Yine yoksulluğun kan donduran sonuçlarıyla karşı karşıya kaldık.
Beş çocuk, İzmir’in Selçuk ilçesinde bir barakada yanarak can verdi.
Saraylar ışıldarken, kulübelerde çocuklar ölüyor.
Bağlar’da Narin, Şişli’de Şirin cinayetiyle, özel hastanelerdeki Yenidoğan bebek çetesinin cinayetleriyle sarsılan toplum bu defa yoksulluğun girdabındaki kulübede yanarak can veren beş çocuğun haberiyle sarsıldı.
Hurdaya çıkmış elektrik sobasını yakan anne, hurda parasını almak üzere ev demeye bin şahit gerektiren barakadan çıkmıştı. Daha önce de birçok yoksul evinde olan gibi, ısınmak isterlerken çıkan yangında 5 çocuk boğularak ve yanarak öldü.
İşsiz ve hapiste olan baba beş çocuğunun tabutlarına elleri kelepçeli halde sarıldı.
İç sızlatan, kan donduran o tablonun sorumlusu azınlığın servetinin milyonların yoksulluğu üzerine bina edildiği sömürü düzeni ve onun sürdürücüsü iktidardan başkası değil.
Bir kalemde bir avuç zenginin devasa vergi borcunu silen, her yurt dışı gezisine beş altı uçakla, onlarca arabayla, yüzlerce yandaşla gidip en lüks otellerde konaklamasına bütçe ayıran iktidarın okul çağı çocuklarına bir öğün ücretsiz yemek vermeye, çocuk yoksulluğunu bitirmeye kaynağı yok!
Beş çocuğa süt, ekmek, barınacak koşulları sağlanmadı. Oysa Kolin, Kalyon, Cengiz, Makyol, Limak, Demirören gibi holdinglere ve diğer yandaşlara defalarca verilen teşvikler, vergi muafiyetleri, silinen vergi borçlarıyla sadece beş çocuk değil, on binlerce çocuk doyar…
Daha geçen hafta önce Kırgızistan’ın 62 milyon dolarlık borcunu silen iktidar beş bebeğin ölümüne neden olan o kötü koşulları ortadan kaldıramadı.
Sarayın aydınlatma masrafları, bahçesinin bakım maliyeti bile yüzlerce çocuğa süt olur, ekmek olur, barınacak ev yaratır…
İktidar süregelen politikalarıyla önce yoksullaştırıyor, sonra adeta “ölümlerden ölüm beğen” diyor. Çocuklarına çanta alamadığı için intihar eden babalar, karnını doyuramadığı, soğuktan koruyamadığı için intihar eden anneler ülkesi haline getirildik.
Bir yandan lüks ve sefahat diğer yanda açlık, yoksulluk ve ölüm var.
Bebek ve çocuk ölümlerinde adeta en ön sıralarda yer alan bir ülke yaratılmışsa bunun sorumlusu 23 yıldır ülkeyi yöneten iktidardan başkası değil.
Zira “itibardan tasarruf olmaz” diyenlerin yarattığı ülkede yaşanıyor bunlar.
“Ülkeyi bir şirket gibi yönetmek gerek,” diyen zihniyetin sonuçlarını yaşıyoruz. Özel hastaneler zinciri olan patronların Sağlık Bakanı, özel okul zinciri olan zenginlerin Milli Eğitim Bakanı, özel oteller zinciri olan patronların Turizm Bakanı, gıda şirketleri olanların Tarım Bakanı olduğu bir ülkede ne sosyal devlet kalır, ne de gelir dağılımında adaletin kırıntısı…
Yapılan açıklamalara bakınca yoksulluk içindeki ailenin içinde yaşadığı dram daha önce defalarca görülmüş. Aile ve Sosyal Yardım Bakanlığı görevlileri o barakaya defalarca uğramış.
İstifa etmesi gereken bakandan ses çıkmıyor!
Bakanlık görevlileri o barakada gelmekte olan ölümün ayak seslerini dinlemekle yetinmiş. Ne yazık ki bundan sorumlu olanlar haksız, hukuksuz, adaletsiz iktidarlarını savunmaya devam ediyor. Beş çocuk yanarak ölmüşken bile anneyi suçlayabilen bir iktidar sahipleri korosu var.
“Aileye 110 bin TL yardım yapıldı” diyor AKP’li Zengin…
Acılı anne AKP iktidarının temsilcilerinin, derme çatma kulübelerine gelişlerini doğruluyor ancak böyle bir para almadığını, 8.000 TL yardımın da sonradan 4.000 TL’ye düşürüldüğünü, bir çözüm üretilmediğini açıklıyor.
Böylesi bir acı karşısında az çok vicdan sahibi olan bir insan acıdan başka bir şey konuşamaz. Ancak Özlem Zengin iktidarını savunmaya devam etti. Eleştiriler karşısında “her şeyi paraya bağlıyorsunuz” diyen AKP’li Özlem Zengin, “annenin yaşam tarzı” diye utanç verici açıklamasına devam edebiliyor.
Yoksulluğu, milyonlarca insan için bir mecburi yaşam tarzı haline getirerek sürünmeyi ve ölümü dayatanlar, yoksulu yoksulluğundan dolayı suçlu ilan etme hadsizliğini de gösterebiliyor.
23 yıllık iktidar sahiplerinin yoksulluktan ölümlere gerekçe bulma arayışı, kendi seçtikleri yaşam tarzının özüne de işaret eder. “Bir hırka bir lokma” diyerek geldikleri iktidar nimetleriyle dünya milyarderleri arasına girenler bir yanda, “yerli ve milli” diyerek yarattıkları yoksulluk dehlizleri arasında yitip giden çocuklar bir yanda.
Onlar, beşli, 35’li kapitalistler için sömürü ve talan çarkını çevirirken, o dişlilerin arasında öğütülen emekçilerin, yoksulların canı oluyor. İzmir’de yaşanan bu facianın sorumlusu da gözü doymaz kapitalist sistem ve onun sürdürücüsü iktidardan başkası değildir.
Yoksulluğu bir kader gibi sunan zihniyetin sahipleri varlıklarıyla yetinmeyip servetlerine yeni servetler katarken, milyonlar işsiz, işçiler açlık sınırının altında asgari ücretle çalışıyor. Emekliler ölüme terk ediliyor. İşsizlik ve açlık büyüyor.
Savaşa, silahlanmaya milyarlarca dolar akıtılırken, yoksullara daha çok yoksul, açlara daha çok aç, ölümlere daha çok ölüm eklenmiş oluyor.
İktidarı eleştirenin gecenin karanlığında kapısını kırarak başında bitenler açlık ve yoksulluk çeken bir aileyi daha ölüme terk etti. Halkın iradesini gasp ederek belediyelere kayyım atamakta gecikmeyen iktidarın, çocuk ölümlerini durdurmaya zamanı da niyeti de yok!
AKP iktidarında milyonlarca işçi, emekçi ve emekli 20 bin TL’yi geçen açlık sınırının altında maaşla yaşıyor. Milyonlarca çocuk okula boş beslenme çantasıyla gidiyor. Çocuklar besinsiz, eğitimsiz ve sağlıksız koşullara mahkum ediliyorsa, Selçuk’ta olduğu gibi babalar işsiz ve hapiste, anneler hurdacı, 5 çocuk aç ve ölüme terk edilmişse bunun sorumlusu eşitsizlik ve adaletsizliği sürekli üreten sistemdir, bu sistemi 23 yıldır çalıştıran AKP’dir.