Vantrolog ustası, sahnede kukla ile karşılıklı diyaloğa giriyormuş gibi ağzını kıpırdatmadan (gırtlak sesiyle) kuklayı konuşturur. Vantrolog, hem kuklayı oynatan, hem onu seslendiren ve hem de kendisi konuşan kişi olarak sahnedeki bütün gösterinin tartışmasız tek sahibidir. İyi bir vantrolog ustası, seyirciye kuklanın kukla olduğunu, diyalogların kurgu olduğunu unutturarak büyüleyici bir performans sergiler. Bir gösteri sanatçısı olarak vantrologu ve kuklalarını izlemek gayet eğlenceli olabilir, ancak vantrolojiyi gerçek siyaset alanında uygulayan siyaset esnaflarının kafa karıştırıcı gösterilerine maruz kalmak hiç eğlenceli değil. Zira, “Karnından konuşma” tekniğinin Türkiye’de oldukça eski bir tarihi var, ancak AKP’nin, rakipleri arasında fitne-fücur yaratmak için kullandığı “gerçekliği arttırılmış” vantroloji, dezenformasyon yaymak açısından birçok ilklere sahip.
Seçim sathına girişle birlikte siyaset esnafı AKP, her şeyi içeren ama hiçbir şeyi içermeyen “her şey dahil menüsü” ile midelerde şişkinliğe ve ekşimeye neden olmaya devam ediyor. Milliyetçilere, dindarlara, liberallere, sağcılara, solculara, Kürtlere, Alevilere… kısacası herkese hitap edecek ajit-prop. menüler medyada, miting alanlarında, sosyal medyada satışa sunuldu bile. Siyasi çevrelerin korkularından faydalanmak, olası yakınlaşmaları engellemek maksadıyla tarihsel düşmanlıkları kaşıyıp, kanatmak, 5. kol faaliyeti sürdürerek siyasetleri içerden bölmek… CHP’yi Atatürkçü olmamakla, İyi Parti’yi milliyetçiliğe ihanet etmekle, Saadet Partisi’ni Kemalistlerin peşine takılmakla, Deva Partisi’ni Kürtçü olmakla ve HDP’yi Kürtleri temsil etmemekle suçlamak basit ama gayet etkili bir yöntem olarak yürütülüyor. Sarayın vantrologlarına gönüllü kukla olan sosyal medya sazanları sayesinde fitne-fücur argümanlar geniş kitleler tarafından duyulur hale geliyor. Saray Rejimi’nin seçim sonrası diktatörlük ilan etmeye hazırlandığı ve bunu kendi gücünden ziyade muhalefetin parçalı bulutlu durumuna dayanarak yapmaya çalıştığı koşullarda politik doğrucular, “ilkeler” adına politika dışılığı öğütleyenler, “HDP teröröö” sakızı çiğneyenler… bilinçli ya da bilinçsiz dillerini Saray vantrologlarına kiraya veriyorlar.
Millet İttifakı’nı tutarsız hale getirmenin yegâne yolunun “Kürt fobisini” kaşımak olduğunu bilen Saray şürekâsı, İyi Parti üzerinden Millet İttifakı’nı ırkçı-milliyetçi hatta hapsederek, HDP tabanına “bunlar Kürt düşmanı, faşist” propagandasını yaparken, milliyetçilere ise “Millet İttifakı teröre destek veriyor” şeklinde propaganda yapıyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yarışında Melik Gökçek’in solcu gazetelere Mansur Yavaş’ın faşist geçmişine ait videolar yollama taktiğinin benzeri 2023 seçim süreci daha başlamadan tedavüle konuldu. Sistem muhalefetinin “milli beka” dendiğinde Saray’ın emrine amade hale geliyor olması AKP-MHP’nin elini güçlendiriyor. Seçim sürecinde Rojova bölgesine düzenlenecek olası bir operasyon “ha Cumhur İttifakı, ha Millet İttifakı” söylemini güçlendirecek ve Saray ideolojik hegemonyasını devam ettirebilecek. Defalarca denenen bu yöntemin geçmişe göre daha etkisiz olacağı belli olsa da, hala işlevsel olduğu da kesin.
Sarayın vantrolojisi tarafından seslendirilen kuklalar, sadece Millet İttifakı’nı bozmak ve ortak cumhurbaşkanı adayının çıkarılmaması için çaba sarf etmiyor, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın etkisizleştirilmesi, HDP bileşenleri arasında uyumu bozma, HDP kitlesini hem Batı’da, hem de Kürtler arasında gözden düşmesine gayret ediyor. “HDP’yi marjinal solcular ele geçirdi” ile başlayan “Kürtlerin sırtından milletvekili oluyorlar” ile devam eden ve “bize ne Türkiye’nin demokratikleştirilmesinden” sonucuna bağlanan yalnızlaştırma basıncı uygulanıyor. Saray vantrologları, sol-sosyalistlere de “Kürtler emperyalizme işbirliği halinde, laikliğe karşılar, liberalizmi savunuyorlar, bir milletvekilliği için değer mi?” vb. zehir zerk etmeye çalışıyorlar. Sosyalistleri “nasyonal-sosyalist”, Kürtleri siyaset alanından dışlanmış “etnik unsur” olma çizgisine böylece iteceklerini zannediyorlar. Kürt hareketinin yüz yıllık siyasi deneyimi, sosyalistlerin Mustafa Suphiler’den bugüne kendini sınama, devleti tanıma birikimi kurulan ilkel tuzakları boşa çıkarıyor. Fakat diğer yandan zehirli sözcüklerin dolaşıma sokulması ve aramızda bu zehrin taşıyıcısı olmaya gönüllülerin çıkması tedbirli olmak gerektiğini de bize hatırlatıyor.
Hülasa, “CHP artık Atatürk’ün partisi olmaktan çıktı – İyi Parti, Kandil’in emrinde – HDP, Kürtleri temsil etmiyor, solcuların emirine girdi – Sosyalistlerin ne işi olur emperyalizmin işbirlikçileriyle – Altılı Masa din karşıtı – Laiklik, Altılı Masa’nın umurunda değil…” vb. gibi uzayıp giden söylemlerin bazı gerçeklilikleri içermekle birlikte Saray vantrologları tarafından yayıldığı alenen belli. Mutlak diktatörlüğe giden yolda Saray Rejimi’nin istismar etmeyeceği bir doğru ve başvurmayacağı bir yalan olmayacağını biliyoruz. Tüm bu yazdıklarıma karşı “Saray Rejimi’nin yerine Millet İttifakı iktidar olduğunda ağır baskılardan kurtulacak mıyız?” sorusu haklı olarak sorulabilir. Cevap elbette hayır! Emek ve Özgürlük İttifakı’nın çizdiği asgari demokratik çerçeve dışındaki bütün çerçevelerin, kısa bir nefes alma döneminin ardından demir parmaklığa dönüşeceği aşikâr. Yani, durmak-yorulmak yok, mücadeleye devam.