Bu keskinleşmede emperyalist kapitalist sistemin yapısal krizinin aşılmasında üretimin teknik altyapısının yenilenmesi mücadelesinin önemli bir dinamik olduğuna işaret etti.
Debelenip durulan krizin aşılmasında yapay zekâya dayalı teknik altyapının oluşturulması ve geliştirilmesinin dünyanın yeniden paylaşılması, doğal kaynaklarının, üretici güçlerinin yeniden planlanması, bölüşülmesi anlamına geldiğini biliyoruz.
ABD emperyalizminin sadece Ukrayna özgülünde Avrupa’da ya da Filistin’de oluşturulan soykırım rejimiyle Ortadoğu’da değil Afrika, Latin Amerika, Asya-Pasifik’te neler yapıp ettiği, mevcut ittifaklarını pekiştirmek için attığı adımları, bir darbeler sürecinin daha pimini çekmekten kaçınmadığını, son olarak Bolivya’da bir kez daha bu girişimi devreye soktuğunu, tüm bunların hangi hedef ve amaçlarla doğrudan ilişkili olduğunu bir film platosundaymışız gibi izliyoruz. Yeni teknolojik altyapı, bu altyapının ihtiyacı olan yeraltı kaynaklarının denetimini ele geçirme çabalarını, bu çabanın yağma ve talan siyasetinin en kestirme biçimlerini gündeme getirdiğini “oralara çekidüzen vermeliyiz” açık beyanlarıyla da dile getiriyorlar.
Diğer tarafta Rusya’nın İran, Kuzey Kore ziyaretleri, Çin’le olan ilişkilerini pekiştirme girişimleri var. Bu girişimlerle ABD ve bağlaşıklarının hamleleri artık aleni tehditlerle iç içe geçerek gerçekleşiyor.
Dünya, emperyalistler ve bağlaşıkları olan bölgesel gericiliklerin ne zaman, nerede, nasıl bir kıyametin kopmasını tetikleyeceğini kestiremediğimiz karşılıklı hamlelerle kasılıp duruyor. Zaten süreklileşmiş bir vekalet ya da lokal doğrudan savaşlar, darbeler, tehditlerle yaşanan sürecin her an nükleer tehdidinin de devrede olduğu büyük bir bölgesel-dünya savaşına doğru sıçramasının giderek yakınlaşan bir tehlike olduğu açık.
Bu böyleyken egemenler de kitleleri bu olasılığa hazırlamak için bu tehdidi daha açıktan dile getirir oldular. Fidan’n açıklamalarının bir hedefi de budur. O ve temsil ettiği iktidar bloku, işçi ve emekçileri bu puslu havaya uygun bir militarizasyona geçiş yapmaya davet ediyorlar aslında. Tıpkı Avrupalı devletler, ABD ve NATO ile karşısındaki blokun önemli isimlerinin giderek sıklaşan açıklamalarında olduğu gibi…
Hepsi elbirliğiyle dünyayı kendi çıkarları temelinde yaşanabilecek bir dünya savaşı için çok yönlü hazırlıklar yaparken, diğer yandan kitleleri bir dünya savaşı korkusuyla kontrol etmeye ve böyle bir savaşın yaratacağı güvenlik bütçelerine, yani daha büyük bir ekonomik-siyasi teröre, dahası kendilerinin olan bu savaşın askeri olmaya hazırlıyor/davet ediyorlar.
Savaş tamtamlarına daha şiddetli ekonomik terör paketleri eşlik ediyor. ABD güdümündeki Kenya iktidarı bir yandan Haiti ve diğer yerlerde gerçekleşen ABD operasyonlarına asker gönderirken, yani fiilen dünya savaşına hazırlığın parçası olurken diğer yandan işçi ve emekçilere IMF paketiyle açlık dayatıyor. Büyük bir vergi soygunu anlamına gelen paket, emekçilerin direnişiyle geri çektirilirken, devlet terörü de emekçilerin geri adım atmama tutumu da devam ediyor.
ABD’nin “Çekidüzen vereceğiz” dediği Latin Amerika’daki Bolivya’da değerli lityum madeni için darbe teşebbüsü gerçekleşiyor. İsrail’in Filistin’de tüm dünyaya izlettiği soykırımın yeni dönemin “savaş” modeli haline geldiği, İsrail’in İran’ı hedefe çakıp Lübnan’ı “taş taş üzerinde bırakmayız” diye tehdit ettiği bu koşullarda halklar buna hazır hale getirilmeye çalışılırken, bu işin o kadar kolay olmadığını da gösteriyor.
Fidan’ın 3. Dünya Savaşı tehlikesinden bahsettiği bu günlerde iğneden ipliğe her şeye zam bindiriliyor. Ücretlere temmuzda artış yapılmayacağı pervasızca ilan ediliyor. Hazırlanan vergi paketinden servet vergisi, spekülatörlerin kazançları çıkarılıyor ve mülk zenginleri kayırılıyor.
Savaş tamtamları altında sermayenin palazlanması için her şey yapılıyor kısacası. Dünyadaki rekabet için emeğin ucuzlatılması hamleleri en acımasız biçimlerle sürüyor. Bunca pervasızlığın o işaret edilen savaş koşulları oluştuğunda nereye evrileceğini kestirmek zor değil!
Diğer taraftan yayılmacı hayaller Kürt halkına yönelik savaş ve işgal politikalarıyla sürüyor, lanetlenen Esat’a şimdilerde yeniden “kardeşim Esat” demenin altyapısı hazırlanmaya çalışılıyor. Yeter ki Kürtler dört bir yandan sıkıştırılsın.
Tüm bu hazırlığa, her açıdan dökülen iktidar blokuna yeni bir ruh üfleme arayışları eşlik ediyor.
Uzayıp giden birçok boyutuyla bu havalar işçi ve emekçileri, tüm ezilen toplumsal kesimleri sınıfa karşı sınıf savaşına davet ediyor.