PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 23 yıldır İmralı’da üstün bir irade ile direndiğini belirten Avukat Rezan Sarıca, ‘Sayın Öcalan’ın İmralı duruşu, demokrasi ve özgürlüğün mihenk taşıdır’
Sadık Topaloğlu – Ferhat Çelik
İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde 23 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutuklular Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan 25 Mart 2021’den bu yana haber alınamıyor. Avukatların haftada iki kez (Salı, perşembe), ailelerin de haftada bir kez (Cuma) görüşme talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’ne yaptığı başvuruların yanıtsız bırakılması üzerine 24 Aralık 2021’de Anayasa Mahkemesi’ne “tedbir” talebiyle başvuruda bulundu. Avukatlar ayrıca 24 Aralık’ta “görevi kötüye kullanmak suretiyle yasaya aykırı olarak hak kullanımını engellediği” gerekçesiyle sorumlu savcı ve hakimler hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) şikayette bulundu. Avukatlar son olarak Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) başvuruda bulunarak, özellikle 25 Mart’tan bu yana haber alamama durumuna dikkati çekti. İmralı’da yaşananları “işkence ve kötü muamele” olarak tanımlayan avukatlar, bu uygulamaların son bulmasını istedi. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, İmralı tecridini, AYM, HSK ve CPT’ye yaptıkları başvuruları ve bundan sonra yapacakları girişimlere ilişkin sorularımızı yanıtladı.
- İmralı Cezaevi’nde 23 yıldır tutuklu bulunan müvekkiliniz Abdullah Öcalan ve diğer 3 müvekkilinizden 9 aydır haber alınamıyor. Bu 9 aylık haber alınamama durumuna karşılık siz avukatları olarak neler yapıyorsunuz?
Sayın Abdullah Öcalan ve diğer 3 müvekkillimizden hiçbir şekilde haber alamadığımızdan dolayı hem Sivil Toplum Örgütleri’ne (STÖ), hem mahkemelere, hem İmralı Cezaevi İdaresi’ne hem de diğer birçok makama tecride son verilmesi için başvuruda bulunuyoruz. Çünkü bu haber alamama artık kaygı verici bir duruma dönüştü. Bizler de buna son verilmesi için başvurularda bulunduk. Ancak henüz herhangi bir sonuç almış değiliz. Yaklaşık 10 aydır İmralı’dan tek bir bilgi bile söz konusu değil. Bu haber alamama halini hukuki boyutuyla, ahlaki, insani ve de siyasi boyutuyla değerlendirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla belirsiz ve karanlık bu dönemin bizim açımızdan endişe verici boyutlarda olduğunu belirtmemiz lazım. Haber alınamayan birinin durumu her zaman için risk altındadır.
- Yaptığınız başvurulara bir yanıt alabiliyor musunuz? Bir muhatap bulabiliyor musunuz?
2016 ya kadar başvurularımıza sözlü olarak cevap veriliyordu. “Koster bozuk”, “hava muhalefeti” gibi gerekçeler ileri sürülerek başvurularımız reddediliyordu. Ama 2016’dan sonra mahkeme kararıyla yazışma-haberleşme hakları dahil bütün haklar yasaklandı. O süre boyunca yaptığımız başvurular mahkeme kararları ile reddedildi. Ama son bir iki yıldır başvurulara cevap verilmiyor. Savcılık ve idare yaptığımız başvuruları görmezden geliyor, hiçbir şekilde cevap verme kaygısı gütmeden cevapsız bırakıyor.
- Yani başvuruların bir ret gerekçesi yok?
Mahkeme bazı kararlar alıyor ama bu kararların hukuk ile bir alakası yok. Örneğin 3 aylık aile yasağı, 6 aylık avukat yasağı kararları alınıyor. Biz bu kararlardan çok sonradan haberdar oluyoruz. Yaptığımız başvurulara bunlar gerekçe olarak dahi gösterilmiyor.
- Neden peki?
İmralı’yla ilgili hiçbir haber, mahkeme kararıyla dahi olsa dışarıya çıkmasını istemiyorlar. Sayın Öcalan’ın varlığına dair dünyaya ya da kamuoyuna hiçbir şey yansımasını istemiyorlar. Öte yandan müvekkilimizin haklarını savunmak için yapacağımız başvurular engelleniyor. Tamamen hukukun dışına çıkan bir süreç işletiliyor. Aldıkları kararlardan itiraz süreleri dolduktan sonra haberdar ediliyoruz. Böyle olunca da birçok hak zaten ortadan kalkmış oluyor.
