“Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra açıklama yapan başkan-başkomutan Erdoğan, haddini aşan ve Türkiye’nin Karadeniz sınırlarını tehdit eden Ukrayna’ya yönelik “Barış Pınarı, Zeytin Dalı” harekatı başlatılması talimatı verdi. Muzaffer ordumuz Karadeniz’i aşarak Ukrayna sınırına dayandı.
Ukrayna sınırındaki öncü birliklerimiz 3 saate Kiev’e ulaşmaya hazırlanıyor. Paniğe kapılan dizi artığı Zelinski ve Ukrayna yönetimi ABD’den, NATO’dan, Avrupa’dan yardım dilendi. Dünya 5’ten büyüktür diyerek gerçek yüzünü teşhir ettiğimiz gavur locası Birleşmiş Milletler ve Haçlı Ordusu NATO Türkiye’yi durdurmak için plan yapıyor.
ABD ve AB’nin açıkladığı yaptırım kararları Türk Lirası’nın itibarını daha da arttırdı. Türkiye ekonomisi operasyon ile birlikte yüzde 12 oranında büyüdü. TÜİK’in açıkladığı verilere göre savaşla birlikte 84 milyonluk Türkiye’deki asker sayısı 90 milyona ulaştı.
Zelenski zulmünden kaçan Ukraynalı sivillere mehmetçik kucak açtı; çocuklara şeker, çikolata, yaşlılara da balon, baston dağıtıldı. İnsani Yardım Vakfı, ENSAR ve TÜRGEV’e teşekkür eden Ukraynalılar ‘insanlığı sizden öğrendik’ dedi.
Türkiye ile birlikte hareket eden Kadirov liderliğindeki Özgür Çeçen Ordusu’nun fetih namazı göğüslerimizi kabarttı, imanımızı tazeledi. Özgür Çeçen Ordusu’nun karşısında duramayan haydut Ukrayna birlikleri dağılmaya başladı.
Ukrayna’ya yönelik başlatılan harekatla ilgili açıklama yapan başkan Erdoğan, ‘Karadeniz sınırlarımızda haydut bir devlet kurulmasına ve bekamızın tehdit edilmesine asla izin vermeyiz’ dedi. Grup toplantısında konuşan Devlet Bahçeli, ‘Avrupa, NATO, ABD, BM, AGİT… aklınızı başınıza alın, Ukrayna’ya yardım etmekten vazgeçmezseniz, Türkün gücüyle topunuz yeryüzünden silinirsiniz’ uyarısında bulundu.
Meclis’te görüşülen Ukrayna savaş tezkeresine HDP dışındaki bütün yerli ve milli partiler tek yürek destek verdi.”
Bunların hiçbiri ironi de değil, abartı da. Eğer Rusya yerine Ukrayna’ya savaş açan Türkiye olsaydı, aşağı yukarı bunları duyuyor olacaktık. Hani bir anda barış kelebeği kesilen, savaş karşıtı demeçler veren sanatçılar var ya, takalara binip Ukrayna sınırına giderek “Ay akşamdan ışıktır” şarkısını seslendirecekti. Diyanet Ukrayna’ya karşı savaşa katılmanın “imanın şartlarından” olduğuna dair hutbeler okutacak, televizyonlarda savaş marşları çalınacak, bayrak enflasyonu yaşanacak, sokaklara “savaşçı” güruhlar doluşacaktı. Putin’i işgal ile suçlayan yandaş basın, adım adım “Ukrayna’nın özgürleştirilmesini” yazacak, manşetlerini “Fetih öyküleriyle” süsleyecekti. Rusya-Ukrayna savaşı söz konusu olduğunda Mustafa Kemal’in “yurtta sulh cihanda sulh” sözünü hatırlayan belediye başkanı bombaya ismini yazacaktı.
“Hayır bunların hiçbiri olmayacaktı, bunları uyduruyorsunuz” diyen çıkar mı bilmiyorum ama eğer böyle bir iddiada bulunan biri olursa, “biz bunları sadece ve sadece Kürtler söz konusu olduğunda yaparız” itirafında bulunmuş olur. Evet Kürtlere karşı özel bir hasmane tutum var, bunu son 40 yıldır gün be gün yaşıyoruz. Ama milliyetçilik, tehdit ve tehlike olarak işaret edilen herkese karşı saldırgandır, savaşçıdır, ölümden yanadır.
Savaş için “siyasetin yoğunlaştırılmış hali, siyasetin şiddet aygıtlarıyla yürütülmesi” tanımı yapılır. Savaş aynı zamanda toplumsal ve kişisel ahlakın test edildiği turnusoldur. Bir kişinin ahlakının ölçüsünü savaşa karşı tutumu belirler. Uzaktan başkalarının savaşına karşı olunmakla ahlaklı olunmaz. Ukrayna’da savaşa karşı olmak elbette alkışlanacak bir tutumdur. Ama Kürtler söz konusu olduğunda ya da savaşan Türkiye olduğunda aynı kişilerin savaş tamtamlığı yapma ikiyüzlülüğüdür mesele olan.
DİPNOT: Kürtlere yönelik son yıllarda yürütülen şiddet dalgasının sebebini birçok kişi ‘devletsizlik’ olarak tanımlıyordu. Bir yanıyla doğru ama şiddetin sebebi devletsizlik değil devletin kendisidir. Bunu Ukrayna savaşında bir kez daha gördük. Devlet aygıtı savaş karşısında caydırıcı olmadığı gibi dünyayı nükleer ile tehdit edebilecek kadar şuursuz ve dizginsizdir.