Elçiye zeval olmaz.
Tarih kayıtlarında çiğnendiği vakalar bulunmakla birlikte diplomasinin kurucu ilkelerinden biri olarak uluslararası ilişkiler tarihinde bu kurala riayet esastır. Yalnızca elçinin değil; elçilik, konsolosluk ve benzeri diplomatik misyon binalarının da dokunulmaz olduğu, en son 1961 Viyana Konvansiyonu’yla Birleşmiş Milletler güvencesine alınmıştır.
Bu yıl bahar, bu önemli diplomatik ilkenin çiğnendiği iki vakayla birlikte geldi. 1 Nisan günü İsrail jetleri Şam’daki İran Konsolosluğu binasını vurdu, Kudüs Gücü komutanı Rıza Zahidi’yle birlikte bir İranlı general ve beş Devrim Muhafızı kurmay subayı hayatını kaybetti. İran, misillemede bulunacağını duyurdu. Gazze’de zaten savaş halinde bulunan İsrail, ülke içinde ve dünya genelinde Dış Temsilciliklerde alarma geçti. Geçtiğimiz cuma gecesi, Lübnan’dan Golan Tepeleri ve İsrail içlerine doğru bir füze ve drone yağmuru yaşandı. İran destekli Hizbullah mevzilerinden gelen bu saldırının İsrail’de önemli kayıplara yol açmadığı görüldü. Ama bu gösterişli hamlenin sadece bir başlangıç olma, İran’ın yakın zamanda daha etkili misilleme saldırıları gerçekleştirme ihtimali oldukça yüksek. Cumartesi günü Devrim Muhafızları, Hürmüz Boğazı’nda sahibi İsrailli olan bir ticari gemiye el koydular. Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’den Hint Okyanusu’na doğru sular daha da ısınacağa benziyor.
İkinci ihlal 5 Nisan akşamı dünyanın öteki ucunda Latin Amerika ülkesi Ekvator’un başkenti Kito’daki Meksika Büyükelçilik binasına yapılan polis baskınıydı. Operasyonun amacı, eski Başkan Yardımcısı Jorge Glas’ı derdest etmekti. Glas, hakkında yolsuzluk nedeniyle mahkûmiyet kararı çıkınca 2022 yılı Aralık ayında Meksika Elçiliği’ne giderek siyasi sığınma talebinde bulunmuştu. Baskın sırasında Meksikalı Elçilik yöneticilerinin polis tarafından tartaklandığı görüntüler dünya basınında geniş yer buldu. Glas hapse atılırken Meksika dışişleri ve devlet başkanı nezdinde Ekvator kınandı ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı’na şikâyet edildi. İki komşunun fiziki, siyasi ve ekonomik hacimleri kıyaslandığında ilişkilerin kopmasından Ekvator’un zararlı çıkması kaçınılmaz görünüyor.
İran diplomatik temsilciliğine yapılan İsrail saldırısı karşısında tepkisiz kalan uluslararası yapılar, Ekvator Elçiliği baskınını koro halinde kınamaktan geri durmadı. İsrail, saldırdığı binanın elçilik ya da konsolosluk değil, İran askeri karargâhı olarak kullanılan bir bina olduğunu, dolayısıyla da diplomatik dokunulmazlık ihlalinin söz konusu olmadığını savunuyor. Ekvator ise Meksika Büyükelçiliği binasına sığınan Glas’ın adli suçlu olduğunu ve siyasi sığınmacı olarak kabul edilemeyeceği iddiasında.