- AYM’ye “tedbir” talebiyle bir başvuruda bulundunuz. Bu konuda bir dönüş alabildiniz mi?
AYM’den önce Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İnfaz Hakimliği’ne başvuruda bulunduk. Başvurularımız reddedildi. Hakimlik tarafından verilen ret kararında müvekkilimize disiplin cezası verildiğini öğrendik. Bunun üzerine savcının, idarenin ve İnfaz Hakimliği’nin, hakları tanımayan, infaz yasasında yer alan tutukluların haklarını görmezden gelen bu kararları AYM’ye taşıdık. Tamamen bir avukatsız bırakma durumu var burada. Adil yargılanma boyutu ihlal ediliyor. Aile görüşmesi, haberleşme görüşmesi ihlal ediliyor. AYM’ye bir bütün olarak bunları izah edip, özellikle bu son 10 ayda haber alamama halinin yaşam hakkı ihlalini yaşatacak bir risk zeminini yarattığını ve derhal buna sonra verilmesi açısından tedbir oluşmasını istedik. Normal şartlarda 3 gün içinde tedbir konusunda bir karar vermesi gerekiyor. Ama 24 Aralık’ta yaptığımız başvuruyla ilgili henüz bir karar çıkmış değil.
- Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı hakkında “görevi kötüye kullandığı” gerekçesi ile HSK’ya suç duyurusunda bulundunuz…
Evet. HSK’ya suç duyurusuna bulunmadan önce, İmralı’da insan haklarına aykırı tutumlara son verilmesi için, yargı mensuplarının görevlerini yerine getirmesi açısından bazı başvurularda bulunduk. Bu işkence yasağını ihlal eden koşullara son verilmesi, haber alamama haline son verilmesi açısından taleplerimizin kabul edilmesi ve başta ziyaretlerin kabul edilmesini talep ettik. Bu taleplerimize verilen cevaplar artık bir suç işleme boyutuna gelmiş oldu. Kanunun bir maddesini ihlal etmek görevi kötüye kullanmadır. Hakim ve savcıların anayasaya bağlı olarak, temel insan haklarına uyma sorumlulukları vardır. Dürüst yargılama hareketlerini yapma söz konusu ve mahpusların haklarını korumakla görevliler. Eğer bir hak ihlali ve pratiği suç işliyorsa bir mağduriyet söz konusu ise başvuru yapılmadan bu mağduriyetin giderilmesi gerekiyor. Disiplin soruşturmasının gizli yürütülmesine dair yasada ve anayasada hiçbir şey yok. Ne dosyalar incelettiriliyor, ne evraklar tebliğ ediliyor, ne de bir örneği tarafımıza veriliyor. Bu hukuk dışı bir fiil ve bir suç. Ne yazık ki bu başvurumuz ile ilgili de henüz bir gelişme yok.
- Son olarak ise 4 Ocak’ta CPT’ye bir başvuruda bulundunuz. CPT başvurusunun içeriğinde ne vardı?
Bu başvuruda da CPT’den acil bir şekilde özellikle bu haber alamama boyutu açısından bir müdahalede bulunması ve İmralı’ya ziyarette bulunmasını talep ettik. Aile ve avukat ziyaretlerinin sağlanması için girişimlerde bulunmasını talep ettik. Haberleşmenin bütün boyutlarıyla uygulanması ve Sayın Öcalan ile orada bulunan diğer müvekkillerimizin aileleriyle ve dış dünyayla olan bütün bağlarının hayata geçirilmesi açısından göreve çağırdık.
- Yaptığınız birçok başvurudan bahsettiniz ama neredeyse hiçbirine cevap verilmiş değil. Hukuki anlamda daha önce İmralı’yı “kara delik” olarak tanımlamıştınız. “Kara delik”ten kastınız bu uygulamalar mı?
İmralı’da bir kere hukuk dışı bir alan var. AİHM’in 10 maddesi tamamen ihlal ediliyor. Madde 2’den, 3’ten 5, 6, 7, 8, 10, 13, 14, 15, 17 ve 18’inci maddelerinin tamamı İmralı’da ihlal ediliyor. AİHM’in bu boyutta maddelerinin ihlal edilmesinin anlamı bu sözleşmenin İmralı’da geçerli olmadığı anlamına gelir. AİHM, İmralı’da devre dışıysa Türkiye anayasası zaten devre dışıdır. Çünkü esas evrensel ölçülerde daha geniş bir koruma ve hak tesisi AİHM’de korunuyor. Anayasanın 90’ıncı maddesi sözleşmenin iç hukukta kanun üstü bir pozisyonda olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’nin hem anayasa hukuku hem de AİHM hukuku aslında İmralı’da devre dışı.
