Veli Saçılık
AKP’nin mutlak yenilgisi için geri sayım başladı. 2002 yılında, liberal muhafazakârlık, AB’cilik şeklinde başlayan AKP’nin iktidar serüveni, yirmi yılın sonunda kelimenin tam anlamıyla bir suç imparatorluğuna dönüşerek nihayete eriyor. AKP’nin askerlerden devleti çalma, Tek Adam Rejimi’ni kurma yolunda en güçlü rakibi elbette MGK merkezli Asker Partisi ve onların sivil uzantısı ulusalcılardı. Ulusalcılar, sağ ve sol kanat gibi bir süre rol kesseler de resmi ideolojinin gereği olarak “Ulu-sağcı” adlandırmasını hak eden kulvara yerleştiler. Gezi Direnişi’ne kadar AKP’nin ezeli düşmanı olan bu güruh, AKP’nin “sistemi değiştirmeden sistemin direksiyonuna geçme” teklifine tav olarak AKP ile sulh oldular. Sulhten önce, laiklik-Atatürkçülük üzerinden yürütülen tartışmanın her iki taraf için de kenar süsü olduğu aşikârdı. Toplumsal özgürlüklere düşmanlık, Kürtlere karşı inkâr-imha siyasetinde devamlılık, emekçilerin köleleştirilmesi, bölgesel alt-emperyalist politikalarda ısrar konusunda anlaşma sağlandıktan sonra, Atatürk ve laikliğin en azından devlet için ‘ölüsünü gömmesine’ izin verildi.
RTE, mevcut koşullarda tekrar seçim kazanma şansının olmadığını biliyor. Devlet olanaklarını sonuna kadar kullanıyor olmanın rahatlığıyla “bu iş burada bitmez” diyerek basit ama gayet işe yarar bir dizi taktik uyguluyor. Alışageldiğimiz seçim hileleri, rüşvet, tehdit vb. yöntemlerin sonuç almaya yetmeyeceği ortada. AKP için seçim kazanmanın yegâne yolu, HDP’yi siyasi denklemin dışına çıkarmak ve muhalefeti parçalara bölmek. Millet İttifakı’nın yumuşak karnı olan Kürt meselesi karşısındaki devletlû refleks AKP için büyük olanak. Millet İttifakı’nı “HDP ile işbirliği yapıyorlar, bunların arkasında Kandil var” yaygarasıyla baskılamak, bu baskı karşında savunmaya geçen Millet İttifakı’nın “asıl siz HDP ile barış süreci yaptınız, Kürt açılımı yapan sizlersiniz” yönlü konuşmalara ‘mecbur’ bırakmak, AKP’nin basit stratejisini işlevli hale getiriyor. Böylelikle, AKP-MHP ile ırkçılık yarıştıran Altılı Masa, HDP ve Kürt halkı için “kırk katır mı, kırk satır mı?” seçeneği olarak görülüyor. Millet İttifakı ile HDP arasında asgari müşterekler ölçüsünde ortak aday belirleme ihtimali ortadan kalktığı ölçüde RTE için yeniden seçilme ümidi artıyor.
“Ümit” demişken, Millet İttifakı’ndan parçalar kopararak küçültmenin diğer bir yolu Ümit Özdağ gibi muhalefete muhalefet etmekle görevlendirilmiş istihbarat eskilerinin Saray’ın karşı propaganda argümanlarını muhalefet maskesiyle tedavüle koyması sayesinde sağlanıyor. Ü. Özdağ, AKP’ye iktidar yolunu açan Cem Uzan’ın Genç Partisi gibi önemli miktarda Millet İttifakı’ndan oy koparmayı başarırsa eğer RTE’ye Ümit olabilecek. Ü. Özdağ gibi ırkçılardan ziyade, Saray’a ideolojik hegemonya sağlayacak olan çevrenin ulusağcılar olduğunu RTE çok iyi biliyor. Saray’da kurulan ikna odalarında devşirilen ulusağcılar (Mehmet Ali Çelebi örneğinde olduğu gibi) ellerine tutuşturulan Saray propaganda metinlerini okuyorlar. Ulusağcılar birer, ikişer (D. Perinçek, M. Feyzioğlu, H. Cevizoğlu…) Saray’a iltica ediyorlar. AKP’nin geçmişte taktik gereği demokrasi, özgürlük, Kürt sorununa çözüm vb. ettiği sözlerden dolayı düşmanlık edenler, topyekûn savaş konsepti başladığı günden beri “AKP bizim çizgimize geldi” diyerek Saray’a kapaklanıyor. Saray’ın savaş şirketi SADAT’a Soner Yalçın şürekâsının omuz vermesi, ulusağcılar ile siyasal İslamcıların “ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız” şarkısı eşliğinde kurulan ittifak zayıf da olsa AKP’ye yeniden kazanma ümidi veriyor.
Sistem muhalefetinin ve iktidarın sağlı-sollu hal-i pür-melali yukarda anlattığım gibi. Eski ulusağcı, yeni “ulu-saraycı” M. Ali Çelebi, Eyyy Millet İttifakı; “Anadilde eğitim, eşit yurttaşlık, ortak aday, savaş tezkeresi, yerel yönetimler yasası… gündeminizde var mı?” diye soruyor. “Yok” diyeceklerini biliyor. Eski kavgalarını unutan, militarizm etrafında birleşenlerin karşısında “bu saydıklarınızın hepsi gündemimizde var” diyecek dirayette ve dengeleri sarsabilecek bir güçte demokratik siyaset eksikliği kendini hissettiriyor. Ekonomik krizin bütün yükünü taşıyan emekçiler, varlığı inkâr edilen Kürtler, eşit yurttaşlık hakkı yok sayılan Aleviler, kadınlar, gençler; devlet olanaklarını semirerek var olan militaristlere göre elbette daha zayıf. Amma velakin, yoksulları, ezilenleri oluşturan geniş halk kitlelerinin, Tek Adam Rejimi ve onun militarist aygıtı karşısında güçsüz konumda olması, fiziki bir meseleden ziyade, bir örgütsüzlük sorunu.
HDP ve demokrasi güçleri örgütsel temsiliyet ve tabela sayısıyla sınırlı olmayan bir tarzda kitle seferberliği başlatabilirse eğer, sadece AKP-MHP’den değil, heyula gibi toplumun üzerine çöken ırkçı-şoven zihniyetin etkisinden de kurtulabiliriz.