Konu diplomatik temsilcilik binasında ölüm olunca ilk çağrışım kaçınılmaz olarak 2 Ekim 2018 tarihinde İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda yaşananlar olacaktır. Gazeteci Cemal Kaşıkçı, evlilik kaydı için girdiği binada Suudi yetkililer tarafından işkence edilerek öldürüldü. Cesedinin asitle eritildiği mi yoksa parçalar halinde diplomatik kurye bagajında Suudi Arabistan’a mı götürüldüğü hâlâ bilinmiyor. Türkiye güvenlik makamları, cinayetin seslerini canlı kaydetmelerine rağmen “diplomatik dokunulmazlık” nedeniyle dinlemede kaldılar. Failleri mahkûm etmeyi adeta onur meselesi ilan eden Başkan Erdoğan, birkaç yıl sonra ağız değiştirecek, dava dosyasını Suudi mahkemelerine göndererek konuyu kapatacaktı.
Ama dünya kamuoyunun hafızasında geçtiğimiz günlerdeki İran ve Ekvator ihlalleriyle daha yakından bağlantılı çağrışımlar yaratması muhtemel iki yakın tarih vakası bulunuyor. Birincisi, Ekvator’la ilgili. Wikileaks yöneticisi Julian Assange, 2011 yılında Ekvator’un Londra Büyükelçiliği binasına sığındı. Hakkında devlet sırlarını ifşa etme suçundan yargılanmak üzere ABD makamlarınca iade talebi söz konusu olan Assange, 2019 yılına kadar o binadan çıkmadan yaşadı. O yıl, Ekvator’da şimdiki sağcı yönetim iktidara geldi ve İngiliz polisi Elçiliğin rızasıyla binaya girerek Assange’ı tutuklayarak hapse attı. ABD’nin iade taleplerine rağmen Assange’ın elçilik binasında korumaya alındığı yıllarda Jorge Glas, Ekvator’un devlet başkanı yardımcısı makamında bulunuyordu. İktidar değişince yargılandı ve yolsuzluk nedeniyle aldığı mahkûmiyeti takiben o da Meksika Elçilik binasına sığındı. Sonunda Ekvator makamlarının, İngiliz polisi kadar uluslararası kurallara itaatkâr ve sabırlı olmadığı görüldü. İngilizler 7 yıl Elçilik kapısında nöbet tutmuşlardı. Ekvatorlularsa bu bekleyişe 1,5 yıl katlanabildi.
“Derin” ya da aşırı şüpheci bir okumayla, Glas’ın başına gelenlerin son tahlilde bir Amerikan misillemesi olduğu iddia edilebilir. ABD’nin ısrarlı taleplerine direnerek Ekvator Elçiliği’ndeki bir sığınmacıyı korumakta ısrar eden yönetimin üst kademesindeki bir isim, şimdi ABD’nin en azından “bilgisi dahilinde” bir operasyonla sığındığı Meksika Elçiliği’nden yaka paça derdest ediliyor. Anlamlı bir rastlantı.
Öte yandan İran için Dış Temsilcilik binası dokunulmazlığının ihlalinden şikayetçi olma hakkını çoktan kaybetmiş bir ülke denilebilir. 1979 İran devrimi sırasında Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği basılmış ve 52 ABD görevlisi 2 yıla yakın bir süre rehin tutulduktan sonra fidye karşılığında serbest bırakılmıştı. İran İslam Devleti, bunun resmi bir operasyon olmadığı iddiası taşısa da en azından yetkililerin “bilgisi dahilinde” gerçekleştiği barizdir. 45 yıl sonra İran’ın Şam Konsolosluğu’na yapılan İsrail saldırısı karşısında ABD’nin uluslararası hukuk ihlalini önemsemesini beklememek gerekir. Nitekim Başkan Joe Biden, İsrail’in yanında durduklarını bir kez daha ifade ederek İran’ı misilleme yapmaması konusunda uyardı.
Dünyanın çok uzak iki coğrafyasında birbiri ardına gerçekleşen bu iki vakadan en az birinin, insan türünün küresel güvenliği açısından oldukça kaygı verici olduğu yadsınamaz. Ama her iki vaka, uluslararası hukukun kurucu ilkelerinden birinin çiğnenmesini kanıksanır hale getirme potansiyeli nedeniyle de kaygı uyandırıyor olmalı.