- Hukuksuzluğun alanı olarak tanımlayabilir miyiz?
Elbette. İmralı da hukuksuzluğun alanıdır ve hukuk dışı uygulamaların pratiklerin ilk uygulama alanıdır. Aynı zamanda Türkiye’de KHK’ye dönüşen pratiklerin uygulandığı alandır. KHK’nin de kanunlaştığı ve Türkiye’nin bütün kuralları haline gelen bir duruma geldiğini ifade ediyoruz. Yani İmralı aslında Türkiye’nin hukukunu belirleyen pozisyondadır. Anti hukuku etkileyen, belirleyen, şekillendiren bir durumdadır. Bütün keyfi uygulamalar daha sonra hukukun içerisinde kural haline geliyor, kısıtlama kuralı haline geliyor. Bu boyutuyla herkesi ilgilendiren önemde bir mekan ve bir uygulama söz konusudur.
- Müvekkiliniz Öcalan 23 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutuluyor. Fakat bu tecridin pratiklerine baktığımızda bir hafta dahi dayanılamayan bir durum söz konusu. Ama Öcalan 23 yıldır buna karşı direniyor. Müvekkiliniz İmralı koşullarına nasıl dayanıyor?
Bunu Sayın Öcalan’ın inandığı değerler ve taşıdığı düşüncelerin gücünden kaynaklandığını belirtmemiz lazım. Bu direniş hali taşıdığı düşüncelerin büyüklüğünden, inandığı değerlerin tarihselliğinden geliyor. Sayın Öcalan tutulduğu mekanda üstün bir mücadele, üstün bir irade geliştiriyor. Bu zaman zaman dış dünyaya yansıyor. Bu şekilde haber alamadığımız dönemlerde dahi orada bir direniş olduğunu bilebiliyoruz. Çünkü kendisini “özgürlüğe adamış, kendisini hakikate adamış” bir pozisyonda olduğunu söylüyor. Bu yönüyle hiçbir zaman duruşunu değiştirmeyeceğini ve her ne olursa olsun bunu sonuna kadar götüreceğine dair inancı ve kendisine olan güvenini gördük. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın İmralı duruşu, aslında demokrasi ve özgürlüğün mihenk taşıdır.
Herkesi ilgilendiriyor
Bu yönüyle herkesi çok yakından ilgilendiren bir öneme sahiptir. Kimse bunu görmezden gelemez, yok sayamaz. Eğer görmezden geliniyor, yok sayılıyorsa bu ancak kişinin veya toplumun kendini kandırmasıdır. Türkiye’nin en büyük hakikati Sayın Öcalan’ın özgürlüğe ve demokrasiye olan inancı, bağlılığı ve hakikat arayışıdır. Dolayısıyla buna bu önemle yaklaşmamız lazım. Bir diğer yönü de Sayın Öcalan Kürt halkının rehberidir. Bu yönüyle kendisine uygulanan, hiçbir sözünün hiçbir düşüncesinin dışarıya çıkmasını istemeyen tecrit politikaları da Kürt halkının geleceğini karartma politikalarıdır. Çünkü Kürt halkının politika üretmesini engellemek, demokrasi güçlerinin de birlik ve dayanışma mücadelesinin önüne geçmek açısından bu politikalar uygulanıyor.
Demokrasi güçlerine çağrı
Bir diğer yönüyle Sayın Öcalan Türkiye’nin siyasal gerçekliğidir. Siyasal varlık gerekçesidir. Bu derece tarihi öneme sahip Sayın Öcalan’ın konumunu ve bu şekilde haber alınamamasını sıradan kabul edilmesi ve normalleştirilmesi mümkün değildir. Yani hiçbir bilgi alamadığımız, hiçbir başvurumuzun kabul edilmediği bu son 10 ayın çok ayrı bir dönem olduğunu düşünüyoruz. Son bir aydır başvurmadığımız makam, başvurmadığımız kesim kalmadı. Herkesi çok yakından ilgilendiren Türkiye’nin geleceğini belirleyen bir durum olduğunu düşünüyoruz. Bu yönüyle bu olağanüstü haber alamama halinin sıradanlaşması, alışılması riski var. Bu uyarıyı yapma gereği hissediyoruz. Buna bir an önce son verilmesi, bir an önce Sayın Öcalan’dan haber alınması ve kendisiyle görüşme koşullarının bir an önce sağlanması gerektiğini bu konuda bütün kamuoyunu duyarlılığa, yetkilileri, hukuk kurumlarını, STÖ’leri de sorumluluğa davet ediyoruz.