Türkiye’nin nükleer atıkların gömüleceği alan yaratmaya çalıştığı uzun süredir iddia ediliyordu. Bakanlığın Sinop ve Çankırı için onaylanan 1/100 binlik çevre düzeni planında değişiklik yapması, bölgenin atık deposu olacağına işaret ediyor.
Sinop’ta 650 bin ağacın katledilmesinin ardından Japonya’nın nükleer santral inşasından vazgeçeceği duyurulmuştu. Japon Mitsubishi firması maliyet artışlarını gerekçe göstererek projeden çekilebileceğini belirtmesi sonrası alanın farklı amaçla kullanılabileceği ifade ediliyordu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Sinop, Kastamonu ve Çankırı’yı kapsayan, ve kabul edilen 1/100 bin ölçekli çevre düzeni planından “dumansız, kokusuz, atık ve artık bırakmayan” ifadesini çıkarmış olması dikkatleri çekti. Bu düzenlemeye karşı dava açacaklarını belirten Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Orhan Sarıaltun, “Bu plan notuna göre bölgede tehlikeli nükleer atık depolanabilir” dedi.
‘Atık alanı teyit ediliyor’
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 15 Ocak’ta “Sinop-Kastamonu-Çankırı Planlama Bölgesi 1/100 bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği”ni askıya çıkardı. Yeni çevre düzeni planında birçok değişikliğe gidildiği görüldü. Planda “Konut dışı kentsel çalışma alanları” bölümünden “dumansız, kokusuz, atık ve artık bırakmayan” ifadelerinin çıkarılması bölgede tehlikeli nükleer atık depolanabileceği iddialarını ortaya çıkardı. Sarıaltun, “Son derece rahatsız edici bir değişiklik. Belli ki burada hep bir şüpheyle yaklaştığımız ve dile getirdiğimiz ama sonuç belgesini görmediğimiz ‘burayı atık alanına çevirecekler’ endişesi teyit ediliyor” dedi.
Atık alanı iddiası yeni değil
Japon ve Fransız şirketleriyle yapılan anlaşmanın 3. maddesinde, “nükleer yakıt imalat fabrikası (NYİF)” vurgusu dikkat çekmişti. Bu madde santral dışında farklı işlerinde yapılacağına işaret ediyordu. NYİF, dünyanın en radyoaktif ve kirletilmiş yerlerinin kısaltılmış ifadesi olarak biliniyor. NYİF örnekleri İngiltere’de Sellafield, Fransa’da Le Hague, Japonya’da Rkkasho, ABD’de Hanford gibi yerler var. Bu maddenin ortaya çıkması üzerine 2015 yılında Sinop Nükleer Karşıtı Platformu üyesi Oya Koca önemli bir iddiayı gündeme getirmiş ve “Japonya ile Fransa’dan nükleer atıklar Sinop’a getirilecek” ifadesini kullanmıştı.
Dünya atık alanı arıyor
Sinop’ta 650 bin ağacın katledildiği alan 15 KM2 ve bu alan porjelendirilen santral için çok büyük bir alan olması bögenin NYİF alanı haline getirileceğini gösteriyordu. Koca yaptığı açıklamada, “Japonya’da ve dünyanın geri kalanında radyoaktif atıklarını koyacak yeri kalmayan, nükleer atıklarını bekleme havuzlarında sardalya istifi bekletmekteler. Atıkların konacağı yüzbinlerce yıl güvenli kalacak depolama alanları kurulamadığından, yeni gelen atıkların biriktirileceği yeni sahalara ihtiyaç var” ifadeleriyle bölgenin atık deposu yapılmak istendiğine dikkat çekmişti.
250 bin yıl etkili
Nükleer santrallerin enerji üretimindeki çevresel kirliliği hammaddenin yer altından çıkarılışıyla başlıyor. Nükleer santraldeki radyoaktif atıkların sadece yakıt çubuklarından değil, santralde kullanılan her türlü ömrünü tamamlamış her türden aletlerde ve çalışanların kullandıkları giysilerden de oluştuğunu unutmamak gerekiyor. Diğer yandan, nükleer santrallerde Kyripton85, xenon 133, iyot 131 gibi gazların atmosfere salındığı, soğutma suyu ve kullanılmış nükleer hammaddenin bekletildiği havuzlarda da sıvı atıkların oluştuğu biliniyor. Uranyumun yakılması sonucu ortaya çıkan plütonyumun yarılanma ömrü 25 bin yıl. 10 yarılanmadan sonra etkisi azalabiliyor. Yani 250 bin yıl bu radyoaktif madde etkisini aktif biçimde sürdürüyor. Tüm bu atıklar troid kanseri, zeka geriliği gibi birçok olumsuz etkiyi insan üzerinde yaratıyor.
Gaziemir’de duruyor!
Fransa, ABD, Almanya gibi nükleer santralden elektrik üreten ülkeler atıklarına dair çözüm üretememiş durumda. Nükleer atıkların büyük çoğunluğu nükleer santrallerde, havuzlarda, bir kısmı da güvenli olduğu iddia edilen varillerde dış ortamda geçici olarak tutuluyor. Uranyum yakıt çubuklarının sürekli olarak su ile soğutulması gerekiyor. Soğutma elektrik kesintisi gibi bir sebeple durması durumunda kısa sürede, Fukuşima ve Çernobil gibi kazalar meydana geliyor. Türkiye, tüm ülkeyi kapsayan elektrik kesintisinin sebebini dahi bulamamış bir ülke.İzmir Gaziemir’deki bir fabrikada radyoaktif ve tehlikeli atıkların bulunduğu ve benzer bir biçimde Manisa Köprübaşı’nda geçmişte açılan uranyum maden tesisinin açık bir şekilde bırakıldığı alanlara dair herhangi bir kurumdan somut adım hala atılmış değil.
Atık alımı yeni değil!
Geçtiğimiz ay, bor madeni ile radyasyonun zırhlanabileceğine yönelik bir proje geliştirildiği iddia edildi. Projeyi onaylayan Türk Loydu’nun bir Alman nükleer şirketle ortaklık kurması, geçmişte bir Alman şirketi ile TAEK arasında geçen bir pazarlığı hatırlattı. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) eski başkanı Ahmet Yüksel Özemre, bir Alman firmasının müracaat ederek ellerinde bulunan 4 bin ton düşük ve orta düzeyde radyoaktif atıkların Türkiye’ye kabul edilmesi ve Türkiye’de gömülmesi karşılığı kilo başına 10 mark ödeyebileceklerine yönelik teklif verildği kendi internet sitesinde açıklamıştı. 1986 yılında yapılan teklifte, o dönem TAEKbaşkanı red cevabı vermiş ancak alman firmanın, “Ne yapılırsa yapılsın, bu nükleer çöplerin gene de Türkiye’ye gömüleceği”ni ifâde ettiği belirtilmişti. Özemre açıklamalarında, “1987 yılında TAEKBaşkanlığı görevinden ayrıldıktan sanırım yaklaşık bir yıl sonra birileri bana Alman kökenli bin 150 (binyüzelli) ton radyoaktif atığın Isparta’nın vilâyet sınırları içinde bir yerlere gömülmüş olduğunu ve kezâ 800 (sekizyüz)ton atığın daKonya’da bir un fabrikasında enerji üretimi amacıyla yakılmış olduğunu ihbâr etti” dedi.
EKOLOJİ SERVİSİ